T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İddialar ve gerçekler

Bugün Radyo Televizyon Kanun Tasarısı gene Meclis gündemine geliyor. Karşılıklı iddiaları sıralayarak, kimin hangi noktada doğru konuştuğunu ortaya koyabiliriz.

Şeffaflık

İktidar ve Tekelci medya mensuplarının gerekçeleri şöyle:

"Herkes hile yapıyor. "Maskeli Yayıncılık" dönemi sona ermeli. Zaten dünyada da, artık hisse oranına göre değil, izlenme payına göre sınırlama var. 3984 sayılı mevcut kanundaki yasaklar tatbik edilememiş, hem insanlar % 20 hisseden fazlasına sahip olmuşlar, hem % 10'u aşan hisseye rağmen ihaleye girmişlerdir; Borsada da oynamışlardır. Kanuna hiçbir patronun uymaması, söz konusu kanunun tatbik kabiliyetinin olmadığını gösterir. 682 sayılı kanun tasarısı, yayın ilkelerini belirliyor. 4"c" bendine göre, yayın kuruluşlarını kendi çıkarları için kullananların kanalları, hiçbir uyarıya gerek kalmadan önce 1 ay, sonra da süresiz kapanabilecek; hatta lisans iptâline gidilmesi bile mümkün. Dolayısıyla, evvela şeffaflığı sağlayalım, kim patron, o ortaya çıksın. Sonra, televizyonu çıkarı için kullanırsa, cezalandırırız..."

Zabıtların dili

Zabıtlardan...

Işın Çelebi (Anap): Sayın Ilıcak'ın anlattıkları, çok net biçimde hukukun çalışmadığını gösteriyor... Bu işi gizleyerek, bu işi kaçırarak, entrikalar içerisinde çözemeyiz. Başımızı kuma gömmeyelim, gerçekleri kabul edelim. Sayın sözcünün anlattıklarından, ne kadar çarpık bir yapının çıktığı gözüküyor. Efendim kamu ihalelerinde şu olursa... İhale kanunu hazırlıyoruz, bunları gideririz. Şeffaflık hem tekelleşmeyi önler, hem ihalelerdeki yalanı dolanı önler... Bugün yürürlükte olan yasa, televizyon kanallarının hülle yoluyla ele geçirilmesine, hile ve sahteciliğe açıktır... Toplam 12.000 gün kapatma olmuştur. Hukuki taleplerde yayının gerçek sahibine ulaşılamıyor. Bu yüzden açıklık ve şeffaflık önem taşıyor. Hülleyi teşvik eden durum devam etsin mi? Demokrasinin temeli şeffaflıktır.

Amerika'da, İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da, İtalya'da, kamuoyunu etkileme önemlidir. Bunun ölçütü de, izlenme oranıdır. Geçmişte kamu ihalelerinde yapılan yanlışları, hepimiz biliyoruz. Şeffaflık, bunların yapılmasına mâni olacaktır.

Erol Al (DSP): Sayın Ilıcak diyor ki: "Bir TV kuruluşunda % 10'dan fazla hissesi olanlar, devletle iş yapamazlar; ama bizim patronlar yasa ve yasak dinlemeden ihaleye girdiler. Enerji ihalelerinin bir bölümü, üstelik Danıştay tarafından iptâl edildi. Öte yandan Aydın Doğan, Petrol Ofis ihalesini kazandı. Dinç Bilgin ve Cavit Çağlar ATV ve NTV'nin sahibi olmalarına rağmen Etibank'ı satın aldılar." Size soruyorum, sayın milletvekilleri, bütün bu rezaletler, bizim çıkarmak istediğimiz yasa yüzünden mi yapıldı, yoksa şu anda uygulamada olan RTÜK Kanunu döneminde mi yapıldı?

Nazlı Ilıcak: Sizin göz yummanız sebebiyle yapıldı.

Erol (DSP): Tabii ki bugün savunulan yasa döneminde oldu. Bu yasa ölü bir yasadır. Hiçbir hüküm amaçlandığı başarıya ulaşamamıştır.

Erol Al (devamla): Bugün Türkiye'de, Koç, Sabancı ve Anadolu Grubu dışında, tüm sermaye gruplarının, radyo ve televizyonları vardır. Hal böyleyken, sermaye birikimi olan herkese kamu ihalesine girme yasağı koyarsanız, özelleştirmeyi kimlerle yapacaksınız? Bu grupları, ihale dışı bırakarak, devlet kurumlarını üç beş kuruşa, bedavacılara ve yukarıda söylediğim üç gruba mı hediye edeceğiz?

... Mesele, baskı kurarak haksız çıkar sağlanmasının önlenmesidir. RTÜK yasa tasarısı 4'üncü maddenin c fıkrasıyla yayının, çıkar amaçlı kullanılmasını önlemektedir.

Şevket Bülent Yahnici (MHP): Bu kanun gündeme geldiği günden beri... yok efendim Türkiye'de, İtalya'daki gibi, Berlusconi tipi adamlar yaratılmak isteniyor. Arkadaşlar, Türkiye'de zaten o adamlar yok mu? Bu kanun çıktı diye mi olacak?

Bekâroğlu (FP): Güçlenecekler.

Yahnici: Enerji ihalelerine girmelerinin önü açılıyor, denilmekte... O adamlar enerji ihalelerine girmiyorlar mı arkadaşlar.

Ilıcak: Önleseydiniz madem öyle.

Yahnici: Tekel ve karteller zaten yok mu? Medya patronlarının dayatması. Bu, acımasız bir ithamdır. Böyle bir dayatmanın muhatabı MHP değildir. ... Patronların durumunu illegaliteden, legaliteye geçiriyormuşuz... İllegalitede mi kalsalardı?

Ilıcak: Gereken yasal işlemi yapın canım.

Yahnici: İllegalitede mi kalsalardı hanımefendi? Borsada işlem yapmıyorlar mı? Taahhüt işlerine girmiyorlar mı?

Özkan Öksüz (FP): Sizin göreviniz ne?

Yahnici: Bu kanun çıktı diye mi Borsada işlem yapacaklar, taahhüt işine girecekler? Zaten yapıyorlar. Biraz insaflı olalım. Medya patronları, kanuna uydurdular, suç işledi gözükmediler... Gelin önce şu medya patronlarını tanıyalım. Önce medyanın sahibi olsun. Zaten hükümler getirilmiş, bir televizyon, haksız rekabet için kullanılırsa, cezalar var.

Dünyada nasıl?

Peki bu iş dünyada nasıl?

Fransa'da bir kişi bir ulusal televizyonun ancak % 40'ına sahip olabiliyor. İki ulusal televizyonda, % 15'er oranında hisseye sahip. 3 ulusal kanalda ise % 15'er.

Aydın Doğan Fransa'da yaşasaydı, hem Kanal D'nin, hem CNN Türk'ün sahibi olamazdı. Fransa'da hiçbir ciddi yetkili, "bu kişiler güçlü insanlardır, kanuna uymuyorlar, o zaman kanunu bunlara uyduralım, onları illegaliteden legaliteye geçirelim, örtülü af çıkaralım" demezdi.

Fransa, bakanlık yapmasına, üstelik çok zengin olmasına rağmen, teknesinin giderlerini şirket hesabına yazıyor diye Bernard Tapie'yi hapse attı.

Devlete ciddiyet yakışır.

Yunanistan'da bir kişi, bir ulusal televizyonda hisselerin % 25'inden fazlasına sahip olamıyor.

Japonya'da bir yayın istasyonu sahibi kişi ya da kuruluşun, aynı zamanda, bir gazetenin hisselerinin çoğunluğuna sahip olması mümkün değil.

Eğer Aydın Doğan, Japonya'da olsaydı, hem Hürriyet, hem Milliyet, hem Radikal, hem Posta, hem Gözcü ve vesaire dergilerinin sahibi sıfatıyla, Kanal D ile CNN Türk'ün büyük hissedarı durumunda olamazdı.

Fransa için de aynı şeyi söyleyebiliriz.

Fransa'da aşağıdaki durumlardan ikisinden fazlasına sahip bulunan kişiye, radyo veya televizyon izni verilmiyor:

1) Nüfusu 4 milyona ulaşan bir alanı kapsıyan televizyonun işletme iznini almış olmak,

2) Nüfusu 30 milyonu kapsayan radyo işletmek,

3) Nüfusu 6 milyona ulaşan kablolu radyo veyahut televizyon lisansına sahip olmak,

4) Ulusal düzeyde, siyasi ve genel haber içerikli günlük yayınlar toplamının % 20'sinin kontrolünü elinde tutmak.

Yukarıdaki 4 şıktan ikisi birarada olamayacağına göre, Aydın Doğan, Fransa'da yaşasaydı, gazetelerini ve kanalını başkasına devredip, sadece Kanal D'nin % 49 hissesini muhafaza edebilirdi.

Amerika ve yerel yayın

Amerika'da: Nüfusun % 35'ine ulaşana kadar, bir kişi birden fazla televizyonun sahibi olabiliyor. Gene ABD'de, yayıncılıkla uğraşan kişi ya da kuruluşlar, başka alanlarda, ticari faaliyetlerde bulunabiliyor.

Yalnız dikkat! Amerika'da % 35, izlenme oranı değil, kapsama alanı. İçindeki nüfustur.

Amerika'da üç ulusal kanal mevcut: ABC, CBS, NBC (diğerleri, yerel, bölgesel). Ulusal kanallar, borsaya açılmış, binlerce ortağı olan kuruluşlar. NBC'nin sahibi, çok uluslu bir şirket olan General Electric. ABC'nin sahibi ise, eğlence dünyasının tanınmış isimlerinden Disney. Zaten Disney ve General Electric'in de onbinlerce hissedarı var.

"Amerika'daki tv sahipleri başka bir işle meşgul olabilirler" deniliyor. Ama herhalde, devletin POAŞ ihalesine giren, elektrik dağıtım santraline talip olan veya banka özelleştirmelerinin peşinde koşan bizimkilere benzemezler. Amerika'nın şartları çok farklı. Orada, Dinç Bilgin ve Cavit Çağlar gibi, sahip olduğu medya gücüne dayanarak, haksız rekabet sonucunda, devletten banka alan insanlar yok.

Banka alıp batıranlar, sonra da posasını bu fakir milletin omuzlarına yükleyenler... Borsada manipülasyon yapıp haksız kazanç sağlayanlar...

Asil Nadir'in başına gelenleri hepimiz hatırlıyoruz. Ama bizdeki Asil Nadirler, -dosyalarını Sarıyer Adliye'sinde 1 yıl saklayıp, sonra da af ile davalarını düşürmeyi başarmışlar- itibarlı insanlar gibi içimizde dolaşıyorlar.

Aynı kişiler, Meclis'ten RTÜK tasarısı çıksın diye baskı yapabiliyorlar.

Yasalara uyulmazsa, bunun sorumlusu yasalar değil, kanunu çiğneyenlerle, onlar hakkında adli takibata geçmeyenlerdir. Ortada, ihaleye fesat karıştırmaktan tutun, resmi evrakta sahteciliğe kadar bir dizi suç var.

Neden suç duyurusunda bulunmuyorlar?

Televizyonu şahsi menfaati için kullananları cezalandıracaklarmış!!! Böyle bir hüküm, mevcut yasada da var. Kullanıldı mı?

DYP'li Meral Akşener'in açıkladığı telefon kayıtlarını hatırlayalım:

Aydın Doğan'ın enerji işlerinin başına koyduğu Birkan Erdal, bir yandan Yargıtay üyesi Ahmet Köksal vasıtasıyla, Danıştay ilişkilerini tanzim etmeğe çalışıyor, bir yandan da, damat Mehmet Ali Yalçındağ'ı arayarak onu uyarıyordu: "Aman sakın Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'in aleyhinde yazmayın. Bize ne kadar yardımı olduğunu biliyorsun."

Yukarıdaki konuşmayı zihninizde tutarken, cevap vermeğe çalışın: Televizyon sahiplerinin devlet ihalesine girmesi, şeffaflık mı sağlayacak, yoksa gerçeklerin üzerine kopkoyu bir perde mi örtecek?

İşlerini yapan siyasetçi ve bürokratı koruyacaklar; karşı çıkanı, (son olarak Tantan olayında gördüğümüz gibi) korkutup sindirmeğe çabalayacaklar.


29 Mayıs 2001
Salı
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED