|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Rahmetli, İktisat Or. Prof. Şükrü Baban'ın derslerinde tekrarladığı bir cümle vardı: -İşçiler sıkıntıdadır cümlesinin her ülkede ayrı bir manası vardır. Bu cümle, Amerika'da bir işçinin haftada bir defa lüks bir lokantada ailesiyle birlikte yemek yiyememesi manasına gelir. Türkiye'de ise, haftada evine bir kilo et götürememesi demektir. Yokluğun ve sefaletin ne olduğunu bilmeyenler, yokluğa alışmanın da mutluluğu olur mu diye, bir sual sorabilirler. Ancak, açlık nedir? Yokluk nedir? Sefalet nedir? Bunu bilenler ve bu ıztırabı çekenler, bu yazımızda neyi anlatmak istediğimizi çok iyi anlayacaklardır. Biz havanın veya suyun bizim için ne kadar kıymetli şey olduğunu her zaman hissetmeyiz. Fakat havanın ve suyun nimetini, ondan mahrum kaldığımız zaman hisseder ve anlarız. Onun gibi, bir insan yokluk içerisinde doğmuştur. Yalın ayak gezer, sırtında elbise yerine birkaç parça paçavra vardır.. günde bir öğün ve bu öğünde de ne bulabilirse onu yer.. fakat bakarsınız buna rağmen çok mutludur. Onun dünyası, sadece içinde yaşadığı şartlardan ibarettir. Bu kimse, bir gün kendisini mutlu eden şartlardan birisini kaybederse, mesela bir öğün yemek te bulamıyorsa mutluluğu da kaybolur. İşte bu an o kimse, yoklukta dahi mutlu olarak yaşıyabilmenin insan için ne kadar önemli olduğunu anlar. Bugün Türkiye'nin içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar, enflasyon, açlık ve sefalet artık ülkeyi yönetenlerin de inkar edemeyeceği bir boyuta erişmiştir. Bu şartlarda insanlar, yokluğa, sefalete karşı savaşmaktadırlar. Ancak, onları üzen asıl şey belki sadece yokluktan ve sefaletten değil, yokluğa dahi alışamamaktan kaynaklanmaktadır. İnsan yokluğa nasıl alışır? Bunun iki çeşidi vardır: Bunlardan birincisi, bir kimse yokluk içinde doğar ve bütün dünyayı, kendi içinde bulunduğu şartlardan ibaret sanır... Kendisini mutlu hisseder... İkincisi, bir kimse, zenginlikten fakirliğe düşmüştür... Eve her gün et götürürken, bu gün sadece iki ekmek, ertesi gün ise sadece bir ekmek götürebilmektedir... Bu kimse, içine düştüğü şartlara önce isyan eder, sonra isyanının hızı kesilir... Daha sonra da, hayatını günde bir ekmek yiyerek geçinme şeklinde tanzim ederek, gene bir tarz mutluluğa ulaşabilir. Bu gün Türk vatandaşları, yokluğa alışabilmenin imkanından da mahrumdurlar. Bu mahrumiyet neden ileri gelmektedir? Bunun sebebi, her günümüzün, bir önceki günden daha kötü olmasıdır. Evine her gün et götüren, erzak götüren, meyve götüren bir kimse, bu gün sadece bir tek kuru somun götünebiliyorsa, o kimse mutlu değildir... Fakat, o kimse evine bir tek somun götürüp, bununla yaşamak için çalışırken, onu ertesi gün sadece yarım somun götürecek hale getirirseniz, onu bir tek somunla yaşamak ve belki de bununla mutlu olabilmek imkanından bile mahrum etmiş olursunuz. Geçen gün bir helvacı dükkanının önünde, bir subay, helva alıyordu. Helvanın fiyatını öğrendiği zaman, kasiyer'e çıkışmaya başladı: -Bir hafta evvel buradan helva aldım. Fiyatı şu kadardı. Bu gün şu fiyatı istiyorsunuz. İnsan zam yapar ama, bu zam en az altı ay gitmeli. Her gün zam yapılmaz ki!.. İşte millet bu sebeple, aile bütçesini yapamıyor. Her sabah bir zam haberiyle karşılaşmak korkusu içerisinde yaşıyor. İşte milleti asıl mutsuz eden bu tablodur. "Allah bir insanı gördüğünden geri bırakmasın", diye bir ata sözü vardır. Bu günkü hayat şartları, dünkü gününden iyi değilse, o kimsenin çektiği ıstırabın derinliğini tahmin edebilir miyiz... Artık hiç kimse, bu milleti ulaştığı ve alıştığı hayat tarzından daha aşağı şartlarda yaşamaya mecbur edemez... Ve hele hele, eline geçen küçük imkanlarla hayatını düzenlemeye bile çalışanları, her gün fiatları artırarak.. her gün gelirleri azaltarak, uzun süre idare edemez. Bu şartları sürdürmeye çalışmak, vatandaşı yoklukta dahi mutlu olma yolunu kapatmak demektir. Bu ise ümitsizliğin son perdesidir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |