T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kıbrıs'ta çözüm ve Kopenhag'da tarih mümkün

Eğri oturup doğru konuşalım: Bugün Kıbrıs Türk toplumunda bir seçim yapılsa, Rauf Denktaş'ın akıbeti, Bülent Ecevit'in, Mesut Yılmaz'ın vs. 3 Kasım 2002 Türkiye seçimlerindeki akıbetinden farklı olmaz. Buna karşılık, ana muhalefet Cumhuriyetçi Türk Partisi'nin (CTP) kısa bir süre önce yapılan ve üç büyük şehir, Lefkoşa, Magosa ve Girne belediye başkanlıklarını kazanmasıyla sonuçlanan yerel seçimlerde elde ettiği oy, tıpkı Ak Parti'nin Türkiye'de elde ettiği yüzde 34 küsur dolayında.

Yani, şimdi, 12 Aralık Kopenhag Zirvesi öncesinde KKTC'de bir seçim yapılsa CTP'li TKP'li (Toplumsal Kurtuluş Partisi) blokun, Rauf Denktaş ve müttefiklerini büyük bir hezimete uğratacaklarına hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Nitekim, bundan on gün önce AB'nin kendi kurumlarıyla yaptırdığı anketin sonuçlarına göre, Kıbrıs Rumlarının yüzde 47'sine karşılık, Kıbrıs Türk halkının yüzde 88'i 'AB' diyor!

Dolayısıyla, Kıbrıs Türk halkının ezici çoğunluğu, Kofi Annan'-ın sunduğu 'Kıbrıs Çözüm Planı'na 'evet' demektedir.

Türkiye'de halk iradesiyle kazandığı seçimin dumanı hala üzerinde tüten Ak Parti hükümetinin (Abdullah Gül) ve Ak Parti iktidarının (Tayyip Erdoğan); Kıbrıs Türk halkının eğilimlerine karşı gelerek, Rauf Denktaş ile ittifak halinde bulunan ve bunca yıldır izledikleri 'çözümsüzlük en iyi çözümdür' politikasının uğruna ürettikleri sayısız raporun virgülleri, noktaları ve noktalı virgülleri arasında kaybolmuş 'mütekait, müstafi ve muvazzaf' Dışişleri bürokratına kulak asmamaları gerekiyor.

Zira, 12 Aralık'a dek yitirilecek vakit, Türkiye'nin AB ufuklarını karartacak ve Kıbrıs Türk halkının geleceğini yitirmesine yol açacaktır.

KKTC'de bugün seçim olsa, tıpkı 3 Kasım'da Türkiye'de Ak Parti'nin iktidara geldiği gibi seçimi kazanacak olan ve 'acil anlaşma isteyen' CTP'nin Genel Başkanı M.Ali Talat'ın bir televizyon kanalında Cumartesi gecesi de söylediği ve dünkü Yeni Şafak'ta yer alan sözleri herşeyi anlatıyor:

"Denktaş bey geçmişte bir yeraltı teşkilatının lideridir. Yemin etmiştir ve yeminine hala bağlıdır. Yemini, Kıbrıs'ı Türkiye'ye bağlamak ve asla Rumlara güvenmemektir. Türkiye'nin de AB üyeliğinden vazgeçerek Kıbrıs'ı ilhak etmesini istiyor. Ayrıca, Rumların anlaşmadan sonra yine saldıracağını, Türkleri öldürüp yine toplu mezarlara gömeceğini düşünüyor. AB ülkesi olmuş ve 10 bin Türk askerinin garantör olarak bulunacağı bir Kıbrıs'ta böyle bir şey artık olamaz. Rumlar korksun..."

12 Aralık'a dek vakit geçirmek Rumların lehine. Çünkü, hem Helsinki 1999'da 'Kıbrıs sorununun çözümünün Kıbrıs'ın AB üyeliği için önşart olmaktan çıkarılması'na ve hem de 2002 Ekim ayındaki Kıbrıs İlerleme Raporu'na bel bağlıyorlar. Kıbrıs'ta çözüm olmazsa, 12 Aralık'ta Rum tarafının Kıbrıs olarak AB üyeliğine alınması ihtimali kuvvetli. Çözüm, asıl Kıbrıs Türk tarafının ve AB tam üyelik kapılarını açacağı için Türkiye'nin lehine.

Her ne pahasına olursa olsun bir çözüm mü? Öyle bir 'çözüm' söz konusu değil. Annan Planı, esas itibarıyla, Kıbrıs Türk tarafının lehine.

Bakın, 'Annan Planı'nın 'özü' ve 'özelliği'ni dünkü New York Times'da çıkan ve Türkiye'yi yakından tanıyan Henri Barkey ile Philip Gordon'un imzasını taşıyan 'İki Ülke ve Bir Kıt'anın Kaderi' başlıklı yazı nasıl tanımlıyor:

"Öneri Kıbrıslı Rumlara, istedikleri birleşik Kıbrıs'ı veriyor, 1974'de ada şiddetle ikiye bölündüğünde kuzeyde yitirdikleri evlere ve topraklara geri dönüş hakkının tanınmasını kabul ediyor. Ancak, Türk tarafına güvence vermek için, Kıbrıs Türklerinin bir daha asla çoğunluktaki Rumların hakimiyeti altına girmeyeceklerini teminat altına alıyor; plan, bu konuda birkaç koruyucu katmandan oluşuyor: federasyon içinde eşit statü, adada Türk birliklerinin bulunmasının devamı, dönüşümlü cumhurbaşkanlığı, hassas yasaları önleme imkanı ve (Rumların kaybettiği) mülkiyetin iadesi yerine tazminata öncelik verme ve her topluma bir diğerinin topraklarına göçü sınırlandırma yetkisi, ki böylece kuzey Kıbrıs büyük ölçüde Türk kalabilsin.

Kıbrıs Rum liderliği planı ilke olarak kabul etti ama Kıbrıs Türk lideri Rauf Denktaş, Kıbrıs Türk nüfusunun büyük bölümünün apaçık arzularına karşı ayak sürüyor. Bush yönetimi Ankara'ya, mevcut Kıbrıs önerisinin görebileceklerinin en iyisi olduğunu ve bunu kabul etme fırsatının kaçırılmaması gerektiğini açıkça bildirmelidir... Birleşmiş Milletler'in planında adada bir Türk askeri varlığına izin verilmesi, güçlü genel kurmayını, Türkiye'nin stratejik çıkarlarının bir anlaşmayla zarar görmeyeceği konusunda ikna etmelidir... Önümüzdeki iki hafta, on yıllardır Kıbrıs sorununu nihai olarak çözüme kavuşması ve Türkiye'yi sağlam biçimde Avrupa yoluna yerleşmesi için en büyük fırsatı oluşturmaktadır."

Paul Wolfowitz ile Marc Grossman'ın, Ankara'da yarın ve öbürgün Türk yetkililerine, beş aşağı-beş yukarı, bu görüşleri nakledecekleri kulağımıza geldi.

Amerikan finans dünyasının pusulası niteliğinde, gayet etkili bir gazete olan Wall Street Journal'ın 'EU: Let's Make a Deal-AB: Bir Anlaşma'ya Varalım' başlıklı başyazısı ise "Avrupa'nın yıldızları en sonunda Türkiye için biraraya gelmeye başlayabilirler. Avrupa Birliği politikasından -AB bayrağının 12 altın renkli yıldızından- söz ediyoruz; astrolojiden değil" diye başlıyor ve "Sadece sekiz hafta önce, AB, tam üyelik müzakerelerinin başlama tarihi verilmesini bir yana iterek, Türkiye'nin burnunu sürtmüştü. Kopenhag Zirvesi'nde, AB liderleri bu hatalarını düzeltebilirler. Bunu yapmaları hoş bir sürpriz olacak" cümlesiyle devam ediyor ve 12 Aralık için bir 'iyimser sinyal' veriyor.

Ak Parti'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmek için yaptığı atılımlar anlatıldıktan sonra yazı şöyle sürüyor:

"Bütün bu önlemler AB kriterlerini çoktan karşılıyor. Eğer Avrupa, Türkiye'yi modernize etmek için bir dindar parti ile birlikte çalışabiliyorsa, bu, Ortadoğu'nun geri kalan kısmına İslam ve laik, demokratik yönetimin birbirlerini dışlamadığına dair güçlü bir sinyal gönderecektir. Ama eğer Avrupa, Ankara'dan gelen içten davranışları reddederse, o takdirde kendisini güneydoğusunda antagonist ve muhtemelen istikrarsız bir komşuyla başbaşa kalmış bulacaktır.

İyi ki, Avrupalı liderler çıtanın ne kadar yükseldiğini anlamaya başlıyorlar. Saddam Hüseyin'in Irak'ıyla hesaplaşma Türkiye'nin stratejik önemini yansıtıyor. İşin garip tarafı, bir AB 'anayasası'nı hazırlamak için bir konvansiyona başkanlık eden eski Fransız Cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing'in Türkiye'nin üyeliğine ilişkin zamansız tepkisinin yol açtığı yaygın şok, Türkiye'nin davasına yardım etti. AB liderleri Giscard'ın duygularına katılmadıklarını göstermekte o kadar hevesliler ki, Türkiye'ye bir tür güvence önerebilirler. BM'de Irak konusundaki son başarılarından güç alan Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Türkiye'nin davasını gütmekle, en azından Paris'in nasıl stratejik düşünmesini bildiğini ortaya koyabilir. Almanya Başbakanı Gerhard Schroeder, aynı şekilde davranarak, Amerika ile ilişkilerini tekrar düzeltmeyi deneyebilir. Amerika, Türkiye lehindeki lobi faaliyetlerini son vitese taktı ve Başkan George W.Bush, şu anda AB dönem başkanlığını elinde bulunduran Danimarka Başbakanı'na bu amaçla telefon etti... Türkiye başarırsa, Avrupa kendi demokrasi modelini, insan haklarına saygı anlayışını ve serbest pazar ekonomisini, Müslüman dünyaya yaymış olacak.

Sanki bütün bu unsurlar AB'nin Türkiye'ye ilişkin pozisyonunu değiştirmeye yetmiyormuş gibi, bir de Kıbrıs var... AB Türkiye ile ilişkilerini bölünmüş bir Kıbrıs'ı içine alarak tehlikeye atmak istemiyor. Ada, Türkiye ile Kopenhag'da yapılacak herhangi bir anlaşmanın konusu olabilir..."

Görülebileceği gibi, Türkiye ile AB (ve arka planda Amerika'nın 'küresel çıkarları') önemli bir 'tarihi kavşak noktası'na yaklaşıyorlar.

Türkiye, coğrafyasından daha büyük bir ülke. Sadece 'jeopolitik' değil, bir de 'jeokültürel' değeri paha biçilmez bir ülke. Böylesine bir 'tarih kavşağı'nda, böylesine büyük bir 'bütün'e, Kıbrıs gibi bir 'parça'nın haydi haydi tabi olması gerekir.

Bu, küçük diplomatlar ile küçük adanın bir bölüm yöneticilerinin küçük dünyalarından daha büyük bir dünyaya geçiş eşiğidir.

O nedenle, 12 Aralık'a dek, Kıbrıs'ta çözüm ve Türkiye'ye AB'de 'rezervasyon' konusunda umutlar kesilemez...


3 Aralık 2002
Salı
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED