İsterseniz sorumuzu, "iktidar" veya "iktidar partileri" gibi öznelerin yerine "Sistem"i koyarak soralım: Sistem, yüzde 10'luk seçim barajının altından nasıl kalkacak? Bildiğiniz gibi son döneminen can alıcı sorularından birisi... Sistem, nasıl bir "seçim barajı" oranında karar kılmalı ki, iktidar bir taraftan yine "ülkenin tümünü kapsayıp, kucaklayan ana siyasi akımların" elinde kalırken, "oyun"un kuralı da bozulmasın? Gelişmeleri izliyorsunuz, şöyle böyle değil, bayağı zor bir soru...

Dikkat ederseniz, "ülkenin tümünü kapsayıp, kucaklayan ana siyasi akımlar" gibi pek karşılaşmadığımız bir ifade kullandım. Bu ifade Milliyet'ten Fikret Bila'ya ait. Milliyet'in Ankara temsilcisi, manşete tırmanmış olan dünkü yazısında "Ordu HADEP'ten rahatsız"patlangaçında özetlenen bir gelişmeyi aktarıyordu. Bila'ya göre, "Güneydoğu'da HADEP hariç hiçbir partinin yöre halkıyla siyasi bağ kuramamasından endişe eden askerler, konuyu MGK'ya getirecek"miş. Milliyet yazarı, köşesine de şu başlığı uygun görmüş: "Güneydoğu'da görev siyasilerin". Ama dikkat buyurun, göreve davet edilen "siyasiler", "ülkenin tümünü kapsayıp, kucaklayan ana siyasi akımlar"ından ibaret...

Herhalde, herşeyden önce şu tespiti yapmak gerekir: Siyasi akımlar çerçevesinde kullanılan "parti" sözcüğü, fazla uzağa gitmeden sadece etimolojisinden kaynaklanan bir biçimde zaten "bütüne", "tüme" işaret etmez... Bir siyasi sistemde "partiler"in varlığı, zaten herşeyden önce,"çoğul", "homojen olmayan" yani özetle "imtiyazsız ve sınıfsız bir kitle" olmayan bir toplumsal yapıyı peşinen varsayar. Dolayısıyla bir demokraside, "Siyasiler göreve!" şeklinde bir çağrıyla ortaya çıkıldığında, bu çağrı tabii olarak bütün "partilere" yapılmış demektir. "Demokrasi oyunu" oynuyorsak o başta tabii...

Tekrar sorumuza dönelim: Sistem yüzde 10'luk seçim barajının altından nasıl kalkacak? Cevaplanması zor, çok zor bir soru... Eğer "ülke bütünlüğü ve laik rejim yanlısı" (Bila) siyasi akımlaray ine çok iş düşecekse, sorun nasıl çözülecek? Herşeyden önce, "iktidar partileri"nin yüzde 10'luk barajı ilişkin sıkıntıları var. Bu "sıkıntılar"ı az biraz izale etmek için barajla birkaç puan oynasanız (Başbakan'ın bu fikirde olduğu söyleniyor) o zaman da "HADEP tehlikesi" ile karşı karşıyasınız...

Erdoğan'ın AK Parti'si zaten başlıbaşına büyük bir sorun! O zaman ne yapmalı? Ne yapmalı da "makûl" bir barajda kalarak durumu yine idare etmeyi başarmalı? Ben şu ramazan günlerinde bir "fantezi" olur, belki biraz gülümseriz diye ilginç bir yöntem öneneceğim; bakalım başarabilecek miyim?

Seçim barajına yönelik öneri: Ülkede halen geçerli olan yüzde 10'luk seçim barajı aynen korunur. Ancak, "Hakimiyet kayıtsız şartsız Meclis çoğunluğunundur" ilkesi ışığında, sadece Meclis'te grubu bulunan partilerin seçime girebilmesine imkan sağlayan bir kanun çıkarılır. Grubu olan partiler alfabetik olarak dizilerek şöyle bir liste elde edilir: AK Parti, ANAP, DSP, DYP, MHP ve SP. Yeni kanunda yer alan "Çok sayıda partinin seçimlere katılması siyasi istikrarı engellediğinden gerekli tedbirler kararnamelerle alınır" fıkrası uyarınca, bu liste, başından sonundan birer partinin dışarıda bırakılmasıyla sadeleştirilir. (Bu "sadeleştirme"ye kimsenin itirazı olamaz çünkü bu iki parti istemeden de olsa ne yazık ki listenin başında ve sonunda yer almıştır; ne yapalım, almasalardı!) Böylece, "seçim barajı"na ilişkin sorular ve sorunlar bu seferlik de halledilmiş olarak, "ülkenin tümünü kapsayıp, kucaklayan ana siyasi akımları"nın "önü açılmış" olur... Ve nihayet bütün bu "operasyon"un, Anayasa'nın siyasi partilere ilişkin "Siyasi partiler, isten iktidarda isten muhalefette olsunlar, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır" hükmü de hatırlatılarak "Milletimize hayırlı olması" temenni edilir...

Niçin olmasın; "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" değil mi?

KÜRŞAD BUMİN

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu