T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Küreselleşme (II)

Küreselleşmenin devamlılığını ve ulus-devletlerin korumacı tavırlarını karşı etkinliğini global hukuk sağlamaktadır. Global hukuk iki yönde gelişme göstermiştir. Bir taraftan küreselleşmenin aktörlerinin dünyanın her tarafındaki yatırımlarını, bunlardan sağladığı kârın transferini garanti altına almış, her türlü ticari imtiyazlardan en iyi yararlanan durumda olmayı, yerel sermayedarla ihtilaf durumunda lehine olan bir hukuk ve yargı çerçevesinde işlem görmeyi hedeflemiştir; diğer taraftan da fert hak ve hürriyetlerini genişletmeyi. Esasen kazanımları biraz da bu son hedefin gerçekleşmesine bağlıdır. Nitekim küreselleşme ile birlikte bu alanda çok hızlı bir gelişmenin olduğu gerçektir ve bu sürecin en müsbet tarafını da fert hak ve hürriyetleri alanındaki kazanımlar oluşturmaktadır.

Ancak küreselleşmenin tabii bir süreç olmaktan çıktığı ve Batı özellikle Amerika tarafından ustalıkla yönlendirildiği dikkate alınırsa global hukukun bu aktörlere sağladığı garantinin küreselleşmenin pasif tarafına bir şey kazandırmadığı da görülür. Yani global hukuk hazırlanmasına aktif bir biçimde rol alan aktörler lehine bir kazanım söz konusudur. Sömürgeciliğin yeni şekli diye anılması da esasen bu yüzden.

Aslında benzer bir durumu biz kendi tarihimizde yaşadık. O zaman küreselleşmenin ismi Batılılaşma idi ve biz bu uğurda "dolmuşa binip" 1838 Baltalimanı Sözleşmesi'yle İngiltere'ye karşı gümrük duvarlarını indirdik, sonra bunu diğer ülkelere de uyguladık. Yine o dönemin küreselleşmesine ayak uydurup Batı'dan 1850 tarihli Ticaret Kanunu'nu, 1861 tarihli Ticaret Usul Kanununu ve 1863 tarihli Deniz Ticareti Kanunu'nu aldık. Ancak bu ticaretten ve onu garanti altına alan hukuki yapıdan biz kazançlı çıkmadık; dikkatsizce peşine düştüğümüz bu sürecin faturasını kurulan Reji idaresinin devlet gelirlerinin önemli bir kısmını uzun yıllar toplaması ve Avrupa'ya transfer etmesine seyirci kalarak ödedik.

Günümüze gelelim: Küreselleşmenin önemli kurumlarından Birleşmiş Milletler'i ele alınız. İlk nazarda bütün dünya milletlerinin problemlerini ele alan uluslararası bir platform olarak çok müsbet bir görünüm vermekle birlikte bu kurumun nasıl yapılandığı ve en çok kimin lehine çalıştığı gözönüne alındığında nihai planda böyle olmadığı görülür. Her devletin temsil edildiği Genel Kurul'da eşit bir temsil imkanı var gibi görünmekte ise de asıl icrai kararların alındığı Güvenlik Konseyi'nde tek başına veto yetkisine sahip değişmez üyeliklerin hangi devletler tarafından doldurulduğu dikkatten kaçırılmamalıdır. Genel Kurul'un bugüne kadar Filistinliler lehine almış olduğu kararlar bu insanlara hiçbir şey kazandırmamıştır. Kaldı ki son Afganistan örneğinde olduğu gibi global aktörlerin BM'yi hiç dikkate almayıp fiili durumlar yaratması da her zaman ihtimal dahilindedir.

Kabul ediyoruz fert hak ve hürriyetleri alanında meydana gelen gelişmeler küreselleşmenin en müsbet tarafıdır. Küreselleşmenin aktörleri ulus-devletle giriştikleri mücadelede halkın desteğini kazanmak için onların lehine bir takım tavizler vermek zorundaydılar. Ulus-devletin küreselleşme karşısında kaybettiği cepheler küreselleşme aktörlerince bu sayede kazanılmıştır. Aksi takdirde sömürgeci devletlere gösterilen direnç yeni sömürgecilere karşı da gösterilirdi. Ancak bu alan dahi problemsiz değildir. Burada fert hak ve hürriyetleri derken özellikle Batı'da yaşayan ferdin hak ve hürriyetleri söz konusudur. Eğer Batı tarafından özel sebeplerle desteklenmeye layık bulunmamışsanız sizin temel hak ve hürriyetlerinizin önemi yoktur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Kürtler tarafından yapılan başvuruların kabul görmesinin özel sebepleri var. Aynı hüsnükabul YAŞ kararlarıyla ordudan atılanlar veya başörtüsü sebebiyle okuma hakları ellerinden alınanlar için söz konusu olmamıştır. Aynı mahkemenin Türkiye Komünist Parti ile Refah Partisi'ni aynı kefeye koymadığını yaşayarak öğrenmedik mi? Demokrasi iyi de Batı'nın temel tercihleriyle uyumlu bir tercih ortaya koyarsa iyi. Türkiye ve Cezayir örneğinde olduğu gibi farklı tercihlere yönelirse o zaman farklı bir değerlendirme söz konusu olabilir.

Küreselleşmenin problemlerine işaret etmek mutlaka ulus-devletçi olmayı gerektirir mi, İslam'ın evrensel olması bizim gözü kapalı küresel dolmuşa binmemizi icap ettirir mi onu da izninizle gelecek yazı da ele alalım.


16 Kasım 2001
Cuma
 
M.AKİF AYDIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED