T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Asker-siyaset

Benim aklıma takılan bir soru var: Komutanların sadece 3 dakika Bülent Arınç'ı ziyaret etmelerinin "Makama saygı, türbanın protokoldeki varlığını protesto" anlamına geldiğini bütün basın mensupları nasıl anlayabildi? Gazeteler nasıl birbirine benzeyen manşetler atabildi?

Pekalâ, Milli Güvenlik Kurulu'na yetişmek için, ziyaretin 3 dakika ile sınırlı tutulduğu sanılabilirdi. Ama hayır... herkes protesto eyleminin farkına varmış!!!

"Seninle 3 dakika"

Bu eylemin gazete manşetlerine tırmanması, ülkemizin hayrına olmadı. Acaba türbana karşı "cumhuriyeti koruma ve kollama" telâşına kapılan değerli komutanlarımız, medeni alemin gözünde Türkiye'yi zor durumda bıraktıklarını fark edemediler mi?

Hele Milli Güvenlik Kurulu'nda konuşulanlar... Dışarı sızan cümleler ve bu cümlelerin dile getiriliş biçimi, doğruysa, "demokrasi bir darbe de, bu sert üslûb ve tahakküm edici tarzdan yedi" yorumunu yapmak hatalı olmaz.

Cumartesi günü (30 Kasım 2002) gazeteler, büyük bir mutabakat, hatta eşgüdüm ile, benzer manşetleri verdiler:

"Arınç'a 3 dakika. Fotoğraf çektirip çıktılar" (Hürriyet)

"Askerlerden Arınç'a 2.5 dakikalık tepki" (Posta)

"Post-modern ziyaret. Komutanlar Arınç'a duydukları tepkiyi, Türk siyasi tarihinin en kısa nezaket ziyareti ile gösterdiler." (Milliyet)

"Arınç'a şipşak ziyaret. Türban konusunda çıkış yapan Arınç'ın yanında sadece 3 dakika kaldılar" (Radikal)

"Bu bir dünya rekoru. Komutanların ziyareti 3 dakika sürdü. Askerler, Meclis Başkanı'nın türban inadına tepkilerini, tarihin en kısa ziyareti ile gösterdiler." (Vatan)

"3 dakikalık mesaj. 3 dakikalık ziyaret Arınç'a türbanlı protokol tepkisi diye yorumlandı." (Akşam)

"Gül'ün yanında 20 dakika, Arınç'ın yanında 30 saniye kalan komutanların bu tavrı, türban şovu yapan Arınç'a karşı en sert mesaj olarak yorumlandı." (Star)

Gazeteler neredeyse zil takıp oynayacaklar.

MGK

Milli Güvenelik Kurulu'ndan sızan haberler de, Tayyip Erdoğan'ın AB nezdindeki gayretlerine darbe vuracak nitelikte.

Komuta heyeti adeta hükûmeti sigaya çekmiş:

"Toplumsal meşruiyete dayalı yeni anayasa yapılacak ne demek? Mevcut anayasa meşru değil anlamında mı bu hususu hükûmet programına koydunuz? Cumhuriyetin temel niteliklerine karşı bir arayış mı var?"

"Cumhuriyetin temel dayanağı olan laikliği sarsacak gelişmeler ve görüntülere izin verilmemelidir. Türban konusunda Anayasa Mahekemesi'nin kararları vardır. Cumhurbaşkanı'nın uyarılarına biz de katılıyoruz." (Milliyet - 1. Aralık. 2002)

Bir gün önce (Cumartesi - 30 kasım 2002) benzer bir habere Cumhuriyet gazetesinde rastladık: "Sezer ve askeri üyeler şu noktaların aldını çizdi: 'Türban konusunu hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde çözülmüş kabul ediyoruz. Bunun bir daha MGK gündemine gelmesini istemiyoruz. Yakın geçmişte türbanın hangi amaçla kullanıldığını kamuoyu biliyor. Bu konuda Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararları, bir hukuk devletinde bağlayıcı olmayacak da ne bağlı olacak?'

'Anayasa, toplumsal mutabakat ürünüdür. Anayasa, devletimizin temel taşlarını ortaya koyar. Laiklik ve hukuk devleti ilkesi sadece iki madde değil, anayasanın ruhunda vardır. Bu tür tartışmalar devletin temel ilkelerine yönelik bazı niyetlerin olduğu kuşkusunu doğuracaktır.'"

Mazeret mi üretiliyor?

Avrupa seferinde, Tayyip Erdoğan, ordu-siyaset ilişkileri konusunda da uyarıldı.

Meselâ Lüksemburg Başbakanı Jean Claude Juncker şöyle dedi: "Bugün uğraştığınız Kıbrıs, AGSP gibi konulardan sonra Türk ordusunun siyasette fazla ön plana çıkması da ileride önünüze getirilecektir. Bir dostunuz olarak bunu bilip hazırlıklı olmanızı öneririm." (30 Kasım 2002 - Milliyet)

AB'nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Verheugen'in sözleri de Lüksemburg Başbakanı'nı destekler mahiyetteydi: "Ordu politikayı kontrol ettiği sürece Türkiye'yi AB üyesi olarak düşünemiyorum." (15 Kasım 2002 - Milliyet)

Hollanda Başbakanı Jan-Peter Balkenende ise, "Dürüst olalım. Türkiye'nin insan hakları ve ordunun siyasete müdahaleleri konusunda ciddi adımlar atması gerekir. Bunların çözülmesi lâzım" diye konuştu. (30 Kasım 2002 - Akşam)

Bu konuda Fikret Bilâ'nın yorumu ilginç... belki de "derin devlet" takviyeli.

Şöyle diyor Bilâ: "Avrupa başkentlerinden yükselen sesler gösteriyor ki, AB, şimdi de Türk Silâhlı Kuvvetlerini gündeme getirip, sorgulamaya hazırlanıyor. Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin konumu ve işlevi, Türkiye'nin AB'ye girişinin, hatta müzakere tarihi almasının önündeki engel olarak gösteriliyor. Anlaşılıyor ki, Türkiye'yi oyalama sürecinde, üçüncü bahane (Birincisi demokratikleşme, ikincisi Kıbrıs'tı) olarak Türk Silâhlı Kuvvetleri gösterilecek."

Ve bombayı patlatıyor Bilâ: "Türk Silâhlı Kuvveteleri'nin komuta heyeti, bu kuşkuyu paylaşıyor. Bu saptama 58'inci hükûmetin ilk kez katıldığı MGK'da yapıldı. Acaba, Avrupa, Türkiye'nin AB'ye girme niyet ve ısrarını, Türkiye Cumhuriyeti'nin dayandığı temelleri sarsmaya çalışan akımlar lehine kullanmak mı istiyor? Türkiye'nin karşısına, laiklik ve üniter yapısını zedeleyecek bir fatura mı çıkarmaya hazırlanıyor? Bu sorular Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin komuta kademesinde bir çok kişinin zihnini kurcalıyor. Türk Silâhlı Kuvvetleri'ni toplumun bir parçası, kamuoyunun bir kesimi olarak görmemek ve tümüyle sistem dışına çıkarmak mümkün olabilir mi? Bu yöndeki talep makûl görülebilir mi?" (1 Aralık 2002 - Milliyet)

İlerleme raporları

Belli ki, bu soruları, Fikret Bilâ'nın ağzından bazı komutanlar soruyor. Askerin siyaset üzerindeki ağırlığının kalkması ve ordunun siyasi iradenin emrine girmesini, "AB'nin Türkiye'yi bünyesine almamak için ürettiği bir mazeret" gibi gösterme eğilimi mevcut.

Oysa, bu "mazeret" denilen unsur, AB ile Türkiye ilişkilerini tanzim eden bütün ilerleme raporlarında yer alıyor.

2001 tarihli İlerleme Raporu: "Türkiye, demokratik bir hukuk devleti haline glmesi için, gerekli reformları icab eden süratle gerçekleştirmiyor. Sivillerin, asker tarafından denetimi, en önemli ve düzeltilmeyi bekleyen problemlerden biri olarak duruyor."

2002 tarihli İlerleme Raporu: "Milli Güvenlik Kurulu'nun rolü ve oluşumuna ilişkin yeni düzenlemeler gerçekleşti. 5 asker üyeye mukabil, sivil üyelerin sayısı 9'a yükseldi. Yasa maddesine göre MGK, istişarî (tavsiye veren), kararları bağlayıcı olmayan bir kurul. MGK'nın asker üyeleri, yıl boyunca, siyasi, sosyal ve dış politika ile alâkalı demeçler veriyor; görüşlerini medya kanalıyla kamuoyuna duyuruyor. MGK, RTÜK'teki yeni düzenleme ile radyo ve televizyon üzerinde de daha büyük ağırlık kazandı. Ayrıca, yasal değişikliklere rağmen, MGK, iç politikada önemli bir rol oynamaya devam ediyor. Sivillerin sayısının çoğalması, askerlerin Kurul içindeki ağırlığını azaltmadı."

2001-2002 tarihli raporlarda ve daha öncekilerde de, AB'ye girmenin en önemli şartlarından biri olarak, ordunun siyasetten çekilmesi, askerlerin siyasi demeç vermemesi geliyordu.

Koruma ve kollama

Kısacası, askerler "cumhuriyeti koruma ve kollama" gibi özetleyeceğimiz rejim bekçiliğinden vazgeçecekler.

Siyasi anlam yüklü 3 dakikalık ziyaretler yok. MGK'da "Türban olayı kapanmıştır. Bu, hukuk devletinin gereğidir" demek yok. Denilse bile, bu görüşlerin basına yansıtılması yok. Siyasi konularda, ön plana çıkıp demeç vermek yok.

Cumhuriyeti koruyup kollayacaksınız da, cumhuriyetin tehdit altında bulunduğunun kararını kim verecek? Demokrasi ile yönetiliyorsanız, kararı sivil otorite verecek. Türban, laikliğe karşı başkaldırı mı? Kürtçe konuşmak ve yazmak, ana dilde eğitim yapmak bölücülük mü? Teşhisi koyan tedaviyi organize eden hükûmet ve Meclis olacak. Türk Silâhlı Kuvvetleri, ancak sivil otoritenin denetimi, gözetimi ve direktifi altında cumhuriyeti koruma ve kollama görevini ifa edebilecek.

4 kere "cumhuriyet korundu ve kollandı" Bulunduğumuz noktaya bir bakın!

Osmanlı'dan devraldığımız Halaskâran-ı Zâbitan zihniyeti Avrupa Birliği sınırında terk edilmelidir.

Anayasa ve mutabakat

Bir basit soru sormak isterim: MGK'da asker üyeler "Anayasa, toplumsal mutabakata dayanmalıdır. Tek partinin hazırladığı Anayasa olmaz" demiş. Anayasayı, pekalâ tek parti de hazırlayabilir, sonra referanduma gidip toplumun desteğini alır.

"Tek parti hazırlayamaz" şeklindeki cümlelerin sahiplerine sormak isteriz: 12 Eylül Anayasası'nı kim hazırladı? "Beşi bir yerdeler" denilen 5 komutan değil mi?

Ben şahsen, medyanın çanak tutması olmasa, komuta kademesinin daha farklı bir çizgide bulunacağına inanıyorum. Hepsi vatansever insanlar. Batılılaşma rüyasının öncülüğünü yapmış kişiler. Avrupa Birliği "muasır medeniyete" doğru en ileri adım. Hiç, askerler, AB'nin önünde tıkaç olmayı içlerine sindirebilirler mi?

Herkes er geç değişecek.

Halâ 28 Şubat'ın uzatmalarını yaşıyoruz...

SON DAKİKA: SİİRT SEÇİMİ İPTAL

26 Mart 1989 yerel seçimlerinde bazı bölgelerde seçimler iptal edilmişti. Yüksek Seçim Kurulu 60 gün içinde 26 Mart'ta seçimlere giren partiler ve adayların yarışacağını, yeniden aday tespit edilmeyeceğini kararlaştırmıştı. Ancak, aday olanlardan biri istifa edip ayrıldığı takdirde, parti bir kişiyi istifa edenin yerine aday gösterebiliyor. Demek, Siirt listesinden birinci sıradan seçilen AK Partili kişi istifa edecek. Tayyip Erdoğan yerine milletvekili adayı olacak. Siyasi Partiler ve Milletvekili Seçimi Yasalarındaki 11'inci madde değiştiği takdirde, Erdoğan siyasi haklarına kavuşacaktır. Anayasa'nın 76'ncı maddesinin değişmesi gerekmiyor.


3 Aralık 2002
Salı
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED