T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Brüksel-Berlin hattında…

BERLİN- Bir süredir bir grup gazeteci birlikte Kondrad-Adenauer Vakfı'nın davetlisi olarak Brüksel-Berlin hattında dolaşıyoruz. Avrupa Parlemanterleriyle, AB'nin ve Almanya'nın Türkiye masası sorumlulularıyla, Alman milletvekilleriyle, Alman dışişleri görevlileriyle görüşüyoruz.

Konu belli:

Türkiye'nin AB üyeliği ve Kopenhag Zirvesi…

Gezinin ilginç bir yönü var. Kopenhag'a doğru işler öyle bir noktaya gelmiş durumda ki, bilgi ve koku almak, analiz verileri oluşturmak için temaslarda bulunan gazetecilerin bu temasları bile ülkenin AB üyeliği için bir lobi faaliyetine dönüşebiliyor.

İçinde bulunduğumuz gazeteci heyetinin durumu, daha doğrusu ruh hali de tam olarak bu. Tabi söz konusu Almanlar, özellikle Alman "hıristiyan demokratlar"ı olunca bu kendiliğinden lobi faaliyeti karşılıklı oluyor. Kısacası muhafazakar Almanlar da bizi Türkiye'nin neden AB'ye üyeliğe hazır olmadığına ikna etmeye çalışıyorlar.

Elbette "yeşiller" ve "sosyal demokratlar" aynı katılıkta değil. Ancak bu gruplar da Almanya'nın Türkiye'ye yönelik siyasi ruh halinden tam olarak muaf da değil.

Bizi ikna etmeye çalışanların üç gerekçesi var:

Birincisi Türkiye'nin Kopenhag kriterlerini yeteri kadar yerine getirmediği, getirdiği konularda da uygulama sorunları olduğu…

İkincisi maddi olarak Türkiye'yi bir nüfus ve ekonomiyi içine alacak imkana sahip olmadığı, bu yapıldığı takdirde kurumsal olarak Avrupa kimliğinin, ekonomik ve toplumsal olarak da AB öyküsünün sona ereceği…

Üçüncüsü ise Almanya'nın AB politikası, yani Alman ulusal çıkarlarına dayanan dış politika çizgisi…

Bu gerekçelerden en sık telaffuz edileni elbette birincisi, üçüncü gerekçe ise sadece satır aralarında gizli.

Öylesine ki, hemen tüm muhafazakar milletvekilleri ve sorumlular "aynı tornadan çıkmışcasına" aynı şeyleri söylüyorlar. Çözüm olarak önerdikleri Türkiye için üye olmaksızın AB ile ilişkilerini sürdürecek ara bir yol, bir ara statü bulunması.

Örneğin Brüksel'de görüştüğümüz Avrupa Halk Partisi milletvekili ve AB-Türkiye Parlemanto komisyonu üyesi Renata Sommer, "aslında en iyi yol Türkiye'nin adaylığını çekmesi olurdu" diyebiliyor ve ekliyor:

"Helsinki kararı yanlış oldu, Türkiye'nin Kopenhg kriterlerini gerçekleştirilmesi için 10-15 yıla ihtiyacı olduğu düşülüyordu, ama yanıldık, öyle olmadı, şimdi bütün Avrupa zor durumda.."

Bu tür konuşmalarda zaman zaman Türkiye'nin Kopenhag kriterlerini yerine getirmesi ya da getirmemesinin pek önemi olmadığını hissediyorsunuz ya da bu durumun bir başka politikaları, bakışları maskeleyen bir işlev gördüğü izlenimine kapılıyorsunuz…

Eğer görüşmelerde bu hissiyatı vurgularsanız, bu kez ikinci gerekçe çıkıyor karşınıza. Bu gerekçe de yine "aynı tornadan çıkmışcasına" formüle ediliyor:

"Avrupa Birliği Türkiye gibi bir ülkeyi içine almaya ekonomik olarak hazır değil, bu bizi çökertir, bu finanse edilemez.."

Zaman zaman bununla yetinmeyip üstü kapalı bir şekilde üçüncü gerekçeyi dile getirenler de var. Bunlar, Türkiye'nin dahil olmasıyla Avrupa sınırlarının Avrupa'nın dışına çıkacağını ve bu projenin tekrar sıradan bir gümrük birliği anlaşmasına döneceğini söylüyorlar.

Kopenhag Zirvesi yaklaştıkça bu tür seslerin sadece Almanya'dan, Alman hıristiyan demokratlarından değil, Avrupa'nın değişik başkentlerinden, değişik siyasi akımlardan da çıktığını görüyoruz.

Bu durum, Türkiye'nin AB macerasının sadece Türkiye'nin çabaları ve iradesinden oluşan tek değişkenli bir oyun olymadığını ortaya koyuyor.

Peki tüm bunların anlamı ne?

Elbette bu olanlar ya bu gözlemler Kopanhag kriterlerinin benimsenmesi, uygulama meselesini ve bunların önemini ortadan kaldırmıyor.

Türkiye'nin izlemesi gereken hat bu açıdan belli ve bu hat izlenirse kapıların tüm zorluklara rağmen AB'ye açılması kaçınılmaz.

Ancak tüm bunlar Türkiye'nin AB üyeliği için belirleyeci bir unsur olarak en az Kopenhag kriterlerinin uygulanması kadar diğer önemli bir meseleye AB'nin kendi iç dinamiklerini, AB içi tartışma ve gerginlikleri, hepsinden önemlisi Almanya-ABD ilişkilerine işaret ediyor.

Türkiye'de hem bu tartışmaların hem 11 Eylül sonrası yenilenen dengelerin tam ortasında yer alıyor..

Peki nasıl?

Hikayenin can alıcı yönü yarına…



3 Aralık 2002
Salı
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED