T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

İ Z L E N İ M

Hicretin ilk durağı: Sevr

Yusuf Ziya CÖMERT / MEKKE
İslam, Mekke'den çıkıyor. Sevgili Peygamberimiz, geri dönmek üzere, kendisine kucak açan Yesrib halkının samimi davetine icabet ediyor. Kendisine 'Hicret' emri verildiğinde, yatağına Hz. Ali'yi yatırarak yola çıkıyor. O gece, o yatağa yatmak, ölümü göze almak anlamına geliyor.

Can yoldaşı, Hz. Ebubekir... Mekkeliler, Peygamber'in yola çıktığını anlar anlamaz takibe başlıyorlar. Peygamberimiz, Hz. Ebubekir'le birlikte Sevr dağının eteklerinde... Sarp kayaların etrafını dolaşarak dik yokuşu adım adım, basamak basamak tırmanıyorlar.

Burası, işte o sarp yokuş. Bu koca koca kayalar, O'nun tutunduğu, O'nun ayak bastığı kayalar. Kayalar, yolcuları seviyor...

İşte, kadınlı erkekli bir grup hacı adayı. Düz yolda yürür gibi iniyorlar dik yokuştan.

'Teyze, ne yaptın yukarıda?'

'Ağladım oğlum... Peygamberime eziyet etmişler, kötülük etmişler diye, baktım baktım ağladım.'

Sarayevo'dan Mekke'ye gelen gülümseme

Nefes nefese tırmanıyoruz yokuşu. Bir genç kadın. Selamlıyoruz. Sarayevo'nun amansız kışından Mekke'nin kavurucu sıcağına gelmiş, gülümseyen bir kardeşlik.

'Kur'an okuyabiliyor musunuz' diye soruyor haberciler. 'Okuyorum' diyor ve heyecanla başlıyor, Fatiha okumaya.

Biraz sonra orta yaşı geçmiş üç adam. Biri Banjaluka'dan, biri Tuzla'dan, biri Sarayevo'dan. Biz Bosna'ya, onlar İstanbul'a selam ediyoruz.

Kara kuru bir adam. Sevr mağarasına giden kayalık yolu çekiciyle düzeltmeye çalışıyor. Keşmirli olduğunu söylüyor. Azad Keşmir mi? Hayır, işgal altındaki Keşmir. Yine kadınlı erkekli bir grup. Nijeryalı. Yine selamlaşıyoruz. Pakistanlılar, Afganlılar, Tacikler, Özbekler... Yalnız ve yaşlı bir kadın, ayağında ayakkabısı yok. Ayağı kanamış. Urfalı olduğunu söylüyor.

Kayalara tırmanan sınırsız nefret

Biz, nefes nefeseyiz. Hava temiz. Hafif bir rüzgar var. Rüzgar, yorgunluğumuzu alıyor. Ama yine de çok yorucu.

Nefret, nasıl bir şey?

Rahmet ve sevgi peygamberinin canına kıymak için o yakıcı sıcakta şu kayalara tırmanan sınırsız nefret...

Rahmete engel olmak için canını dişine takan kör nefret.

Nefret, amacına ulaşamıyor. Mağara, onları eli boş gönderiyor.

Gözyaşı dağı, gözyaşı mağarası

Mağaranın bir tarafı açılıp genişletilmiş. İnsanlar, oradan giriyorlar Peygamberimizin ve Mağara Arkadaşı Hz. Ebubekir'in sığındığı daracık yere.

Burası, gözyaşı dağı, gözyaşı mağarası. Güvercinlerin, örümceklerin, müşriklerin gözüne perde olduğu mağara... İki büyük yolcuyu kötü gözlerden gizlemek için, onları sarıp sarmalayan kayalar...

Allah Resulünü uykusundan uyandıran gözyaşı damlası. Ve, Peygamber'in, çırpınan bir kalbi sakinleştiren sözleri:

Mahzun olma, Allah bizimle.'

Ve birazdan, yeni bir medeniyetin ilk sitesi, ilk kenti Medine'ye doğru yola çıkıyor iki can yoldaşı, iki dost.

Bizim yolculuğumuz üç buçuk saat sürüyor. Mekke'den, Arafat'tan, Mina'dan, Müzdelife'den ve gökyüzünde yavaş yavaş büyüyen hilalden gelen muhteşem ışıkları seyrederek iniyoruz aşağıya. Hicretin ilk durağı, Sevr mağarasının güzel hatırasını saygıyla anarak.




3 Mart 2001
Cumartesi
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED