T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bir türlü iftar edemedik

Ramazan ayının getirdiği birçok güzellik vardır hiç şüphesiz. Bu güzelliklerden bir tanesi de Ramazan şakaları... Eski insanların Ramazan-ı Şerif'te birbirlerine yaptıkları şakaları birçok kere okumuş ve tebessüm etmişsinizdir. Benim anlatacağım ise öyle pek eski bir şaka değil. Zaten aslında belki bir şaka da değil.

90'lı yılların hangisi olduğunu tam hatırlamıyorum... Cağaloğlu'nda masaüstü yayıncılık ile uğraştığımız bir ekmek teknemiz var.. Aylardan Ramazan... Aynı işle iştigal eden bir dostumuz Mehmet Avcı'ya bir işimiz düştü uğradık... İşimiz düşmese de uğruyoruz ya neyse... İş güç derken laf döndü dolaştı iftara geldi... Dostumuz "Bu akşam birlikte iftar edelim" dedi. Olur, dedik ve ayrıldık.

İftara yakın bir vakitte davetine uymak üzere dostumuzun işyerine vasıl olduk, fakat Mehmet Avcı kardeşimizi ara ki bulasın... Kapıyı vurduk olmadı, zili çaldık olmadı... Herhalde unutmuştur diyerek ayrıldık bir lokantada iftarımızı ettik.

Ertesi gün telefonla Mehmet Avcı'yı aradım. "Yahu dün akşam hani iftarı beraber edecektik? İftara yakın geldim seni bulamadım. Ne oldu?" diye sordum. "Evet! Birlikte edecektik ama burada değil, ben seni bir yere götürecektim!" dedi. İkna oldum. "Sen benim eve gel bu hafta, asıl orada yapalım iftarı!" diye daveti yeniledi dostumuz. "Kabul!" dedik ve gün belirleyip kavilleştik.

Kavilleştiğimiz gün geldi çattı. Malum Ramazan günleri akşamüstleri trafik sıkışır ve İstanbul'da bir yerden bir yere gitme zorluğu daha da pekişir. Erken davranalım dedik. Düştük yola. Kasımpaşa'da indik ve bir hayli yol yürüdükten sonra Mehmet Avcı bey kardeşimizin fakirhanesinin sokağına girdik. Müezzinlerin eli kulağında... Akşam ezanı ha okundu ha okunacak... Kapıya geldiğimde ezan okunmaya başladı.

Kapıyı çaldık usulcacık... Kapı açıldı... Kapı açıldı açılmasına ya... Kapıya bizim Mehmet yerine, Mehmet'in hanımı yenge sultan çıktı... Kısa bir şaşkınlık yaşadım... Mehmet'i sordum... Yenge sultan duyulur duyulmaz bir sesle Mehmet'in bir iftar davetine gittiğini söylemesin mi? Güler misin ağlar mısın?

Mubarek Ramazan günü şimdi ne dersin?

"Yenge hanım buraya bir tanıdığa gelmiştim, Mehmet'e de bir uğrayayım demiştim. Geldiğimi ve selamımı söylersiniz " deyip usulca çekildim. Bu cümleyi kurarken de hem Mehmet'i kurtarayım hem de söylediğim yalan olmasın diye epey terledim. Evet oraya bir tanıdığa gelmiştim ve o da Mehmet'in ta kendisiyd ama yoktu işte.

Kasımpaşa'ya kadar yürüdüm. Mubarek iftar vakti bütün lokantalar tıka basa dolu. Güç bela bir lokanta bulup iftar ettik. Fakat Mehmet'in bu ikinci vukuatına bir anlam veremedik.

Ertesi gün işe gelir gelmez telefona sarıldım. Telefonu Mehmet Avcı açtı. "Yahu senin benimle bir zorun mu var kardeşim! İkide bir bizi ekip duruyorsun. Dün akşam için sözleşmiştik. Ne oldu unuttun mu? Hani iftar edecektik" dedim. Biraz müzip bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Yahu kusura bakma! Unutup gitmişiz. Hanım söyleyince hatırladım, hakkını helal et!" dedi. Kızgınlığım geçti. "Bir türlü birlikte iftar edemedik kardeşim, bari bu akşam birlikte iftar edelim!" dedim. Seninki "Gel buyur! Bu akşam iftar edelim!" demesin mi? "Bana bak bu akşam da daha önceki gibi olmasın!" dedim. Gülerek "Yok yok! Bu akşam buradayız çık gel!" dedi. İnandım ve sordum. "Birşeyler getireyim mi?" Cevapladı; "Ağanın eli tutulmaz!"

O akşam içim yine bir hadise olmasın diye erken davrandım. Ne yalan söylemeli mükellef bir iftar ettik. Mehmet Avcı kardeşimiz bizi çok güzel ağırladı. Hayır sadece o akşam değil. O Ramazan Mehmet Avcı'nın iftarlarında ziyadesiyle bulundum ve o iki günün acısını çıkardım. Şimdi Mehmet Avcı'nın iftar davetini bekleyip duruyorum.


26 Kasım 2001
Pazartesi
 
NUSRET ÖZCAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED