|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hoş geldin sefalar getirdin!
Sen gelince; her gün yediğimiz, içtiğimiz yemeğin ve suyun tadı değişiyor. Yaşadığımız günün değerini daha iyi anlıyoruz.
Hoş geldin, sefa geldin... Ne kadar da özlemiştik seni... Seni uğurlarken hüzünlenmiştik hatırlıyor musun? Belki bir daha görüşemeyiz diye, senin kadrini kıymetini hakkıyla bilemedik diye... Gözlerimiz dolu dolu olmuştu... Ama sen ne güzeldin giderken. Bayram'la teselli etmiştin yaralı gönüllerimizi, bir merhamet sunmuştun bizlere... Nasip kısmet bugüneymiş... İşte yine buluştuk, işte yine kavuştuk... Tâ iki ay öncesinden almıştık müjdeli haberini de dua etmiştik. Ya Rabbî! Receb ve Şaban'ı bize hayırlı kıl ve bizi Ramazan'a kavuştur diye. Elhamdülillah yine biz bizeyiz. Ne güzel geliyorsun, ne güzel!.. Bütün lezzetler tükenmeye yüz tutunca, tatlar kaybolmaya başlayınca çıkıp geliveriyorsun. Dağarcığında bir yığın maddî ve manevî lezzetler, tatlar, kokular... Sen ne güzel geliyorsun... Vaktin, yemenin, içmenin ve daha birçok şeyin kıymetini tam unuttuğumuz zaman o ipince, o büyülü hilâlinle bir akşamüstü görünüveriyorsun ve içimiz dışımız taşkın bir sevinçle ışıyor. Sen gelince; her gün yediğimiz, içtiğimiz yemeğin ve suyun tadı değişiyor. Yaşadığımız günün değerini daha iyi anlıyoruz. Zaman bir başka akıyor içimizde ve dışımızda. Diğer günlere nazaran daha bir kolluyoruz vakit namazlarını. Açları hatırlıyoruz sen gelince, fakirleri. Kendi aczimizi. Yumuşuyor içimiz. Başkalaşıyoruz. O kırık gönülleri daha iyi anlıyoruz. Yüreğimiz burkuluyor, gözlerimiz buğulanıyor. Bizi inceltiyorsun ne güzel! Her şeye evet herşeye ulvî bir libas giydiriyorsun ne güzel! Yememek ve içmemek ibadet sende ama yemek ve içmek de ibadet oluyor, sahurla ve iftarla. Diğer günler öyle mi ya! Öğünler birbirine karışıyor ve biz nimetleri sırf doymak için koyuyoruz sofraya... Ama sende başkalaşıyor o nimetler... Bir bolluk, bir bereket... Hem sahurda hem iftarda. Sahurdaki son bir bardak suyun lezzetini niye başka bir zaman duyamıyoruz. Ah! Hele o iftar sofraları... Sofra, tatlısından tuzlusuna ne varsa donatılmıştır oruçlu mü'minler için. Çorbası, yemeği, yoğurdu, turşusu, pilavı ve diğerleriyle... Mü'minler oturmuştur sofra başına.... Ellerini uzatsalar alıp bir lokma atsalar ağızlarına ya! Hayır! Atmazlar ve illa ki vakti beklerler. O büyük çağrıyı beklerler. "En büyük Allah'tır!" Daha birkaç dakika vardır ve bütün dudaklar kıpır kıpırdır. Dedeler ve nineler... Birisi bembeyaz sakalıyla dalıp gitmiştir içinin fezalarına... Rabbına yalvarıyordur... Ebedi müjde istemektedir. Gözlerinin önünden kimbilir neler geçer. Nineler gözleri yumuk, içlerine kapanmış ne ister acaba Rabbından... Babalar ve anneler ve çocuklar... Hepsi hepsi işte tam bu vakit edilen duaların reddedilmeyeceğini bildikleri için sessiz, suskun, yürekleri küt küt isteyebildekleri ne varsa, umdukları ne varsa istemektedir Allah'tan... ... Ve akşamın alacasında o ölümsüz ses yayılır minarelerden bütün şehre...
Allah en büyüktür!
O ne şanlı bir çağrıdır Ya Rabbî! Sonra mı?... Teravihle yıkanan gönüller, bütün nimetlerin şükrünü nasıl yapmaz Allah'a?.. Hoş geldin! Sefa geldin!
Sefalar getirdin!
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Ramazan| Arşiv Bilişim| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
|
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |