T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Nur topu gibi bir Başbakanımız oldu

Kartelden arkadaşlarımız daha şimdiden başladılar, "ekonomi mehdisi" Kemal Derviş'le dost olduklarını, yıllardır içtikleri suyun ayrı gitmediğini ballandıra ballandıra anlatmaya.

Salih Neftçi, "Arkadaşımdır" diyor.

Meral Tamer, birkaç kez evine gitmiş, yemek yemiş, sohbet etmiş.

Hasan Cemal, "Annesi Alman'dı, kendisi liseyi Fransa'da bitirdi" diyor ve bu gelişmeyi (Kemal Derviş'in IMF'nin tavsiyesiyle ekonominin başına gelecek/getirilecek olmasını) çok müspet bir gelişme olarak değerlendiriyor. (Alman bir anneden olması, Fransız kültür ortamında yetişmesi, nasıl bir artı değer yüklüyor Kemal Derviş'e? Abdullah Cevdet örneğinde olduğu gibi, sorunların çözümünü artık "üstün ırk" teorisiyle "genetik"de mi arayacağız? Hasan Cemal ne demek istiyor?)

Necati Doğru "Değerli ve bilgili bir vatan evladı" diyor, "Türkiye'yi, kurtarsa kurtarsa itfaiyeci Kemal kurtarır."

Oysa ben, kendisini hiç tanımam.

Adını, ilk nerede duyduğumu da hatırlamıyorum.

Dünya Bankası'nın 26 Başkan Yardımcısı'ndan biriymiş.

Ama bir ay kadar önce Türkiye'ye geldiğini, CNN Türk'ün sorularını yanıtlarken Ecevit'in "istikrar programı"na övgüler yağdırdığını çok iyi hatırlıyorum.

Bir ara YDH'da siyasete soyunmuş, adını "kurucu liste"ye yazdırmış, bu oluşumdan bir halt çıkmayacağını anlayınca da işin peşini bırakmış.

Kuşkusuz, değerli ve bilgili bir finans yöneticisi.

Adı, önceleri Merkez Bankası için geçiyordu.

Ama Derviş'i tanıyanlar, onun Merkez Bankası Başkanlığı'yla yetinmeyeceğini, koalisyona "dördüncü ortak" olmak istediğini söylüyorlar.

Ben, Kemal Derviş'in bununla da tatmin olmayacağını düşünüyorum.

Cengiz Çandar'ın da altını çizdiği gibi, eğer Kemal Derviş ekonominin "chef supremo"su olmayı kabullenecekse ve ekonomide dizginler uluslararası para kuruluşlarının eline geçecekse, bu hükümetin mukadder gidişinden sonra da "rol" yine Kemal Derviş'in üzerinde kalacak demektir.

Yani, nurtopu gibi bir Başbakanımız oldu.

Türkiye'de kendisini siyaseti tanzim etmekle görevli sayan "merkez"in, öteden beri güçlü bir "icra" arayışı içinde olduğunu, uygun bir Başbakan adayı bulunması durumunda bu hükümete yol vereceğini, hatta bu operasyon çerçevesinde bazı partileri "ıskarta"ya ayıracağını yazmıştım.

"Ecevitçilik yapıyorsun" diye alay etmişlerdi.

Oysa, savunduğum Ecevit değil, siyaset kurumuydu.

Son aylarda sayıları giderek artan "güvenilirlik" anketlerinin bu amaca hizmet ettiğini düşünüyorum: Hâlâ en çok güvenilen kurum ordu, en az güvenilen kurum parlamento.

Gülay Göktürk'ün de belirttiği gibi, bu anketler, "aslında" halkın kendi kendini yönetme hakkından vazgeçtiğini, sorunların çözümünü parlamento dışı odaklara ihale ettiğini gösteriyor.

Kemal Derviş'in tedavüle sürülmesiyle, tasfiyeciler cephesine uluslararası para kuruluşları da "resmen" katılmış oldu.


3 Mart 2001
Cumartesi
 
M. ERTUĞRUL YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED