T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Nasıl bir zeminde yürüyoruz

ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın 'mavi akım' konusunda yazdıklarımdan hoşlanmadığını tahmin etmek zor değil de, kendisine sonuna kadar açık tutulmuş cevap kapısını kullanmak yerine konuyu mahkemeye taşımak istemesini anlamak zor. Mahkeme ne yapacak? 'Mavi akım' yanlış bir projeyse, mahkeme aleyhimde karar verdi diye 'doğru proje' haline mi gelecek? Ya da, mahkeme benim lehime tecelli ederse, savunulabilecek doğru bir proje olduğu halde, 'mavi akım' bundan böyle 'yanlış' olarak mı algılanacak? Bu tür konular, mahkemelerde değil, yalana-dolana başvurmadan, yazılmamış-söylenmemiş hususlar sanki iddia konusuymuş gibi takdim edilmeden, kamuoyu önünde enine boyuna tartışılarak sonuca bağlanabilir.

Mahkeme haberi, eğer 'güçlü' bir politikacının ağzından-kaleminden çıkmışsa, 'tehdit' anlamı da taşıyabilir. Özellikle, ANAP'ın girişimiyle Meclis'ten alelacele geçirilmeye çalışılan 'RTÜK' yasasında değişiklik öngören yasal düzenlemenin gündemi meşgul ettiği şu sırada...

Hükümet, özellikle de başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz, herkesin bildiği gibi, ülkemizin en büyük medya patronu olan Aydın Doğan'ın yakını. Başbakan olduğunda ilk ziyaret ettiği kişiydi Aydın Doğan; ikilinin o görüşmeleri, medya patronunun yeni başbakanı eşofmanıyla uğurlamasıyla belleklere kazındı. Bu yakınlığın fiilî sonuçları hemen her alanda hissediliyor. Çok satan birden fazla gazete ve siyasî dergiler yayınlayan, ulusal televizyonlara sahip, ülkenin tek dağıtım örgütüne hükmeden bir grubun patronunun dostluğu, bir politikacı için, elbette önemlidir.

Aydın Doğan, Silvio Berlusconi'nin İtalya'daki zaferinden sonra, ya sahibi olduğu Hürriyet'in yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün gönlünden geçtiği gibi bizzat kendisi politikaya ilgi duyabilir... Ya da, desteklediği bir politikacı ve politik kadroya sürekli hayat öpücüğü sağlayabilir... Tercih Aydın Doğan'a ait...

Şu sıralarda Meclis anayasa komisyonunda görüşülüp genel kurula intikal etmiş olan RTÜK yasasında değişiklik öngören tasarı, ülkemizin en büyük medya grubunu rahatlatacak özelliklere sahip. Bir kere, yabancı ortak payı artırılıyor, böylece CNN-Türk'teki Amerikalı ortak payı deklare edilebilir hale geliyor. Bir patron birden fazla kanala sahip olabiliyor; bu da CNN-Türk yanında Kanal-D'nin de Aydın Doğan tarafından açıkça sahiplenilmesini sağlayacak. Ertuğrul Özkök de, bu sayede, gerçek durumu, ziyaretine gelen yabancı gazetecilere, ancak teyp kapattırdıktan sonra açıklamaktan kurtulacak.

Meclis genel kuruluna kadar getirilen tasarıda medyanın yaklaşık yüzde 75'ine hükmeden bir patronu rahatlatacak unsurlar bunlarla da sınırlı değil. Yasa Mesut Yılmaz'ın arzu ettiği şekilde çıkarsa, Aydın Doğan, devlet ihalelerine göğsünü gere gere girebilecek, üzerinde kalan özelleştirmeleri danıştay iptal edemeyecek... Tasarı, çıkartılmak istenen haliyle, dünyanın gittiği istikametin tam tersine bir eğilimi yasalaştırmış oluyor ve medyada olağanüstü güçlenen grupların ülke ekonomisini ele geçirmesini sağlıyor... Eh, o kadar olacak artık...

ANAP lideri, adım gibi eminim, bunu sadece yakın bir dostuna iyilik olsun diye yapmıyor; yeni düzenlemeyle radyo ve televizyonların daha sıkı ve disiplinli hale gelmelerini, 'mahzurlu' yayınlar yapmalarını engellemeyi de hesaba katıyor. Şimdiki haliyle RTÜK'e yaptırılamayan, yasa değişikliği sonrası oluşacak 'yayın denetleme kurulu' ile frekans tahsisinde devreye girmesi öngörülen 'telekom kurulu' eliyle hayata geçirilebilecek... Daha disiplinli bir yayın düzeni; bu da dünyanın gittiği istikamete ters... Eh, artık...

Bu gelişmenin arkasında, medyanın yüzde 75'ine egemen grup organları dışında kalan gazete ve televizyonları hizaya getirme niyeti de yatıyor olabilir mi? Yaklaşık 2,5 ay önce grup gazetelerinde gerçekleştirilen tasfiye geride kalan yazarlar için bir mesajdı; artık herkes haddini biliyor, bilmezse başına ne gelebileceğinin fena halde farkında. Yüzde 25 içinde yer alanlar da yeni yasayla gözetilmiş oluyor: Yüksek para cezası tehdidi, eti-budu fazla olmayan yayın kuruluşlarını, bir süre sonra, etliye sütlüye karışmayan birer uysal kedi haline dönüştürecektir. Hepimiz, ya öyle ya böyle, ancak alçak sesle miyavlayabileceğiz. Haddimize mi düşmüş 'mavi akım' projesini sorgulamak, yolsuzluk iddialarında cür'etimizi politikacıları da içine alacak bir boyuta taşımak, bir politikacıya, "Savcı konuşamaz, sen boydaşına çat" diye hitap etmek?..

"Boydaşına çat" yazım yüzünden mahkemeye vereceğini bildiren Mesut Yılmaz, Meclis'teki yasa çıkana kadar bu haberin beni frenleyeceğini düşünmüş olmalı. Çünkü, "Devlet bakanı – başbakan yardımcılığı" başlıklı görkemli bir zarf içerisinde kuşe kâğıda daktilo edilmiş cevap yazısını, kalemimden çıkmamış, ilgim bulunmayan iddialar sebebiyle beni mahkemeye vermekle tehdit için kullanmazdı.

Herhalde anladınız: Bu yazı, esas tartışma konumuz olan 'mavi akım' ile doğrudan ilgili değil. Bir hafta boyu içiniz dışınız mavilenirse kusura bakmayın ne olur...


21 Mayıs 2001
Pazartesi
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Yeni Şafak'a Yeni Okur ol !!! - Abone ol !!!
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED