|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hoşgeldin ey kutlu Ramazan
Kutlu ay Ramazan'ın kapımızı çaldığı bu ilk günde eskileri dinlemekten güzel ne olabilir? Bizim bunu sizlere işitilebilecek şekilde aktarabilmemiz için ne şu an elinizde tuttuğunuz iletişim aracının doğası, ne de bizim yaşımız 'eski'leri anlatabilmek için müsait. İşte bu yüzden biz de, o günleri anlatan önemli bir kaynaktan faydalanacağız. Eskileri eskilerden aktaracağız. Özlem Olgun'un Kitabevi Yayınları'ndan çıkan 'Ramazan Kitabı' Ramazan ayının karşılanışından Ramazan eğlencelerine, Osmanlı toplumunun müslim-gayrimüslim bütün kesimlerine kadar Ramazan örf ve adetlerini oldukça zengin bir yazar kadrosunun nefis anlatımlı metinlerini bir araya getirerek ele alıyor. Eski Ramazanlar Sermet Muhtar Alus, 'İstanbul'da Eski Ramazanlar' adlı yazısında, camilerde yaşanan tatlı telaşı şöyle anlatıyor: "Cami kayyumları, hademeleri, başlarında dikişli takke, kavukları, cüppeleri atmışlar, kolları paçaları sıvamışlar. Köşe bucağın örümcekleri alınıyor; boydan boya halılar, saf saf papuçluklar süpürülüyor, camlar siliniyor, kandiller sıcak suda yıkanıp parlatılıyor, mihrabın iki tarafındaki büyük pirinç şamdanlar, avludaki abdest muslukları, şadırvanların tasları oğuluyor..." Güllaçlar, şuruplar, pideler... Alus, aynı yazısında eski günlerdeki yemek kültürüne, iştah kabartan bir anlatımla değiniyor. "Şekerciler pırıl pırıl kalaylı reçel kalıplarını yere, renk renk şurup şişelerini raflara dizerler; bakkalar mostralarını çoğaltarak güllaçları, sucukları, pastırmaları sallandırırlar; fırınların tezgah etrafları pembe, kırmızı uçurtma kağıtlarının nakışlı oyuklarıyla süslenir, has ekmek çörekotlu pide, kazanyağlı, susamlı, makarnalık simitleri çıkarmaya hazırlanırlardı" diye Ramazan'da yemek kültürüne değinirken Refik Halit Karay kendi çocukluğundaki Ramazan hazırlığını şöyle aktarıyor: "Berat Kandili geçince evde Ramazan hazırlığına başlanırdı; iki hafta süren bu hazırlık esnasında evler baştan başa yıkanır, günlerce tahta gıcırtıları, İstanbul şehrine, sokaklarından kağnılar geçen bir Anadolu kasabası ahengi verirdi. Asıl ehemmiyet verilen yer, mutfak ve kilerdi. 'On iki ayın sultanı' unvanıyla anılan Ramazan, her şeyden evvel, boğaz ve mide ile alakadardı; bu ayda, israf denilebilecek bir bolluk hüküm sürer, İstanbul, en nefis yemeklerin her 'merhaba' diyene sunulduğu muazzam bir imarathaneye dönerdi." İlk iftarın acemiliği
Ercüment Ekrem Talu, Ramazan'ın birinci gününü konu aldığı yazısında halkta beliren emareleri şöyle tasvir ediyor: "Ramazanın birinci günü daima halkta bir acemilik olur. Orucun kendine mahsus tiryakiliği, neşesi, sekri ile henüz ülfet etmeyen vücutlar, dimağlar, biraz zahmet çeker." Talu, Ramazan'ın ilk günü orucun verdiği rehavetten en çok yararlananlara esprili bir dille değinmeyi de ihmal etmiyor: "Yine Ramazan'ın ilk günü yankesiciler için bir ıyd-ı ekberdir." Ramazan Kitabı / Kitabevi / Tel: 0 212 512 43 28
|
|
|
|
|
|
|
|