|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün Ramazan'ın ilk günü. 'Siyasi tarih' açısından '21.Yüzyıl'ın başlangıcı' olarak addedilen 11 Eylül 2001'den sonraki ilk Ramazan. 1.5 milyarlık İslam Dünyası'nın, bundan önceki her Ramazan'dan daha farklı ve daha derin biçimde 'gelecek düşünceleri' için kullanmaları gereken bir vesile. Sebebi, sadece Afganistan'daki durumun tüm İslam Dünyası'nda yol açması beklenen çağrışımlar değil. Afganistan'daki gelişmelere start veren 11 Eylül'ün yol açtığı 21.Yüzyıl'ın asıl önemli gelişmesi; '21.Yüzyıl'ın jeopolitik haritasında meydana gelecek büyük değişikliği ifade eden Amerika-Rusya yakınlaşması'… Amerika'daki Cumhuriyetçi yönetime yakınlığı ile bilinen think-tank Heritage Foundation uzmanlarından Ariel Cohen'e göre, George W.Bush ile Vladimir Putin arasındaki Washington-Crawford Zirvesi, Soğuk Savaş'ın sonunu yaklaştıran Ronald Reagan ile Mihail Gorbaçov arasındaki zirve konferanslarından bile daha önemli. Aynı uzman, Bush ile Putin'in şahsında Amerika-Rusya ilişkisinin yeni durumu ve geleceğine ilişkin şu ilginç değerlendirmeyi yapıyor: "11 Eylül'de Amerika'ya yönelik terörist saldırılar, Amerikan-Rus ilişkilerinin çehresini değiştirdi. Rusya'nın Amerikan savaş çabasını desteklemesi ülkelerimiz arasındaki güvenlik konusundaki farkların çok kişinin düşündüğünden daha az olduğunu ortaya koydu. Amerikan-Rus ilişkileri 1990'ların iniş çıkışlarına dayandı ve Soğuk Savaş'ı aşarak, husumeti arkasında bıraktı. Rus Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, Amerika'ya terörizme karşı savaşta kayıtsız şartsız desteklemesinin üç sebebi var. İlki, Taliban ve Usame Bin Laden'in terörist şebekesi El Kaide'yi içeren radikal İslamcı güçlerin, Çeçen ayrılıkçılar ve diğer radikal İslamcı hareketler aracılığıyla Rusya'nın kendisine yönelik açık bir tehdit oluşturduğuna inanıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın terörizm listesine giren Özbekistan İslami Cephesi gibi radikal Müslüman gruplar, Rusya'nın Orta Asya'daki müttefiklerini tehdit ettiler. Putin'in Salı günü Rus Büyükelçiliği'ndeki konuşmasında belirttiği gibi, ABD'ye yönelik 11 Eylül saldırısının hemen öncesinde, Kremlin, Kuzey İttifakı'nın askeri lideri Ahmet Şah Mesud'a suikastın can sıkıcı haberini almıştı. 9 Eylül'de Bin Laden'in katilleri tarafından öldürüldü. (Putin) 'Kötü bir şey geliyor' diye düşündü, 'ama nerede ve ne zaman olacağını bilmedik' dedi. Haklı çıktı. İkincisi, Kremlin, dünyanın dikkatini Çeçen ayrılıkçılarına karşı kendi kampanyasına çekmek için bir fırsat çıktığını gördü. Moskova, Çeçen hareketinin Şamil Basayev ve Hattab tarafından yönetilen İslamcı kanadının Bin Laden'in El Kaide örgütüyle irtibatlı olduğunu sürekli olarak bildirmişti. Gerçekten, ABD, İngiltere ve Ortadoğu'daki radikal İslamcı şebekeler Çeçenistan'ı oradaki cihad amaçlı milyonlarca dolar toplayarak bir fon kaynağı olarak kullandılar. Taliban, Çeçenistan'ın bağımsızlığını tanıyan tek rejimdi ve Afganistan, Kuzey Kafkasya'daki savaşı kısmen finanse eden eroin dağıtım şebekelerinin bir numaralı kaynağı haline gelmişti. Antiterörist koalisyona katılmakla, Rusya, açıkçası, Avrupa ve ABD'nin Çeçenistan'a ilişkin ağız değiştirmesini ve Rusya'yı oradaki insan hakları ihlalleri konusundaki eleştirilerini durdurmalarını ümit etti. Şansölye Gerhardt Schroeder, Putin'e Almanya ziyareti konusunda tam da bu konuda söz verdi. Tony Blair, Schroeder'i izledi. Ve uluslararası medyanın (bu konudaki) dili değişmeye başladı. Üçüncüsü, Putin, Rusya'nın Batı ile ilişkisinde yepyeni bir sayfa açmak için eşsiz bir fırsatı yakaladı. Batı'nın nihai olarak muzaffer çıkacağı kanısında ve Rusya'nın galip tarafta yer alması için istekli. Putin, ABD; Avrupa Rusya'nın kaynaklarını teröristler ve destekçilerininkilerini bir terazide tarttığında ve Çin'in en azından zımni desteğini hesapladığında, uzun vadede Bin Laden ve müttefiklerinin yenilgiye mahkum olduğu sonucuna doğru olarak vardı. Bu savaş zamanı ittifakı Rusya'ya, Afganistan'in gelecekteki düzenlenmesi ve Arap-İsrail ihtilafının yönetimi gibi dünyanın çeşitli çatışma alanlarında bir Amerikan partneri olarak ortaya çıkması fırsatını sağlayacak. Putin'in kanısınca, Rusya, dünya sahnesinde ön planda yer almaya geri dönebilir; ama bu kez Amerika'nın bir hasmı olarak değil. Putin'in kültürel yönelimi Batı'ya dönmesinde önemli bir faktördü. Kendisini yakından tanıyanlar, Rusya'nın Batılılaşmış ikinci başkenti St.Petersburg'dan gelmesine ve bir Alman hayranı olduğuna ilişkin itirafına dayanarak, Putin'in Rusya için bir Batı Avrupa oryantasyonu olduğuna inanıyorlar. … Putin Rusya'nın Batı'nın dostu ve müttefiki olmasını istiyor. Putin'in gözetimi altında 1999-2000'de hazırlanan Rusya'nın ulusal güvenlik doktrinine göre, ülkeye esas tehdit büyük ölçüde istikrarsız durumdaki güneyinden geliyor. Bunun yanısıra, dinamik ekonomisi ve 1.2 milyarlık artan nüfusu ile Çin, bu yıl başlarında Moskova ve Beijing arasında imzalanmış olan iki anlaşmaya rağmen bir stratejik kaygı kaynağı olmaya devam ediyor. En son olarak, Putin, sadece Batı'nın, özellikle Rus enerji kaynakları bakımından Rusya'nın temel yatırımcısı ve ticaret ortağı olma kapasitesine sahip bulunduğunu anlıyor. Rusya'nın Batı için Ortadoğu petrol kaynaklarından durumundan bağımsız olarak Batı'nın güvenilir enerji partneri olacağını bildirdi." Bu gözlemlerden hareketle, Amerikan-Rus yakınlaşması sonucunda, Rusya'nın zaman içinde Çin ve İran'a mesafe koyacağı, dahası Ortadoğu'da Irak ve Suriye gibi geleneksel 'müttefikleri'nin arkasından çekileceğine işaret ediliyor. Amerika-Rusya yakınlaşmasının alacağı yön ve bunun sürati, '21.Yüzyıl'ın jeopolitik haritası'nı 'radikal' biçimde değiştirecek özelliği nedeniyle tüm İslam Dünyası'nı ve bu arada özellikle Türkiye'yi en yakından ilgilendiriyor. 'Gelecek' ve 'strateji' üzerinde düşünmek zamanı. Anlamak ve düşünmek…
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |