|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'nin en belli başlı kriz gerekçelerinden biri de Kuzey Irak'tır. Belli dönemlerde ya da ihtiyaç vukuunda gündeme getirilir. Gündeme getirilirken de hep, ama hep aynı şeyler söylenir. Bu söylenenlerden, dinleyenlere gına gelmiştir ama söyleyenler hiç bıkmazlar... Türkiye'nin dış politikasındaki ilkesizliğin, politik öngörü ve vizyon yoksunluğunun en belirgin örneğidir Kuzey Irak... Türkiye, şimdi de Kuzey Irak'ta Kürt devleti ilanının, 'casus belli (savaş nedeni)' sayılması gerektiğini söylemektedir. Bunu resmen ilan etmemiştir... Dışişleri'nin hazırladığı raporda böyle olması gerektiği belirtilmiştir; bu rapor basına sızdırıldığına göre de bir eğilimi ifade etmektedir. Türkiye bunu hep söylemiştir: Müdahale edeceğini, Kürt devletini asla tanımayacağını hep ifade edegelmiştir. Üstelik de ortada ilan edilen ya da edilecek bir Kürt devleti yokken. Bütün dünya bu lafları on yıldır yani Körfez savaşından beri dinliyor. Bunun nedenini herkes bilir, ama kimse dile getirmek istemez. Türkiye'nin Kürt devleti korkusu, kendi içindeki Kürtlerle olan meselesinden kaynaklanır. Korku ve kuşkular üzerine inşa edilerek adına ulusal politika denilmiş bu tepkiyi bıkmadan usanmadan ileriye sürer. Türkiye kime karşı savaş ilan edecektir Kuzey Irak'ta? Kuzey Irak'taki Kürt yönetimlerini resmen tanımadığına ve Saddam'ı da muhatap alması mümkün olmadığına göre kimdir bu savaşın öteki tarafı? Kuzey Irak'ı 32'inci paralelle Irak'ın bütününden ayırarak 'Safe Haven' (Güvenli Bölge) haline getiren ve o bölgeye apayrı, adı konmamış bir statü getiren ABD ile mi? Kuşkusuz bu da mümkün olamayacağı için Türkiye şimdiye kadar yaptığı gibi ilan edilmemiş savaşlarla Kuzey Irak üzerinde baskı uygulamaya çalışabilir o kadar. Bunun dışında Birleşmiş Milletler Statüsü altındaki Kuzey Irak'ı işgal edemeyeceği gibi o bölgedeki Kürtler'e savaş bile ilan edemez. Peki başka ne yapabilir? Hala o bölgenin asli bir unsuru ve Türkiye'nin vazgeçilmez bir gerekçesi olarak varlığını sürdüren PKK'nın üzerine yürümek bahanesiyle Kuzey Irak'a girebilir. Ya da, belli olmaz, orası Orta Doğu, başka çatışma nedenleri de ortaya çıkabilir. Nitekim yıllardır Kuzey Irak'taki iki güç, hatta PKK'yı da sayarsak üç güç odağı birbirleriyle çatışmıştır. Kuzey Irak fiilen Barzani ve Talabani'nin hakim olduğu iki bölgeye ayrılmıştır. Bölge'deki böylesine parçalanmış güçsüz bir yapıyı ABD istemiyor. Güçlerin birleşmesini ve Kuzey Irak'ın istikrarlı bir görünüm içinde kendi sorunlarını çözmesini arzu ediyor. Bir yandan da Saddam'ın bu bölgeye müdahale edememesi için gereken tedbirleri alıyor. Böylesine parçalanmış bir yapı ise Türkiye'nin işine geliyor. İstikrarsız, güçsüz Kürt yönetimlerinin devlet kuramayacağı düşünülüyor. Türkiye bir yandan da, Saddam'ın bu bölge üzerinde yeniden hakim olmasını canı gönülden istiyor. Bunun gerçekleşmesinin mümkün olamayacağını bildiği halde. Dışişleri raporunda, bayat bir görüş olarak yine 'Irak'ın üniter yapısının korunması' temennisi dile getiriliyor. Oysa Irak, 1958'den bu yana zaten üniter bir devlet değil. Zaman zaman ara verilse de, çeşitli isimlerle Kuzey Irak'ta hep ayrı bir yönetim olagelmiş. Bu bazan özerklik olmuş, bazan federasyon tipi bir muhtariyet... Ama Kuzey Irak'taki Kürtler hep bunun mücadelesini yapmışlar ve haklarını da genellikle Bağdat'tan almışlar. Şimdi bu gerçeği yok varsayan bizim Dışişleri, zamanı da gerçekleri de tersine çevirmeye çalışıyor. Türkiye, Saddam'ın ABD ve BM faktörleri nedeniyle Kuzey'e yeniden hakim olamayacağını biliyor. Saddam sonrası dönem içinse Irak için düşünülen rejim modeli Türkiye ile aynı: 'Irak'ın üniter yapısı korunmalı, farklılıklar kabul edilmemeli.' Varsayalım ki, Irak halkı karar vermiş, federatif bir yapıyı benimsemiş ya da Kuzey Irak için çok değişik bir yapı ortaya çıkmış. Türkiye bunu nasıl savaş sebebi sayabilir? Kaldı ki Türkiye, ABD'nin Kuzey Irak Kürtleri'nin korunması için İncirlik üssünü kullanmasına itiraz edebiliyor mu? Hele son mali krizden sonra!.. Lafın özeti, Türkiye aynı tepkileri pişirip pişirip politika diye ortaya atmaktan artık vazgeçmeli. Kuzey Irak'ta kimse bağımsız bir Kürt devletinden yana değil. Bunu ABD de söylemektedir, Kuzey Irak'taki Kürt liderler de... Kimse, daha uzun bir süre Orta Doğu'nun bu bölgesinde sınırlarla oynamayı istemiyor. Ama Kuzey'deki Kürtler'in Saddam'la ya da Saddamsız, Bağdat'a bağımlı olarak yönetilemeyecekleri de bir gerçeklik. Türkiye aslında bunun farkında ve 1992 öncesine dönülemeyeceğini de gayet iyi biliyor. Bu meselenin son zamanlarda yeniden pişirilmesinin temel nedeni, Kuzey Irak'ta özellikle Barzani bölgesindeki ekonomik gelişmeler ve Talabani ile Barzani'nin bölge parlamentosu için genel seçimlerin yapılması konusunda anlaşmış olmalarıdır. Türkiye, giderek devletleşen, örgütlenen, refah seviyesini yükselten ve hele birleşmiş bir Kuzey Irak'tan çok rahatsızlık duymaktadır Oysa, o bölgedeki yapılanmayı bir gerçeklik kabul ederek, orada yaşayan Kürt-Türkmen-Asuri, beş milyon insanla olumlu ilişkiler kurmaya yönelik politikalar geliştirilmesi Türkiye'nin çıkarınadır. Faydaya dönüştürülebilecek kaçınılmaz bir realiteyi çatışma gerekçesi sayarak büyük devlet olunamıyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |