F.BAHÇE'NİN İMAJINI DEĞİŞTİRDİ

Şen'den sonra görevi devralan Yıldırım, hırsı ve servetiyle sahneye çıktı. Yıldırım, ilk iş olarak saldırgan imajı yenilemeye başladı. Başarılı çalışmalara rağmen sorunlar bitmedi. Ancak sezon başında şampiyonluk için gereken her şey hazırlandı ve efsane 4 yıllık uykudan uyandı.

Türkiye son 4 yılda Galatasaray'ın başarılarıyla sokaklara dökülürken, Fenerbahçe camiası ise içeride ve dışarıda ezeli rakibinin gerisinde kalmanın sıkıntılarını yaşıyordu. Galatasaray'ın yükselişi, Fenerbahçe efsanesinin ise çöküşü sürüyordu. Her sezon yapılan çabalar rakibi durdurmaya yetmiyordu. Bu uğurda gelen-giden futbolcular, hocalar ve yönetimler yetmiyor, harcanan milyonlarca doların hesabı bile tutulmuyordu. Bütün bunlara rağmen son üç yılda futbol takımının aksine zirveye çıkılan bölümlerde vardı. Fenerbahçe, son üç yılda müthiş bir tesis ve altyapı atağına geçmesine rağmen, bir türlü gelmeyen şampiyonluk yüzünden yapılan her şey gölgede kalıyordu.

ZAFER BİR OY FARKLA GELDİ

15 Şubat 1998 tarihinde Fenerbahçe'de yeni bir dönem başladı. Efsane başkan Ali Şen'in kendi deyimiyle "14 Şubat'ta emekliliğe ayrılıyorum. Artık bundan sonra ben yokum" diyerek başkanlığa veda etti. Kongrede Şen'in destek verdiği Vefa Küçük ile yarışa giren Aziz Yıldırım bir oyla seçimlerden zaferle ayrıldı. Ancak kongre Yıldırım'ın istediği gibi sonuçlanmamıştı. Yıldırım başkan, yönetim ise Küçük listesindeki isimlerden oluşuyordu. 14 Haziran'da gerçekleşen kongrede Yıldırım bu kez kendi seçtiği isimlerle işbaşandıydı. Şen döneminde Fenerbahçe agrasif bir tutum sergilemişti. Rakipler, hakemler, federasyonlar ve kısacası her platformda mücadele etmişti. Başarıya giden yolda Fenerbahçe'ye karşı bir cephe oluşturulmuştu. Fenerbahçe, Anadolu'da sevilmiyor, küfürlerle karşılanıyor, yöneticiler tepki görüyordu. Federasyon Kupası'da bir yıl ceza almıştı. Naklen yayın kaosu vardı. Fenerbahçe havuz dışındaydı.

FENERBAHÇE'Yİ TÜRKİYE'YE SEVDİRDİ

Yıldırım kaoslar içindeki Fenerbahçe efsanesini yeniden ayağa kaldırmak için büyük bir fedakarlığı göze aldı. Cebinden para ödeyerek naklen yayın sorunu çözdü. Kupa cezası söz verilmesine rağmen affedilmedi. Ama Yıldırım yine de ilişkileri soğutmadı. Anadolu kulüpleriyle sıcak ilişkiler kurdu. Agrasif değil, sakin, karşısındakine saygı gösteren, ama Fenerbahçe'nin hakkı yendiğinde sessiz kalmayacağını hissettiren bir imaj vardı.

SON DENEMEDE TAM İSABET!

Yıldırım ekibiyle birlikte ilk flaş transferini 9 milyon dolara Baliç'i alarak gerçekleştirdi. Türkiye'de herkes Fenerbahçe'nin şampiyonluğu için serveti ile yola çıkan Yıldırım'ı konuşuyor ve Fenerbahçe her zeminde savaşa başlıyor. İtalyan Carlo Ancelotti'nin Fenerbahçe'nin transferine sıcak bakmaması üzerine Yıldırım, aynı yıl Stutgart'ı UEFA Kupası finali oynatan Joachim Löw'ü takımın başına getirmişti.

ZEMAN DA ÇARE OLAMADI

Alman hoca döneminde Fenerbahçe ligi üçüncü sırada bitirdi. Ardından Rıdvan Dilmen göreve getirildi. 5 hafta sonunda Dilmen görevden ayrıldı. Yerine İtalyanın ünlü hocalarından Zdenek Zeman göreve başladı. Fenerbahçe, Zeman döneminde bir yıllık cezasının ardından bu kez ilk turda karşılaştığı Türkiye Kupası'nda Pendik'e elendi. Bu facia Rüştü'nün dayak yemesine neden olurken aynı gün başkan Yıldırım'da görevi bıraktığını açıkladı.

DENİZLİ'YE SINIRSIZ YETKİ

21 Şubat 2000 tarihinde yeniden başkanlığa getirilen Yıldırım ve yönetimin şampiyonluk için yeniden düğmeye bastı. Göreve gelirmez gelmez ilk iş olarak Fatih Terim'i Fenerbahçe'nin başına getirmek için 17 milyon dolarlık transfer teklifinde bulundu. Terim olmayınca bu kez Türkiye'deki diğer alternatifi Mustafa Denizli gündeme geldi. Yıldırım bu kez kararlıydı. Denizli istemedi diye kendisine seçimleri kazandıran Şadan Kalkavan ve Selim Soydan gibi iki ismi görevlerinden alarak futbol şubesini kaldırdı. Tek yetkili olarak Denizli'nin istediği bütün futbolcular alındı. Sadece bu sezon transfer için 80 milyon dolar harcandı. Kulüp tarihinde hiçbir hocaya verilmeyen yetki Denizli'ye verildi.

Ümit Aktan:		Mustafa Kutlu :
Malatya sarısı		Of be... Şöyle bir rahatlayalım.
Güray Soysal :
Yok öyle şey...