T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Ulusal onur' gitti gider döner mi bilmem...

Son günlerde ortalık, yıllarca "ulusal onur" için kendi halkına yapmadığı eziyet bırakmayan Ankara'nın "onur masalları"ndan geçilmiyor. Bugüne kadar, "devletçi, rantçı, popülist siyaset"in arkasına gizlenerek ülkeye ağır bedeller ödeten bu zihniyet, şimdi de, "memleketi satıyorlar", "mandacılık geri geldi" şamatalarıyla zihinsel değişime karşı son atışlarını yapıyorlar. Açıkçası, son uzatmaları oynuyorlar...

Bir kere, her şeyden önce Türkiye yeni dünyada ne istediğini doğru ortaya koymak zorunda. Halen yaşamakta olduğumuz krizin, bizatihi dünyaya entegre olma zorunluluğu ile "içe kapanma refleksi" arasında kalmanın yarattığı siyasal ve kültürel travmanın bir sonucu olduğunu görmek gerekiyor.

Bilelim ki, bütün dünyanın bize düşman olduğu kabusuyla bu yeni dünyaya entegre olamayız. Şimdi, kim dünyaya entegre olmaya karşıysa, kim Avrupa Birliği'ne girmenin "milli egemenliği" zedeleyeceğine inanıyorsa, ortaya çıkıp açıkça deklare etmelidir.

Aksi taktirde, "milliyetçi hamaset"in "gerilim hattı"nda eski popülist anlayışlarla siyaset yapmak, ülkedeki toplumsal travmayı daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Oysa biz biliyoruz ki, 28 Şubat sonrasında bütün siyasal partiler, AB'ye girmek istediklerini, özelleştirmeden yana olduklarını, yabancı sermayeye sıcak baktıklarını, Avrupa standartlarında bir demokratikleşmeyi şiddetle talep ettiklerini açıkça deklare etmişlerdi.

Peki şimdi ne oldu da, "ülke yabancılara peşkeş çekiliyor" feryatlarıyla yeri göğü inletiyorlar?

Mesele anlaşılmıştır.

Ayakta durmakta bile zorluk çeken "demode siyaset"in temsilcileri istiyorlar ki, ülkeyi duvara toslatan "devletçi, rantçı" anlayış aynen devam etsin ama, "yolsuz" kalınca bütün dünya ceplerimizi Amerikan dolarlarıyla doldursun.

İstiyorlar ki, yıllarca, "ulusal onur" masallarıyla özgürlüklerini gasbettikleri halkın ayağa kalkışını geciktirmek için "antidemokratik" yapı aynen devam etsin ama, Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne alsınlar. Yok öyle üç kuruşa beş köfte... Sanki, ülkeyi "hortum" batağına sürükleyen bu yöneticiler değilmiş gibi hala "vatan millet" şarkılarıyla ortalıkta efelenmelerine fena halde gıcık oluyorum artık...

Hele, Kemal Derviş'in "kimliği" üzerinden hamaset edebiyatı üretme numaralarına hiç mi hiç dayanamıyorum. İktidarda "mahsur" kalan, ancak mahsur kaldığını kendi kendine bile itiraf etmekten çekinen Devlet Bahçeli, milliyetçilik katsayısının yukarılara zıpladığı Telekom görüşmeleri sırasında Derviş'e öylesine sinirlenmiş ki, "Bizi ikna edeceğinize IMF'yi ikna etmeye uğraşın" demiş...

Bak sen şu işe, sanırsınız ki bu Devlet Bahçeli denen "zatı muhterem", hükümetin Başbakan Yardımcılığı'nı değil de, çaycılığını yapıyor. Adama sormazlar mı, madem ülkede her şey güllük gülistanlıktı, IMF'ye, Dünya Bankası'na muhtaç değildiniz de, ne diye Derviş'in "himmeti"ne sığındınız?

Şimdi, sizi devre dışı bırakınca "mızıkçılık" yapmanın alemi yok. Eğer, kendi toplumunuzun değişim taleplerini bile yıllarca hiçe sayarak, ülkeyi dünyaya muhtaç hale getirirseniz, şimdi sizin cebinize "Amerikan cukkaları"nı koyarlar ama, "seve seve" de size bu değişimi yaptırırlar. Hem de, "çırpınırdı Karadeniz" şarkısı eşliğinde...


21 Mayıs 2001
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Yeni Şafak'a Yeni Okur ol !!! - Abone ol !!!
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED