|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Almanya'da yayınlanan B.Z gazetesi dünya güzeli seçilen Azra Akın'ın birinci seçilmesinde bir ayrıntının etkileyici olduğunu belirtmiş. Gazeteye göre Azra Akın'ın "gülümseme"sinden etkilenen jüri bir Türk kızını dünya güzeli seçerek Türkiye'nin yerinin Avrupa olduğunu göstermiş oluyor. Nitekim başta İngiliz gazeteleri olmak üzere pek çok Avrupa ve Rus gazetesi yarışma sonuçlarını Türkiye'nin Avrupa Birliği ilişkilerine gönderme yaparak işlediler. Yorum yapmayanlar bile yarışmanın sonuçlarıyla Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmek yönündeki diplomatik çabalarına ilişkin haberleri yan yana verdiler. Madem, Hollanda'da yaşayan, balerin bir Türk kızının gülümsemesi ile Türkiye'nin Avrupalılığı arasında böylesi bir ilişki kurulabiliyor, biz de göstergeler aracılığıyla 'okuma'larımızı sürdürelim. Sonuçta diplomasi sembollerden oluşan bir dil kullanır, semboller dilidir. Bu tür dünya çapında yarışmalar da yarışma olmaktan çok diplomatik mesajlar içerir. Mesela Nobel Barış Ödülü isminin yaptığı tüm olumlu çağrışımlara rağmen çoğu zaman tartışmaya açık ödüller verir. Örneğin bugün (10 Aralık 2002) eski ABD başkanlarından Jimmy Carter'ın Oslo'da Nobel Barış Ödülü alıyor olması gibi. Aslında bu yıl George Bush ve Tony Blair ödüle birlikte aday gösterildiler, fakat gelen tepkiler nedeniyle yine başka bir "ABD başkanı"na, Carter'a ödül verilmesi kararlaştırıldı. Bu ödüllendirme bile tek başına, ABD'nin 11 Eylül'den bu yana küresel terör estiren politikalarını meşrulaştırma aracı, bir imaj unsuru olarak Nobel'in siyasal içeriğine güncel bir örnek sayılmalıdır. Tıpkı, 1938 yılında Hitler'in Nobel Ödülü'ne aday gösterilmesi gibi. Ödül komitesi son anda Hitler'e barış ödülünü vermedi ama aynı yıl Time dergisi Hitler'i "yılın adamı" ilan etti ve yayınladığı biyografisinde faşist lideri göklere çıkardı. Time'ın kapak konusu ile dönemin siyasi dengeleri arasındaki ilişkiyi okuyamıyorsanız, bugünkü güzellik yarışmasının sonuçlarını da doğru okuyamazsınız. İçerdiği siyasi mesaj bakımından güzellik yarışmalarının da Nobel ödülünden geri kalır bir tarafı yok. İngiliz yazar Muriel Gray'in, Nijerya'da meydana gelen olaylar üzerine "mayolarından kan damlıyor" dediği güzellik yarışmasına katılan kızlar arasındaki Türk kızının gülümseyişinin öne çıkarılması, basit bir magazin haberciliği olarak okunabilir mi? Bir başka Avrupalı gazetenin, Frankfurter Allgemeine gazetesinin, ''Miss World bir Müslüman'' başlığı ile haberi duyurması, Türkiye'nin Müslüman kimliği ve Avrupalılığı arasındaki ilişkiye işaret ediyor aslında. Nijerya'da peygamberlerine hakaret edildiği için kan döken, ilkel Müslüman/lık/larla (!) Türk modeli İslam'ın mayosuyla podyumda gülümseyen, modern yüzü karşı karşıya duruyor. Modern değerlerle barışık olmayan, bağnaz ve kan dökücü yüzünü her fırsatta sergileyen bir İslam'a karşı, İslami ölçü ve ahlak değerleriyle bağdaşır yanı olmayan güzellik yarışında arz-ı endam edebilen ve birinciliği alan bir İslam modeli. Bu modele sıkıştırılmak istenen ve Azra'nın gülümsemesinde sembolize edilen bir değerler silsilesi ve hayat tarzı. Türkiye, Avrupa'ya gülümsediği oranda Avrupalı olabilir. Tıpkı Cumhuriyet'in ilk yıllarında, Türkiye'ye, batılılaşma yolunda radikal adımları attığı yıllarda da dünya güzellik yarışmasında birincilik verilmesi gibi. Güzellik yarışmalarının doğrudan siyasete ilişkin boyutu olan Nobel Barış Ödülü'nden bile daha politik bir anlam içerdiğini görmek için uluslararası duruma bir göz atmak yeterli. Sovyetler çökmeden önce Doğu Bloku ülkeleri güzellik yarışmalarına katılmazlardı. Çünkü kapitalist ahlakın çürümüşlüğünün göstergesi saydıkları güzellik yarışmalarının kadını aşağıladığına hükmedilirdi. Soğuk Savaş döneminde hiçbir Rus kızını podyumda göremezdiniz. Sovyetler'den zinciri ilk kıran Polonya'nın, katıldığı güzellik yarışmasında "Miss World" ünvanıyla taltif edilmesi, siyasi olarak kapitalist sisteme geçişin, kültürel olarak da batılı/kapitalist değer yargılarının, ahlak ölçülerinin kabulünün ifadesiydi. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmek için yoğun çaba gösterdiği şu günlerde, "Müslüman bir Miss World" olarak Azra Akın'ın gülümsemesi üzerinden Türkiye'deki Müslümanlara gönderilen mesajı doğru okuduğumuz söylenemez. Türkiye, AB karşısına "gülümseyen yüz"lü maskeyle mi yoksa tarihin asaletini taşıyan kendi çehresiyle mi çıkmayı tercih edecek? Bu soru cevaplanmamışken Abdullah Gül, Miss World seçildiği için Azra Akın'ı tebrik ediyordu. Bize yakıştırılan maskeyle mi kendi yüzümüzle mi görünmek istiyoruz? Türkiye 150 yıldır bir türlü ayrılamadığı maskeli balodan gerçek hayata, kendine dönmek zorunda.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |