T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Amerikalı polisler ve Türk dekanlar

"Amerika, 11 Eylül sonrası alınan tedbirlerle, bir polis devletine mi dönüşüyor?" Bu, ciddi bir soru. George W. Bush ve kurmayları, ikiz kuleler ile Pentagon saldırıları sonrasında, bazen Kongre'yi kullanıp daha çok başkanlık yetkilerine başvurarak, merkezi yönetimi akıl almaz güçlerle donattılar. Bu güçlerin çoğu ABD anayasasına da aykırı. Şu sıralarda, ABD'de, en ciddi tartışma konusu, ülkenin bir 'polis devleti'ne dönüşme ihtimali. 'Polis devleti' kavramını hortlatan yönetimin önündeki en önemli engel, hiç tahmin edemeyeceksiniz, ülkenin polis şefleri... Bir çok eyalet ve yerleşme biriminin polis şefi, adalet bakanlığının taleplerini, anayasaya ve eyalet yasalarına aykırılık iddiasıyla yerine getirmiyor.

Amerikan adalet bakanı John Ashcroft, "11 Eylül terörü eylemleriyle irtibatlı olabilirler" gerekçesiyle, ülke çapında bir sorgulama kampanyası açma tâlimatı verdi. Buna göre, belli ülkeler kökenli, kısaca 'Ortadoğulu' denilebilecek kişiler gözaltına alınıp sorgulanıyor. "İşkenceye de başvurulsun mu?" tartışmasını başlatan sorgulamalar bunlar. Bu kişiler için gözaltı süresinin sınırsız olacağı da yine adalet bakanlığı tebliği. Oregon, Detroit, Baltimore, Tucson/Arizona, Richardson/Texas gibi 'Ortadoğulu' göçmenlerin yoğun olduğu yerlerin polis şefleri, 9 kasım günü tebliğ edilen ve kısaca 'racial profiling' (ırk profili çıkarmak) denilen uygulamaya uymuyorlar...

Konunun önemi, eylemler sonrasında, yönetimin, anayasa-dışı uygulamalarla korkuyu yaygınlaştırma yönünde adımlar atmasından kaynaklanıyor. Yıllardan beri huzur ve sükun içerisinde yaşayan, çoğu ülkeye uyum sağlamış ve hatta bir bölümü önderlik konumuna ulaşmış kişileri, sırf doğum yerleri veya ırki/dini kimlikleri sebebiyle tâciz etmek toplumun dengelerini bozabilecek bir uygulama. İtirazcı polis şefleri, merkezden gelen tâlimatların, güvenliği kadar huzurundan da sorumlu oldukları toplumu rahatsız edebileceği görüşündeler.

Bunlar bizim kavrama dünyamızın ötesinde gelişmeler. ABD, uzun yılların çabalarıyla kazanılmış bireysel özgürlüklerin refah ve huzurun temel sebebi olduğuna inanılan bir ülke; emniyet ise, bu inancı yaşayarak öğrenmiş bir örgüt. Birkaç kişiye karşı başlatılacak akıl-dışı uygulamalar belki polisin cakasını artırır, toplumdaki histeriye cevap da teşkil edebilir; ancak taşların yerinden oynamasının kalıcı etkileri, kendilerinden 'terörle mücadele' adına akıllarına ket vurmaları beklenen polis şeflerini endişeye sevk ediyor...

Uygulama 11 Eylül'den çok önce başlamasına ve kimse açıkça paralellik kurmamasına rağmen, bizim üniversitelerdeki 'başörtüsü yasağı', bir çok yönden, ABD'deki polis şeflerinin itiraz ettiği 'ırk profili çıkarma' yöntemini andırıyor. Belli okullardan mezun olmak, kılık-kıyafet gibi 'profil unsurları' yatıyor yasağın altında. Yasak da, tıpkı eylemlerle hiç ilgileri bulunmasa bile, eylemci oldukları varsayılanlarla aynı 'profil unsurlarını' paylaştıkları gerekçesiyle Ortadoğu kökenlilerin 'potansiyel tehlike' görülüp gözaltına alınmaları gibi bir uygulama. Bireysel özgürlükler kavramına, insan haklarına aykırı uygulamalar bunlar... Ancak, ABD'de, kendilerine fiyaka kazandıracak uygulamaya polis şefleri karşı çıkarken, bizde özgürlükçü olması gereken bilim yuvaları utanç getirecek bir uygulamayı sahipleniyor.

Benzerliği daha da Türkiye'nin aleyhine çeviren, insan haklarını zedeleyen tedbirlerin 'gerçek' bir teröre muhatap olan ve savaşı göze alan bir ülkede polis şeflerince reddedilmesi; bizde ise başörtülü öğrenciler ile irtibat kurulabilecek somut hiçbir 'tehdit' söz konusu olmadı bugüne kadar...

Aynı durum, 'fikir özgürlüğü' kavramıyla ilişkili dâvâlar konusunda da yaşanıyor. TCK 159 ve 312 gibi maddelerle terörle mücadele yasasındaki kısıtlamalar yüzünden yargılanan insanlar, 'potansiyel suçlu' görüldükleri için bu muameleye mâruz bırakılıyorlar. Fikirden toplumun zarar gördüğüne dair hiçbir açık emare bulunmamasına rağmen...

Bir hayırlı gelişme olmadı değil. En son Ali Bayramoğlu'nun yargılandığı dört 159 dâvâsından beraat etmesinde yaşandığı gibi ağır ceza mahkemeleri ve 312 dâvâlarını anayasa değiştiği için erteleyen DGM'ler, kanun adamlarının, sağduyulu davranabileceğinin bizde örneklerini vermeye başladılar. Keşke, üniversite rektörleri ve dekanlar da, kanunsuz uygulamalara itiraz etmenin vatandaşlık görev kapsamı içine girdiğini akıl edebilseler...

Amerikalı polis şefleri Türkiye'ye de yön gösteriyor...


26 Kasım 2001
Pazartesi
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED