|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Başlığı daha uzun yazabilseydim, şu soruyu koyacaktım: Kaypaklık uygarlığın öteki yüzü mü? Uygarlığın değil, Batı uygarlığının. Bugün, samimiyet veya kaypaklıktan birini tercih edecek Avrupa Türkiye karşısında... Zihinlerimize "uygarlık" deyince "Batı" ile özdeşleşmiş bir formülü kazıyanlar, şu sıralar fena halde yüz kızarması yaşıyorlar; çünkü o uygar dünya, Türkiye karşısında, Başbakan Gül'ün ifadesiyle hiçbir erdemle bağdaşmayacak "cinlikler" peşinde... Alavere dalavere Türk Mehmet nöbete... NATO'da yıllardır ABD'den sonra en kalabalık ordu ile misyonlardan misyon beğen... İslâm coğrafyasında Batı'nın sözcülüğünü, gözcülüğünü yap. Batı uygarlığına kabul edilmek için Tanzimat'tan bu yana dönem dönem toplumsal yapını sarsan en radikal devrimlere soyun... ve bir dönüm noktasında "Yok arkadaş, daha pişmediniz" yollu bahanelerle karşılaş... 40 yıl önce el sıkışmışsınız. Gümrük Birliği ile pazarınızı Avrupa malına sonuna kadar açmışsınız. Dış ticaretinizin çok büyük kısmını bu dünya ile yapmışsınız. Ve sizden sonra yola çıkıp da, henüz "kriterler" konusunda sizden çok geride olanlar için kapılar açılmış, ama size yok... Önünüze "kriter" üzerine "kriter" konmuş. Eh, demişsiniz, bunlar zaten bize de lâzım. Çünkü bir süre geri kalmışsınız, Avrupa'da yaşayan demokrasi standartlarına uymamışsınız. Ama sonra, canınızı dişinize takmışsınız, neredeyse "can havliyle" müthiş bir demokratikleşme koşusuna soyunmuşsunuz. Ve beklemişsiniz ki, artık Avrupa ailesine dahil olasınız. Ama yok... "Uygar dünya"dan neredeyse bu "demokratik kriterler"i bile Türkiye'nin önünü tıkamak için gerekli gördükleri intibaını verecek jestler sergileniyor. Neredeyse "Neden bu kadar demokratikleştiniz ki..." diye soracaklar... Sanki takvimde Türkiye onların önüne geçti de sığınacakları tek şey kaldı: Kaypaklık. Kaypaklığın tercümesinde ise, Türkiye'nin nüfus büyüklüğü, Müslüman kimliği, Avrupa'nın sınırları vs. var. Avrupa bu nüfus büyüklüğündeki bir Müslüman ülkeyi "hazmetme"ye hazır değilmiş!!! Avrupa'nın sınırlarını Irak'a, İran'a kadar uzatmak doğru muymuş? 40 yıl sonra sorulan sorulara bakın hele... Acaba müzakere tarihi olarak 2005 anlamlı mı? Güvenilir mi? Ya o zaman da bir "kaypaklık gerekçesi" bulursa Avrupa... Ya Verhaugen'in dediği gibi 2013'ten önce üyelik hayalse... Hatta ondan sonra bile belirsizlik varsa... Ya Avrupa ile ilişki sadece oyalamadan ibaretse... Acaba "Uygarlığın kaypaklığı" 40 yılı görmezden gelebildiğine göre daha kaç yılı yüzü kızarmadan Türkiye'nin önüne koyacaktır? Türkiye 2005'ten değil, asıl bu güven kaybından, bu "kaypaklık sendromu"ndan tedirgindir. Kopenhag zirvesi için daha önce ben de "samimiyet sınavı" gibi yazılar yazdım. Şimdi "kaypaklık sınavı" demek daha doğru görünüyor. Türkiye, çok açık söylenebilir ki, şu son bir ay içinde, Müslüman kimliği ile, Avrupa'dan çok daha "uygar" bir ülke imajı çiziyor. Tayyip Erdoğan'ın Washington'da Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nde yaptığı konuşma, "Uygarlıklar Diyalogu" çerçevesinde Türkiye adına tam bir meydan okuma idi. "Biz, İslam ve Batı uygarlığının fay hattında olan bir ülke olarak diyaloga hazırız, siz neredesiniz?" sorusu vardı öz olarak bu konuşmada... "Medeniyetlerin çatışmasından yana mısınız, yoksa diyalogundan yana mı?" Bu soruyu, kaç zamandır soruyor Türkiye... Bu soruyu Ak Parti'nin sorması çok daha anlamlı... Çünkü Ak Parti bir yandan "Laik Türkiye yönetimi" adına soruyor bu soruyu, bir yandan da, çok diri bağlarını yansıttığı "Müslüman halk" adına... Ak Parti, bu soruyu gerçekten çok bariz bir "moral üstünlük" ile soruyor ve bundan, şayet Kopenhag'da istenen sonuç alınamazsa, bir mağlubiyet duygusu değil, bir "yargılama hakkı" elde ediyor. İşaretlerin en olumsuzları gösterdiği zamanda "Biz Türkiye'yiz" diyebilme coşkusu varsa içinizde, mağlubiyet duygusu yüreğinizi karartamaz. Buradan Kopenhag'a bir mesaj yollamak istiyorum: -Avrupa, "Türkiye ile oynama" intibaı verecek her türlü davranıştan kaçınmak zorundadır. Çünkü Türkiye insanı, mertçe düşmanlığı bile anlayabilir ama, oynanmayı asla... "Kopenhag'ta istediğiniz tarihi alamamayı prestij meselesi yapmayın" derken bile, çirkin bir oyunculuğu sergileyen ülkeler, yıl 2002'de, Avrupa'nın uygarlık standardındaki "kaypaklık" boyutu adına gerçek bir "Kopenhag kriteri" örneklemiş olacaklardır. Türkiye için her zaman ufuk vardır. Kopenhag'da Avrupa yolu açılmazsa, kimbilir ne yollar açılır Türkiye'nin önünde... Türkiye şöyle bir kanaatle yoğrulagelmiştir: Sizin şer sandığınız şeylerde hayır, hayır sandığınız şeylerde şer olabilir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |