T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hem şair hem despot mîzaçlı nasıl olunabilir?

"Bu kadına haddini bildirin!" anakronik nidâsı TBMM salonlarında yankılandığında, aslında, filmin artık tamamen koptuğuna hükmetmiştik: "Demokratik"liği sahte, "Sol"culuğu su karışmış, "Parti"siyse ne idüğü belirsiz bir kümelenme olan bu yaşlı zâtın faşizm kokan söz konusu tavrını akıl almaz bir kindarlık güdüsüyle alkışlayanların sergilediği görüntü, milleti maddeten ve mânen zillete düşürecek kâbusun kesin ve keskin işaretlerini veriyordu zira..

Partisini âdeta bir aşiret reisi mantığıyla yöneten ve dünyayı, hayatı ve Türkiye'yi kendisi ve eşinden ibaret sayan bir zihniyetin köhnemiş emarelerini yayan bu anlayış karşısında, daha o günlerden itibaren halkın kollektif bilincinde tek bir imgenin uyandığına da şâhitlik ettik: "Galiba Çavuşesku'ların rûhu, artık bu topraklarda geziniyor!"..

Esasen, bu şahsın meziyetleri (!), 70'li yılları bu ülkede yaşamak bahtsızlığına uğramış ve yaşı 40'ın üzerinde olanlar için, hiç de yabancı, bilinmez değildi. Asla hayırla yâdedilmeyen bir siyasal kaosun koyu karanlığına teslim edilen o yıllarda, bizim çocukluk ve ilk gençliğimiz Sana yağı, gaz yağı, çay, şeker, un ve tuz kuyruklarında hebâ olmuştu. Ülkenin sokakları, kan ve barut kokusundan geçilmezdi. Şimdi düşünüyorum da, her hâlde, sigara tiryakilerinin başına gelen ise, tam bir felâketti: Zavallı tiryakiler, Bulgaristan'da üretilen ve naylon kâğıt karışımı garip bir tabakayla sarılan Maltepe'lere mahkûmdular.. Bulabilirlerse tabii, hem de karaborsa!..

Bugünlerde, ülkenin hâl-i pür melâli ortada.. Demek ki, yönetim parametreleri bakımından o günlerden beri değişen bir şey olmamış: Beyefendi, hâlâ "Ülkenin esenliğe kavuşması"ndan, "Köy-kent"lerden, "Somut öneriler"den falan bahsediyor.. "İnançlara saygılı lâiklik"in ne demek olduğunu da sayesinde öğrendik: İmam Hatipli çocukların ve İlâhiyatlı genç kızların gözyaşları, bu lâik kalbin evlât sevgisini hiç tatmamış tasallutu karşısında, "Merhamet" kuyusunda birikmeye devam ediyor..

Doğrusu, o partiden bir bayan milletvekilinin başkanlık yarışına girip en demokratik ve doğal hakkını kullanmak istemesi, yani sadece bir konuşma yapmak niyetini izhar etmesi ertesinde gösterilen tepkinin vahameti bizleri hiç şaşırtmadı. Dün, Milli Şef'e "Bizler kapıkulları değiliz" isyanını çıkaranların, bugün, kapıkullarından müteşekkil bir düzende başrolü oynamalarında hiçbir beis yoktu zira..

Oysa esas şaşırtıcı ve yanıltıcı olan, bu şahsın "Şair"lik yaftasının orda-burda kabul görüp benimsenişiydi. Ben, bu yaşıma geldim, alt alta sıralanmış manzumeler yığınıyla "Şiir" yazdığını sanan bir Başbakan'la hiç karşılaşmadım. 'İmge'den bîhaber bir şair?! His ile hassasiyeti, sıradanlık ile asaleti birbirine karıştıran.. Kendi komplekslerini Yunan hayranlığıyla örtmek isteyen bir şair.. Aşkı bile, lise talebelerinin algı düzeyine indirgeyen bir şair.. Hülâsa, yazdığı sözüm ona mısralarla "Şiir"in kıyısından bile geçmeyen bir "Şair" (!)..

Olsa olsa 'şair mîzaçlı' biri; Türkiye'nin çoğu vatandaşı gibi..

Ama asıl sorun şu: Bir rûhta aynı anda iki ayrı mîzaç nasıl olur da 'kemâl'e erebilir?

Anlayan, cevabı olan varsa, beri gelsin!..


7 Mayıs 2001
Pazartesi
 
İHSAN DENİZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED