T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Düşük yoğunluklu ara rejim ve siyasi hükümsüzlük

Siyasette ve devlet yönetiminde hiçbir şey tek başına doğru olmaz; daha doğrusu birşeyin tek başına doğru olması yeterli olmaz. Başka doğrularla desteklenmesi ve çerçevelenmesi gerekir. Günlerdir bu köşede söylediğimiz gibi, Cumhurbaşkanı Sezer'in yolsuzlukların üstüne gidilmesi için DDK'yı devreye sokması son derece anlamlıdır ama bu tek başına kaldığı sürece demokratik rejimin gelişmesine çalışmaz. Cumhurbaşkanlığı siyaset dışı bir makam olduğu için, bu makamdan yolsuzlukların üstüne gidilmesi yönünde beliren bir hareketlenmenin 'önünde' veya 'çevresinde' ciddi bir siyasi irade, siyasi mekanizma ve siyasi araçlar yoksa, yolsuzlukların üstüne gidilmesi gibi son derece doğru bir işten, siyasetin kısıtlılıklarının artırılmasına dönük birçok yanlış çıkarılmış olur.

Kemal Derviş konusundaki tartışmaları da aynı bağlama yerleştirmek zorunludur. Öncelikle kaydetmek gerekir, 'militan demokrasi' anlayışını devreye sokarak, 'iç tehdit' mantığının neticesi olan bir istikrar anlayışı ile 'hükümet kurgulamak' görüldüğü gibi Türkiye'nin kendi dinamiklerini daha çok hırpalamış ve Türkiye dış dinamiklerin tavsiyeleri doğrultusunda ekonomi yönetiminde teslim bayrağını çekmiştir. Kemal Derviş bütün yeteneklerine ve siyasi vizyonunun gelişmişliğine rağmen, mevcut konjonktürde uluslararası siyasi iradenin ve finans merkezlerinin 'işareti' neticesinde Türkiye'deki siyasi denklemin merkezine yerleşmiştir. O zaman milliyetçi bir partinin ve bu milliyetçi partinin mantığından farklı hiçbir tarafı olmayan bir sol partinin başını çektiği bir koalisyon Hükümetinin Türkiye'yi dış dinamikler karşısında çaresiz bırakan ve teslimiyetçi sonuçlar doğuran politikalarını dikkatle kayıt altına almak gerekir. Siyaseti kayıt dışına itmeyi 'içlerine sindirerek' hükümet kuranlar, Türkiye'nin küreselleşme ortamındaki bütün performansını berhava etmişlerdir. Milliyetçi reflekslerden, küreselleşmeye teslim olan bir netice çıkmıştır.

Çünkü herkes biliyor ki, Kemal Derviş'in şahsından bağımsız olarak, Derviş'in ekonomi yönetiminin başına geçmesi halinde onlarca milyar doları Türkiye'ye akıtacağını söyleyen 'uluslararası irade', bunun karşılığı olarak Türkiye'nin birçok kritik noktada pazarlık kozlarından vazgeçmesini isteyecektir. Bunu söyleyince birilerinin aklına hemen Kıbrıs ve Kürt meselesi geliyor ama bunlardan daha önce uluslararası iradenin aklında Türkiye'yi Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK) konusunda tamamen soluksuz bırakmak vardır. Bu denklem içinde Türkiye'nin ekonomik krizden çıkması için istenen bedel, tüm 'siyasi itiraz' yeteneğinden vazgeçmesidir. İşte bu, iç siyasette 'siyasi itiraz'ı ortadan kaldırarak istikrar kurgulayan ve bunun üzerine hükümet konduran 'post-modern siyasi model'in armağanıdır.

'Türkiye'nin eskimiş siyasi aklı' hala ekonomiyi kurtarmayı ama siyaseti olduğu yerde bırakmayı düşünmekte ve bunu sağlayacak 'taktik hesabları' nasıl denkleştireceğini düşünmektedir. Oysa her atılan adımda ortaya çıkan tablo, Türkiye'yi biraz daha sıkıştırmaktadır. İç siyasette birilerini sürekli köşeye sıkışmış halde tutmak üzere yoğunlaştırılmış siyasi model iflas etmiştir ama sadece iflas etmekle kalmamış, bu önemli tarihsel dönemeçte Türkiye'nin tüm stratejik üstünlüklerini 'strateji zayiatı' durumuna getirmiştir.

Kemal Derviş'in şahsıyla ilgili tartışmaların çok ötesinde duran şey budur işte. 'Ulusa ve tarihe hesap veremem' diye istifa etmeyen veya istifa etmesi yönündeki telkinlere cevap veren Başbakan Ecevit'in, üstünde oturduğu siyasi zemin Türkiye'yi uluslararası finans çevrelerinin irade beyanları karşısında çaresiz bırakmıştır. Bugün 'bağımsızlık' kavramı üzerine yapılacak bir tartışma Türkiye'de en kafa karıştırıcı bir tartışma olacaktır bu yüzden. 'Tam bağımsızlık' ya da 'karşılıklı bağımlılık' (interdependence) yönünde olsun her tartışma büyük bir zihinsel alt-üst oluş doğuracaktır. Fakat buradan bir kere daha söylüyoruz, 'bağımsızlık' meselesi üzerinde kafası karışmayan bir Türkiye'nin bu noktadan sonra kafasının karışmasına ihtiyaç olmayacaktır artık. İç siyasette köşe tutmanın adresi olan 'düşük yoğunluklu ara rejim modeli' kotarmak adına yapılanlar, Türkiye'nin bir 'siyasi varlık' olarak dünyadaki yerini 'hükümsüzleştirmeye' yönelmiştir.


3 Mart 2001
Cumartesi
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED