|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
2002 yılının finansman ihtiyacı G-7 üyesi ülkelerin desteği ile İMF tarafından karşılanacak gibi. Henüz resmi açıklama yapılmamasına ve miktar konusunda bir kesin rakam telaffuz edilmemesine rağmen, 2002 yılında ortaya çıkacak döviz ihtiyacı karşılanacaktır. İlave kaynağın, mevcut Hükümet'in görevde kalması gerektiği şeklindeki kararın doğal bir sonucu olduğunun kabul edilmesi gerekir. Bir başka ifade ile Türkiye'ye ek kaynak verilmesi siyasi ağırlığı olan bir işlemdir. Gelecek olan ek kaynak ile Türkiye, İMF'ye en çok borcu olan ülke ünvanını da elde etmiş bulunmaktadır. BÜYÜYEN İHTİYAÇ
Türkiye'nin dış kaynak ihtiyacı her yıl hızla büyümektedir. Son 4 yılda İMF imzalı büyük yardım 1999 yılında gerçekleştirilmiştir. İMF ve Dünya Bankası tarafından doğrudan verilen ve İMF'nin yeşil ışık yakmasıyla uluslar arası piyasalardan sağlanan dış kaynağın tutarı yaklaşık 12 milyar dolar civarında idi. 1999 yılında Türkiye'nin, döviz ödemelerini aksatmaması için ihtiyaç duyduğu kaynak miktarı da yaklaşık 12 milyar dolaylarında idi. Eğer 1999 yılında 12 milyar dolar tutarındaki dış kaynak sağlanamamış olsaydı, Türkiye dış borçlarını ödemek imkanına sahip olmayacak ve kaçınılmaz olarak moratoryum ilan edecekti. Benzer bir durum 2000 yılı için de geçerlidir. Bu defa ihtiyaç duyulan kaynak miktarı 12 milyar doların üzerindedir ve 2000 yılı için ihtiyaç duyulan döviz ihtiyacı da İMF tarafından doğrudan veya dolaylı olarak karşılanmıştır. 2000 yılındaki dış kaynağın temin edilememesi halinde de dış borç taahhütleri yerine getirilemeyecek ve Hükümet iktidardan düşecekti. 2001 yılında ekonominin dönebilmesi için gereken dış kaynak tutarı 17 milyar dolardır ve bu paranın tamamı yine İMF tarafından sağlanmıştır. Bu şekilde hem ekonomide tıkanma önlenmiş ve hem de Hükümet'in ayakta kalması sağlanmıştır. 2002 yılında Türkiye ekonomisinin gereksinim duyduğu dış kaynak miktarı yaklaşık 23 milyar dolardır. Bu rakama İMF'ye ödenmesi gereken paralar ve askeri krediler dahildir. Buna göre, 13 milyar dolar civarında taze kaynakla birlikte 4.1 milyar dolarlık İMF borcu ve 6 milyar dolarlık askeri kredinin ertelenmesi halinde 2002 yılında dış borçların ödenmesinde sıkıntı çıkmayacaktır. Aynı politikalarda ısrar edildiği taktirde 2003 yılının ihtiyacı, 23 milyar doların da üzerinde olacaktır. Bu tablo dış bağımlılığın sürekli büyüdüğünü net olarak ortaya koymaktadır. Bu tablodan çıkan bir başka sonuç da İMF'yi finanse eden ülkelerin dış kaynak sağlamadıkları taktirde, dış borçların ödenmesinde tıkanma yaşanacağı gerçeğidir. Artık, mevcut Hükümet'in uyguladığı türden ekonomik programlar ancak İMF'nin açık direktifleri ve kontrolü altında sürdürülebilir hale gelmiştir. Bu tespit ideolojik ve siyasi bir boyut içermemektedir. Bugün, konsolide bütçe büyüklüklerinden, tarım ve üretim politikasına kadar İMF'nin müdahele etmediği alan kalmamıştır. İMF Türkiye Masası Şefi'nin, 'Biz sadece faiz dışı fazla rakamıyla ilgileniyoruz. Diğer ayrıntıları Türk Hükümeti belirliyor' şeklindeki açıklamasının gerçekle bir ilgisi bulunmamaktadır. Tepkileri yumuşatmaya yönelik bir açıklamadır. İMF'nin istediği faiz dışı fazla hedeflerine ulaşabilmek için, yatırım ve tarıma yönelik harcamalar başta olmak üzere faiz dışındaki bütün harcamaların azaltılması gerekiyor. İMF, tarımsal ve yatırım harcamalarının azaltılmasını direkt olarak söylemiyor, ancak, istediği faiz dışı fazla rakamına ulaşmak için faiz dışındaki harcamaların kısılması dışında seçenek kalmıyor. Kısacası bugün, harcamanın olduğu her noktada politikalar, milli hükümetler tarafından değil İMF tarafından yönlendirilmekte ve hatta belirlenmektedir. Hatta bir adım daha ileri giderek, dış politikamızın bu bağımlılıktan etkileneceğinin de kabul edilmesi gerekiyor. İMF'nin bağımsız bir kurul değil, doğal olarak, finansör ülke konumundaki Amerika'nın yönetim ve güdümünde bir organizasyon olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. SORUMLULUK
Yukarıda yazılanlardan, mevcut durumun hiçbir siyasi parti ve hükümet tarafından değiştirilemeyeceği sonucu çıkartılmamalıdır. Sürekli dış kaynağa ihtiyaç duyan ve bunu elde etmek için de ekonomi yönetimini İMF'ye devreden bir ülke olmak Türkiye'nin kaderi değildir. İnsanın içini karartan bu tablodan ancak, Türkiye ekonomisinin bu noktaya gelmesinde İMF'nin hatalı para ve kur politikalarının çok önemli payı bulunduğunun kabulü ve İMF'nin sorumluluğa ortak edilmesiyle aşılabilir. Tabii bundan sonra doğru para ve maliye politikaları uygulamak şartıyla. Türkiye son 4 yılda borçlanması karşılığında döviz bazında % 40 reel faiz ödemesini İMF'nin onayı ile yapmıştır. Kaynaklar üretimden çekilip, fiktif parasal işlemler dünyasında çar-çur edilirken İMF buna onay veriyordu. Bir kez İMF'ye sorumluluk yükledikten sonra, çözüm zor olmayacaktır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |