|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kıbrıs geldi geldi, gündemin tam ortasına kuruldu. Sürpriz mi? Hayır, çünkü Türkiye'nin 'uluslararası ilişkilerde sorunlu konular listesi'nin en başında yıllardır Kıbrıs var. Ayrıca sorunun Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler boyutunun şu sıralarda kapıya dayanacağını bilmek için kahin olmak gerekmiyor, okuma-yazma bilmek yeterli. 10 Aralık 1999 tarihli Helsinki Zirvesi'nden çıkan Türkiye'nin adaylığıyla ilgili karardan itibaren AB'nin bütün belgelerinde Kıbrıs sıkça geçiyor. Türkiye belgeleri görmezden geldi, uyarılara kulak asmadı, şimdi bir oldu-bitti ile karşı karşıya... Oldu-bitti şu: Genişleme sürecini adım adım gerçekleştiren AB Kıbrıs'ı da üyeliğe almaya hazır. Türkiye'ye söylenen, "2004 yılına kadar Kıbrıs sorununu çözdünüz, çözdünüz; o tarihten sonra sorunu ben kendi usulümce çözerim" cümlesindeki vade iki yıl erkene alınmışa benziyor. Türkiye üzerinde yoğunlaşan şimdiki baskılar AB üyesi olmaya hazırlanan Kıbrıs'ta acil bir çözüme ulaşılması için... Kıbrıs'ta 1974'teki Türkiye müdahalesiyle ortaya çıkan fiili durum, adayı, iki devletli bir yapıya büründürdü. Devletlerini dünyaya tanıtan Rumlar, AB'ye karşı, "Adada resmen tanınmış bir yönetim var zaten" görüşünü, kuzeydeki devletin ardındaki güç olan Türkiye ise, "Fiili durum kabul edilerek, iki farklı devletin oluşturacağı esnek bir konfederasyonun üye yapılmasını" savunuyor. AB'nin tercihiyse, adanın birleşmiş bir bütün halinde üyeliğe kabulü. Kimse burnundan kıl aldırmadığı için uzlaşma sağlanamıyor, bu da sorunu özellikle Türkiye açısından 'tehlikeli' kılıyor. 'Tehlike' Türkiye'nin her bakımdan zayıflığından kaynaklanıyor. Ekonomisi krizde olduğu ve IMF'nin eline baktığı için zayıf değil yalnızca, yıllardan beri savunduğu tezlerin 'haklılığı' şartların değişmesiyle savunulamaz hale geldiği için de zayıf durumda Türkiye. Bugünün dünyasında 1963-1964 döneminde meydana gelmiş insan hakları ihlallerini, ya da 1974 öncesi şartları ileri sürerek, küçük bir adada ayrı devletlere sahip olmayı savunabilmek gerçekten zor. Özellikle, Türkiye ile Yunanistan arasında, iki ülkenin dışişleri bakanlarının şahıslarında yaşanan yakınlaşmadan sonra... Yunanistan'ın ve Kıbrıslı Rumlar'ın aceleciliğinin ve Türkiye'nin çözüme ayak sürümesinin ardında, önümüzdeki dönemde dünyada şartların yeniden değişebileceği beklentisi yatıyor olabilir. Afganistan'daki gelişmeler, henüz hiç gündeme getirilmeyen ancak kısa süre sonra kendi zorunluluğunu dayatacak etnik yapılanma üzerine oturan bir bölünmeye doğru gidebilir. ABD'nin sadece saldırı zamanı belirlenmemiş ikinci hedefinde arayacağı çözüm de yine etnik/dini yapılara dayalı "Üçe bölünmüş bir Irak" formülü olacağa benziyor. Uzun yıllar halkları birarada yaşamış Afganistan ve Irak gibi ülkelerin etnik/dini yönden bölünmeleri düşünülebilirken, "Biraraya gelemeyiz" diyerek yollarını ve devletlerini yıllar önce ayırmış Kıbrıslılara, "Tek bir devlet çatısı altında birleşin" zorlamasında bulunmak epey güç olacak. Daha önce vadesi "2004 sonu" olarak konmuş Kıbrıs konusunda, AB'nin erken başlamış baskılarına Türkiye'nin direnmesini bu bakımdan doğal karşılamak gerekiyor. Ancak, hata, bunu haklılığı tartışılır bir üslup ile yürütmektir. AB'nin Yunan/Rum baskılı oldu-bittisine karşılık, Türkiye 1974'teki kendi oldu-bittisini öne sürerek haklılığını ispat etmeye çalıştıkça dünyadan pek az sempati görecektir. Türkiye'ye düşen görev, Kıbrıs üzerinden kendi AB üyeliğini engelleyici politikalar üretmeyi ve 'uzlaşmaz taraf' görüntüsünü terk etmektir. "2004'e kadar" diye belirlenmiş süre içerisinde, Kıbrıs'ı AB üyeliğine hazırlayacak gelişmelerin önünü açacağına bizlerin ikna olmadığımız bir Türkiye, samimiyetine dünyayı elbette inandıramaz. Yapılması gereken, Kıbrıs'taki yerleşik düzenin, ada halkının arzuları istikametinde sağlıklı bir yeni düzenle yer değiştirmesini sağlamaktır. Bunu da, ancak, artık savunulamaz duruma gelmiş eski tavrını gözden geçirip güncelleştirerek sağlayabilir Türkiye... Aklı başında olan kimse, "Kıbrıs'ı verelim ve kurtulalım" demiyor, diyemez de; ancak, Kıbrıs'ı bugünkü yapısında tutarak açılacak bir pazarlıkta Türkiye'nin üste çıkma şansı hiç yok.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |