|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir zamanlar ismi Halûk iken artık Haluk olmaklığa rızaa gösteren Haluk Şahin'in asıl derdi, alfabeye yeni harfler ilâvesi filân değilmiş. Değerli yazarımızın bütün derdi, hayaatımızı ayrık otu gibi saran, lisaanımızı işgaal eden "sırnaşık" ve dahî "arsız" "w" harfini hangi isimle çağıracağımız imiş. W'nin adı "dabılyu" mu olacak, "dublve" mi? Yoksa bu harfin daha yerli bir isimle tesmiyesi mümkin mi imiş? Hadd-i zaatında bu mühim mes'eleyi de Ömer Madra, çoktaan halletmiş. Meğer Madra, Açık Radyo'nun internet adresini verir iken yıllardır, söze şöyle başlar imiş: "Çiftve, çiftve, çiftve..." (Bakınız: Şu harfleri ne yapsak?, Radikal, 25.11.2001) Sayın Şaahin'in yazısından öğrendiklerimiz, alfabe husuusunda, alâkalı zevaatın ne kadar ayrı tellerden çaldıklarını gösteren hazîn bir manzara arz ediyor. TDK Başkanı Şükrü Haluk (Halûk?) Akalın Bey buyurmuş ki: "Alfabemizi belirleyen 1353 sayılı yasada Q, X, W gibi harfler bulunmamaktadır. Bu ve benzeri harfler Türkçe sözlerde kullanılmamakta, ancak alıntı sözlerle karşımıza çıkmaktadır. Eski alıntılardaki bu sesler, Türkçede en yakın ses ve harflerle karşılanmıştır. Bu türden sözleri alfabemizdeki harflerle kullanıyoruz: taxi-taksi, quarz-kuvars, qualifie-kalifiye, wagon-vagon, wattmann-vatman, whisky-viski. Dilimizde kullanılan her yabancı söz için özel harf kullanamayız." Muhterem başkanın (yoksa zerî usuulü "möhterem" mi deseydim?) ifaadesindeki "eski alıntılar" taabîri çok mühim (möhüm?) bence. Başkan ve başında bulunduğu kurum, "yeni alıntılar" bahsinde eskiden yapılmış olanı yapma cevvaaliyetini gösteremedikleri için çıkmıyor mu bu tartışmalar biraz da? Başka bir zat, MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı Eğitim Araştırmaları Merkezi Müdür Yardımcısı Ünal Özmen demiş ki: "MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı halen yıllardır kullanılmakta olan 'İlköğretim Okulları Yazı Dersi Programı'na Q, W, X alfabemize girmesi sağlanmış ve okullarımızda bu harflerin yazılışı ve okunuşu ile ilgili öğretim çalışmaları yapılmaktadır. Ayrıca ilgili ders kitaplarında bu harflere öğretim amacı ile yer verilmesi zorunludur." Bu cümlelerdeki tuhaf sakatlıkların sorumlusu kimdir, bilmiyorum ammaa, "yıllardır" yürütüldüğü bildirilen bu uygulamadan ilköğretim sıralarından geçmiş ve geçmekte olan çocuklarımın hiçbirinin haberdar dahî olmadığını biliyorum. Bu durumda ya Ünal Özmen yanılıyor ve yanıltıyor ya da sevgili öğretmenlerimiz, bakanlığın - hem de "zorunlu" olduğu söylenen- programını uygulamakta ihmalci davranıyorlar. Her iki ihtimal de birbirinden vahim! Bu harflerin yazı dersi poruğramına girmiş olmağla alfabeye girmesinin aynı şey olmadığı, olmayacağı, olamayacağı da îzahtan vaarestedir. Alfabe bahsinde, en câlib-i dikkat ve cesuuraane teklîf, bilhassa bilgisayar ortamında porublem çıkaran "ş, ç, ö, ü, ğ" harflerinin atılması yolundaki tekliftir. (Bence bu harflere ı'yı, yani küçük ı'yı da eklemeli!) Chok ilginch sheyler oluyor bu ylkede. (ü'yü nasıl yazacaktık sahi? Boeyle "y" ile yazmak doghru mu?) Bu nev-zuhur münâkaşa münâsebetiyle "Türkçe'nin kaybolan sesleri" başlıklı bir makaale kaleme alan Beşir Ayvazoğlu Beyefendi, Arap elifbâsını dilimize tatbikte atalarımızın ihmalkâr davrandığını beyân ettikten sonra: "Doğrusu ben bu tuhaf zihin tembelliğini açıklamakta zorlanıyorum." demiş. (Zaman, 25.11.2001) İmlâ tartışmaları, yazı devriminden çok önce de yapılıyordu. Yani Beşir Bey'in dediği gibi, eskiler, "Arap alfabesi"ne "dokunulmazlık ve kutsallık zırhı" filan "giydir"memişlerdir. Ahmet Hâşim, bu konudaki bir yazısına "Yılan Hikâyesi" (1922) başlığını uygun görür ve imlâ bahsinde mantık, tutarlılık, kolaylık, vb. endîşelerden ziyade "istikrar"ın önemli olduğunu söyler. Hâşim haklıdır ve işin özünde, -o gün için de, bugün için de- Türklerin "dil" konusundaki kararsızlıkları saklıdır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |