|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Karadeniz seyahatim sona erdi. Gezinin Ordu ile ilgili kısmını anlattım; Trabzon'u bugüne bıraktım. Trabzon'da Empati Grubu'nun misafiri olarak bulunuyordum. Doğu Karadeniz'in bu en büyük kentine ilk gelişim değil elbette. Ama bu defa daha iyi gezme fırsatını buldum. Bir kere dostlar sayesinde, dünyaca ünlü Akçaabat köftesini, gene dünyaca ünlü Vakfıkebir ekmeği ile yeme fırsatını elde ettim. Tabiî yanında da koyu bir ayran. Hem Akçaabat, hem Vakfıkebir, Trabzon'un ilçeleri. Zaten Akçaabat Trabzon'la bütünleşmiş. Ordu'dan Trabzon'a doğru yol alırken, önce her yerde fırıncı levhaları görüyorsunuz. Biliniz ki orası Vakfıkebir ilçesidir. Sonra levhalar "Köfteci" diye değişiyor. Orası da Akçaabat'tır. Bu köfte, bizim ızgara köftelerimize benzemekle birlikte, dana etinden yapılıyor. Ve çok lezzetli. Empati Grubu
Trabzon deyince, sadece, yemeğinden bahsedecek değilim. İki kısa günde çok yoğun yaşadım. Birçok kişiyle biraraya geldim. Beni Trabzon'a davet eden Empati Grubu, İslâmiyet'te de yer alan "diğergamlık" düşüncesinden yola çıkmış. Kendisini başkası yerine koymak; kendine yapılmasını istemediğin şeyleri başkasına da yapmamak. Gruptaki insanlar, sağ-sol ayırımına gitmeden, çeşitli fikir akımlarından gelen aydın kişiler. Ortak payda, demokrasi, hukukun üstünlüğü, farklılıkları severek yaşamak, farklılıkları bir zenginlik olarak görmek. Doğrusu gazeteci Ali Bayramoğlu ile katıldığımız panelde böyle bir kalabalık beklemiyordum. Salon, 450 kişilikti. Boş, tek bir koltuk olmadığı gibi, en az 200 kişi de ayakta bizi dinliyordu. Ordu'dan sonra, Trabzon'u da görünce Karadeniz insanının merakına, öğrenme kapasite ve arzusuna hayran oldum. Önce biz konuştuk, sonra da soruları aldık. Sorular
İşte sorulardan bazıları: "Eğer Atatürk ilke ve inkılaplarından başka bir şey düşünmeyeceksem niye soru soruyorum ki?" "Gandhi veyahut Martin Luther King bağlamında bir sivil itaatsizlik, demokrasinin tıkandığı noktalarda çıkış yolu olabilir mi?" "Usame Bin Ladin eğer Fransa'da olsaydı, gene ABD saldırır mıydı?" "Batı medeniyeti, (Kapitalist, liberal, Marksist) fakirleşmeyi artırdığına göre, alternatif düzenin temel esasları nedir? Ne olmalıdır?" "Açız, işimiz yok, ekonomik açıdan umudumuz yok. Resmi ideolojimiz olsa ne, olmasa ne?" "Silâhlı Kuvvetler, İç Hizmet Kanunu sayesinde hareketlerini meşrulaştırıyorlar. Bu, Anayasa'nın neresindedir?" "Yöneten kesim, kendi kusurlarının bedelini, halkına zam ve zulüm olarak ödettiriyor. Halk ise kaderci akıl yapısı ve denetlenemeyen kültür noksanlığından sıyrılamıyor. İşe nereden başlamalıyız?" "Ülkemizde, hukukun değil güçlünün hukuku varken, sadece sivil bir hareketle sorunları nasıl aşabiliriz?" "ABD, Ortadoğu ülkelerinde demokratik bir yönetim için niçin çaba sarfetmiyor?" "Acaba, Amerika'daki zencilerin arasında yaygın bir 'Devlet Baba' anlayışı var mıydı? Bu anlayış insanların zihninden nasıl çıkacak?" "Derin devlet 'halk adına'(!) düdük çaldı. Benim seçtiğim vekiller, sözde benim adıma katilleri af etti. Ben, temiz vekillerin ve itibarlı bir Meclis'in özlemini çekiyorum." "Demirel, isteseydi 28 Şubat sürecini durdurabilir miydi?" "65 milyonun sağlığına ayrılan bütçe mi çok olmalı, savunmasına mı, yoksa eğitimine mi?" "Devlet, resmi ideoloji ile, vatandaşın üzerinde terör estirirse, ben bu devlete nasıl güvenip seveyim?" "Bugün seçim olsa, AK Parti % 25 oy alsa, bir koalisyon kurulsa, 28 Şubat süreci yeniden başlayacak mı? Bu çark nasıl durdurulabilir?" Bir demokrasi şehidi
Birbirinden ilginç soruların sayısı çok daha fazlaydı. Ama sütunumuz elvermediği için ancak bir bölümünü yayınlayabiliyorum. Hem aktüalite sordular, hem de yaralı demokrasi üzerindeki görüşlerini dile getirdiler. Trabzon, ilk "demokrasi şehidi" birinci Meclis üyesi Ali Şükrü Bey'in de memleketi. Atatürk'ün görüşlerine karşı çıktığı, sert eleştiriler dile getirdiği için "fedai" Topal Osman tarafından öldürülen Ali Şükrü Bey'in mezarı, Trabzon'un Boztepe mevkiinde denize nazır bir park içinde. Beni oraya götüren Empaticiler "İlk Susurluk" diyerek olayın vahametine parmak bastılar. Trabzon'daki miting
Trabzon'da, AK Partililer'le de karşılaştım. Recep Tayyip Erdoğan, Karadeniz'de çeşitli il teşkilâtlarının açılışı vesilesiyle peşpeşe mitingler tertip ediyor. Cumartesi günü de sıra Trabzon'daydı. Trabzon'un tek bir meydanı var. Üzerinde belediye binasının bulunduğu ve parka kadar uzanan, ince uzun bir meydan. Bütün mitingler, toplantılar burada düzenleniyor. O bakımdan Tayyip Erdoğan'ın topladığı kalabalığı daha öncekilerle mukayese etmek mümkün. "Bir karşılaştırma yapar mısınız?" diye sorduğumda, Erbakan'ın 1995 genel seçimlerindeki mitingi hatırlatıldı. Erdoğan'ın o ölçüde bir kalabalığı toplayamadığı belirtildi. Ama, dost - düşman aynı şeyi söylüyor: "Bugün başka hiçbir parti lideri kolay kolay Anadolu'da miting yapamaz. Trabzon'da Erdoğan'ın topladığı kalabalığın üçte birine ulaşamaz." 1995 yılı Refah'ın zirvede olduğu bir yıldı. Nitekim, birinci parti oldu ve iktidara geldi. Üstelik Trabzon il teşkilâtı da o dönemde oturmuştu; çok faaldi. Oysa, AK Parti il teşkilâtı henüz yeni kuruluyor. Kimin il başkanı olacağı hususunda bir yandan AK Parti'ye geçen eski Fazilet Partili Belediye Başkanı Asım Aykan bastırmış, öte yandan eski Trabzon milletvekili Kemal Göktaş. Gecikme bu sürtüşmeden kaynaklanıyor. Sonunda Büyük Birlik Partisi'nin eski il başkanı İbrahim Keskin, Trabzon AK Parti İl Başkanı olmuş. İl Başkanı İbrahim Keskin ve eşinden övgü ile bahsediyorlar fakat, teşkilâtta MHP ağırlığı bulunduğu iddiaları kulağımıza kadar geldi. Gazeteci tecrübemle şunu söyleyebilirim: Meydanların kalabalığı, teşkilâtın iyi çalıştığını gösterir; pek büyük bir anlam ifade etmez. Ama meydanlar tenha ise, o zaman işin kötü gittiğini anlayabilirsiniz. Yeni kurulan bir teşkilât söz konusu olduğu için, Trabzon meydanındaki kalabalık, örgüt baskısıyla değil, adeta kendi kendine oluşmuştu. Şevk ve coşkuyla insanlar meydana koşmuştu. Gözlerinde sevgi dolu bir ışıltıyla AK Parti liderine bakıyorlardı. "Karizma bu olsa gerek" diye düşündüm. Hiçbir mitingde heyecandan nemlenen gözlerdeki bu sıcak ışığı görmemiştim. Demirel'in bir çok mitingine katıldım. Evet o mitinglerde de meydan bir çok sloganla çınlıyordu; kahkahalar, alkışlar yükseliyordu; ama gönüllerden göze yansıyan böyle yoğun sevgi pırıltıları yoktu. Pankartlar ve konuşma
Gözümüze ilişen pankartlar ekonomik sıkıntı ve yolsuzluk konularıyla ilgiliydi: "İktidar, hortumcunun bekçisi; AK Parti milletin sözcüsü", "Açız, kurtar bizi", "Seve seve istifa ediniz! Güle güle!", "Pittuk da pittuk. Seni pekleyuruk. Çabuk gel. İmza: Ustabaşı Temel" Trabzon, "Ak yürüyüşün 16'ncı adımı". İl teşkilâtlarının açılışı dolayısıyla Erdoğan, daha önce Kayseri, Sivas, İnegöl, Kahramanmaraş, Kırıkkale, Kars, Ardahan, Iğdır, Ağrı, Erzurum, Konya, Kütahya, Afyon, Burdur ve Rize'ye gitmiş. Trabzon'dan sonra, Artvin, Giresun ve Gümüşhane ile Karadeniz seyahatini tamamladı. Böyle 81 vilâyeti adım adım dolaşacak. Yanına bütün genel başkan yardımcılarını ve grup başkanvekillerinden ikisini alıyor; bir de bölge milletvekillerini. Trabzon'da Abdullah Gül de vardı. Durumu tesbit eden güzel bir konuşma yaptı: "Biz sizden yasakları kaldırmak, kapanan fabrikaları açmak için oy istiyoruz. Kim dürüstse, ilkeliyse, kim milletiyle barışıksa, bu millet onunla birlikte olacak." Tayyip Erdoğan, her gittiği yerde "açız" şikâyetiyle karşılaştığını hatırlatarak şöyle konuştu: "Vatandaşım bitap düşmüş, pazar atıklarını yiyor. Bu milletin kaderi değildir dilencilik. Sizden tek başına iktidar istiyorum. Biz barışın, sevginin temsilcileriyiz. Dürüst ve inanılır olmanın mücadelesindeyiz... Bir rahmet rüzgârı esiyor. Ben bunu sizin gönüllerinizde görüyorum; bakışlarınızda okuyorum. Biz bu vatana sevdalıyız. Biz bu milletin dertlisiyiz. Bu meseleleri halletmek dertli adam işidir. Şikâyetleriniz diğerlerinin bir kulağından giriyor, bir kulağından çıkıyor. Ama dedim ya, bu iş dertli adam işidir..." Partililerin "gönüllerde taht kuran, kimsesizlerin kimi" diye takdim ettiği Recep Tayyip Erdoğan, üstü kapalı bir biçimde "AK Parti'ye iktidar vermeyecekler; Erdoğan gelirse yeni bir 28 Şubat olur" diyenlere de cevap verdi: "Menderes bu meydandan 'Yeter söz milletindir' diye seslenmişti. Hem söz milletin, hem karar milletin. Egemenlik milletin ise, milletin verdiği karara kimsenin itirazı olamaz." Erdoğan her Ramazan'da iftarını fakir evlerinde açıyor. Rize'de habersizce gittiği bir evi bize anlattı: "Sadece iftariyelik olarak su ve ekmekleri vardı. Hatta çaydanlıkları bile bulunmadığından dolayı, çay demlemek için komşularından aldılar" dedi. Meydanın civarında konuşulanlara kulak kabarttım: "Bunlar dürüst kişiler; en azından bugünküler kadar çalmazlar, vatandaşın payına da bir şey kalır" AK Parti en yoğun ilgiyi dürüstlük mesajlarıyla topluyor. Zaten Aydın Doğan medyası bu yüzden dürüstlük imajını hedef alıyor. Cop TV
Trabzonlular elbette bütün Karadenizliler gibi hem çok hareketli, hem de esprili. Empati Grubu'ndaki arkadaşlarımız anlattı. Bir sefer Doğu Ergil'i davet etmişler. Ergil kendisini çeviren kameralardan gelişigüzel birine sormuş: "Hangi kanaldansınız?", Cevap vermişler: "Cop TV" Ergil, Empaticiler'den Cop TV'nin sahibini öğrenmek isteyince mesele meydana çıkmış: "Böyle bir televizyon yok. Sadece bizim toplantılarımızı polis izliyor. Herhalde polis kameraman Cop TV demek suretiyle size lâtife yaptı." Bizim toplantımıza da "Cop TV" iştirak etmişti. Biz, hukukun üstünlüğünü savunup, kutsal devlet ilkesini eleştirirken, demokratik hukuk devletine yakışmayan bir şekilde Cop TV tarafından izleniyorduk. Türkiye tam bir çelişkiler ülkesi. NOT: Mesudiye ve Köy-Kent konusunda Oktay Ekşi bir açıklama gönderdi. Konuyu pek yakında başka görüşlerle de takviye ederek ele alacağız.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |