T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
RTÜK Tasarısı mı müteahhitlik karnesi mi?

Dünyanın her gelişmiş ülkesinde, medya ile diğer kurumlar arasında, "karşılıklı denetim" mekanizmaları işler..

Toplumda şeffaflığın ana güvencesi olan medyanın, kendi etrafında duvarlar çevirip, şeffaflıktan kaçınması mümkün değildir..

Ama ne yazık ki, Türkiye'de kurumlar da, kişiler de medyadan ürküyor..

Başarısız, her seçimde yenilmiş ve ülkeyi krizlerden iflaslara sürüklemiş sözde siyasi liderler, ancak medya desteği ile ayakta durdukları için, medya-devlet ilişkileri de "Al gülüm-ver gülüm" çerçevesinde gelişiyor..

Tek sözü ile rejimleri sarsan çok güçlü yetkililer de, tek sütunluk bir haberden bile ürktükleri için, sırasında bürokrasi de, medya karşısında "hazır-ol"a geçiyor..

Bugün görüşülmesine devam edilecek olan "RTÜK Kanun Tasarısı", işte bu bozuk tablonun yansımalarını içermekte..

Medya sermayesi, kamu ihalelerine girmek hakkını elde edecek.. Eski RTÜK Kanunu'na aykırı olan yasa-dışı davranışları affedilecek..

Buna karşı medyanın özgürlüğü, ağır denetimle ve çok ağır cezalarla, kurban edilecek..

Aklı başında ve vicdanı hür kimse, bu tür bir medya yapılanmasını, kolayca hazmedemez..

İster gazete, isterse televizyon sahibi olsun..

Medya sermayesi, bankacılık yapamaz, yapmamalı..

İster gazete, isterse televizyon sahibi olsun..

Medya sermayesi kamu ihalelerine girmemeli, borsada oynamamalı..

Bakın işte.. Daha ötesi var mı?

Cumhuriyet tarihinde ilk kez, medya patronları banka boşaltmaktan ötürü yargılanıyor, tutuklanıyor..

"Medya-banka-siyaset" ilişkileri yüzünden, Mesut Yılmaz Başbakanlık'tan düşürülmedi mi?

TÜRKBANK özelleştirmesi sürecinde, Korkmaz Yiğit'in Milliyet'i, Yeni Yüzyıl'ı ve üç tane televizyon kanalını satın alması, artık hiç mi hatırlanmıyor?

Daha da ayıbı, banka boşaltan medyacıların "biz 28 Şubat'ta laiklik için mücadele verdik" diye kendilerini mazur göstermeleri değil miydi?

Milletvekillerine seslenmek istiyoruz..

Medya sermayesinin şeffaflaşmasını biz de istiyoruz.. Kimin eli kimin cebinde, biz de bilelim..

Ama asıl mesele, televizyona sahip sermayenin şeffaflaşması değil..

Birincisi, bu yeni tasarı, basın özgürlüğünü tehdit ediyor.. Avrupa standartları açısından kabul edilmeyecek tanımlarla, basının çok sesliliği iyice yok ediliyor..

İkincisi, bu yeni tasarı, eskiden kapalı ve yasa-dışı yapılan devlet müteahhitliğini ve borsacılığı, medyaya meşru olarak veriyor..

Üstelik, Türkiye'deki kokuşmuşluğun ve ekonomik krizlerin temel nedenlerinden biri olan "İhale Kanunu" değiştirilmeden, medya sermayesine "müteahhitlik karnesi" veriliyor.

İnsan en azından, önce "İhale Kanunu"nu değiştirir..

Sonra, medya patronlarının devlet ihalelerine girebilmesini tartışır..

"Benim patronumun herşeye hakkı vardır" diye yazıp-çizenleri mazur karşılıyoruz.. Neticede bu, onlar için ekmek sorunu..

Yıllarca yazdıktan sonra, kapı önüne konulan gazeteciler de, kovulmadan önce hep, "benim patronum hep haklı" demezler miydi?

Ama, patronlarının halk olması gereken milletvekillerinin, bu yeni RTÜK Kanunu'nu savunmalarını gerçekten anlamıyoruz..

Kimbilir sözde liderler, sözde medya sermayesi ile ne tür pazarlıklar yaptı?

ANAP'lıları anlıyoruz.. Mesut Yılmaz'a çok bağlılar. Liderlerini mutlu etmek için, "Tekel medyası"na da bağlılıklarını gösteriyorlar..

Ama ya DSP'liler, ya MHP'liler?..

Onların bu işten çıkarları ne acaba?

ŞAKA

Bizim "Adam"ımız farklı!..

Geçen hafta Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de "Maymun Adam" söylentisi çıkmıştı.. Kitlelerin uykusunu kaçıran "Maymun Adam"ın, en az 50 kişiyi yaraladığı, birkaç kişiyi de öldürdüğü söyleniyordu..

Bu hafta da, Hindistan'ın kuzeydoğusundaki Assam eyaletinde "Ayı Adam" görülmüş.. Anlatanlara göre "Ayı Adam" zorla evlere girip, pençeleri ile insanları yaralıyormuş..

Bizim Ankara'da da, yıllardır "Rüşvetçi Adam"ın dolaştığı ve Bütçe'ye girerek ekonomiyi yaraladığı söyleniyor.

Ama bizim "Rüşvetçi Adam"dan insanlar korkmuyor, ona saygı gösteriyormuş..

MAYINLI TARLA

Hazine'yi enerji borçları zorluyor!..

Ekonomi, mayınlı tarlada geçip düzlüğe çıkmaya çalışırken, bu sırada Hazine'nin özel enerji şirketlerine olan birikmiş borcu gündeme geldi..

Bilindiği gibi Türkiye'de şu anda dört özel enerji şirketi, elektrik üretip kamuya satıyor.. Bu satımın bedeli ise, Hazine garantisinde..

Yabancı ortaklı ve tahkim anlaşmaları ile alacakları güvenceye bağlanmış bu şirketlere, 4 aydır ödeme yapılmadığı için, toplam Hazine borcu 100 milyon dolara ulaştı..

Bu borç ödenmezse, uluslararası piyasalara olan Hazine garantili tüm borçların muaccel olması tehlikesi var..

Yani sadece enerji şirketlerine değil, yerel yönetimlere ve benzer kamu kurumlarına verilen Hazine garantili dış borçların tümü, muaccel hale gelebilir..

Bir anda, milyarlarca dolarlık borç ödemesi ile karşı karşıya kalınabilir..

Bu yüzden, önümüzdeki kısa dönemde, Hazine'nin ana uğraşı, enerji üreten özel şirketlerle pazarlığa oturmak olacak.

Bu arada, "Enerji Kitleri" diye bilinen TEAŞ-TEDAŞ-BOTAŞ ilişkileri de, borç batağına takıldı. TEAŞ'ın TEDAŞ'a olan borçları 800 trilyona, Botaş'a olan borcu ise 600 trilyona yükseldi..


29 Mayıs 2001
Salı
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED