|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Geçtiğimiz Pazartesi günü Prof. Noam Chomsky'yi dinledim. Londra'nın görkemli St. Paul's Katedralinde iki, belki de üçbin kişilik bir dinleyici topluluğuna bir konferans verdi. Hava çok soğuktu. Buna rağmen bir o kadar meraklının da dışarda kaldığını öğrendik. Amerikan yayılmacılığından, güdümlü medyadan söz etti. Yaklaşmakta olan Irak savaşının ne kadar haksız bir savaş olacağı üzerinde durdu. Chomsky, KHRP'nin (Kürt İnsan Hakları Projesi) 10'uncu kuruluş yıldönümü dolayısıyla Londra Barosu'nun da katılımıyla düzenlenen toplantıda şeref konuğuydu ve konuşmasında ağırlıklı olarak insan haklarından da söz etti. Çünkü ilginç bir tesadüf, bir sonraki gün, yani 10 Aralık, 'Dünya İnsan Hakları Günü' idi... Burada amacım o konuşmadan pasajlar vermek değil. Onun, saygın bilimadamı kimliğinin yanısıra, çağının sorunlarına, etrafında olupbiten hadiselere ve yeryüzündeki haksızlıklara karşı sesini yükselten bağımsız bir muhalif olduğunu söylersem, yaptığı konuşmayı tahmin etmeniz kolaylaşır. O konuşurken ben, Türkiye'yi ve yaklaşan savaşı düşünüyordum. Hele hele, Avrupa Birliği'nden erken müzakare tarihi alabilmek için Avrupa başkentlerinde ve Washington'da yapılan pazarlıkların içine ABD'nin Irak savaşına destek vermek de girdikten sonra bu meseleyi daha fazla düşünür olmuştum. Belki de işin bu yanı, başından beri pazarlıkların, ya da büyük konuşmayalım, görüşmelerin ana temasını teşkil ediyordu. Amerika Türkiye'yi AB'ye karşı niçin bu kadar desteklesin? Aslına bakılırsa işin ucu, Clinton'un Türkiye'yi ziyareti sırasında Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmaya kadar uzanıyor. Chomsky'yi dinledikçe o konuşma kafamda daha da şekilleniyor. Clinton ne demişti? "Türkiye önündeki fırsatları iyi değerlendirebilirse 21'inci yüzyılın lider devleti olabilir. Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya ekseninde çok önemli bir rol üslenebilir ve ABD'nin en güvendiği stratejik ortağı olabilir." Aslına bakılırsa Bush yönetimi de aynı şeyleri söylüyor. İki yönetim arasında, üslup farklılıkları dışında fazla bir farklılık yok. Clinton daha liberal ve demokrat yaklaşımları tercih ediyor. Bush ise bu tür değerlere boş veren bir tip. Çevresinde de aceleci 'şahinler' var. Kadrosunda silah ve petrol tekellerinin, dünyayı yeniden biçimlendirmeye yönelik planlarını biran önce yürürlüğe koymak için sabırsızlanan uygulamacılar yer alıyor. Netice olarak herkes biliyor ki ABD, Ortadoğu'dan başlayarak dünyadaki enerji kaynaklarını ve yollarını önümüzdeki yüzyılın muhtemelen planlanmış gelişmelerine göre yeniden biçimlendirmeye kararlı görünüyor. Yoksa bu amaçla savunma bütçesine, 'şimdilik' 400 milyar dolar ilave yapar mıydı? Bush, hem Senato'da hem de Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu elde etmeyi başardı. ABD medyası ise çoktan bu hakim politikaya teslim olmuş durumda. ABD medyasından etkilenen ve bu medyanın haber ağından yararlanan medya grupları, TV istasyonları, gazeteler, radyolar ve diğer iletişim kanalları adeta aynı şeyleri tekrarlamakla yetiniyorlar. Son günlerde Kuzey Kore, Yemen ve İranla ilgili haberlere bakarsanız Bush'un 'Şeytan Ekseni' lafını boşuna söylemediği belli oluyor. Üstelik de bu hakim eğilim, hakim yönlendirme ve oluşturulmuş (fabrikasyon) gerçeklerin dışında kalmak çok güç. Bu ortamda 'hakiki' gerçeklerden söz etmek kadar zor bir iş yok. Çünkü yapılanlar, 'Terörizmle Savaş' çerçevesinde değerlendiriliyor. Bunlara karşı çıkmak, "Terorizmden yana tavır almak" la eş değerde görülüyor. İşte Chomsky böyle bir ortamda 'hakiki' gerçekleri dile getiriyor. İnsanları uyarmaya çalışıyor. Ülkesine ve çağına sorumlu bir aydın gibi davranıyor. Böyle yaptığı için saygınlığı ve etkinliği artıyor. Bizde de terör öcüsü ile insanların ağızları kapatılırken, baskının, özgürlükleri kısmanın gerekçesi olarak hep ülkenin içinde bulunduğu terör ortamı gösterilmedi mi? Buna karşı kaç tane namuslu aydın sesini yükseltebildi? Sesini yükseltip yönetimin gazabına uğrayan birkaç kişiye kim destek çıktı? Şimdi yepyeni bir döneme giriyoruz ve önümüzde yine bir sınav dönemi var. Yeni hükümet, ABD'nin ne yapmak istediğini iyi kavramış görünüyor. Dolayısıyla Irak savaşında önceki hükümetlerin ABD'ye sunduğu desteği devam ettirme kararında. Böylece bir yandan, Avrupa Birliği'ne girişte makul bir müzakere tarihi alabileceğini umuyor. Bir yandan da ABD'nin ekonomik desteğini garanti etmiş bulunuyor. ABD ile işbirliği yapmak şimdi Türkiye'nin menfaatineymiş gibi görünüyor. Ama öyle mi? İşte, sadece ABD'nin değil, dünyanın da en önemli filazoflarından biri, kendi ülkesinin yayılmacı emellerinden ve insan hakları tanımazlığından sözediyor. Chomsky konuşmalarında 11 Eylül ve sonrasında yaşanan gelişmeleri değerlendirirken ABD'nin Afganistan'a yaptığı saldırıya hala makul bir gerekçe gösteremediğini hatırlatıyor. Irak için de aynı durum söz konusu… Irak'a yönelik savaşın haksız bir savaş olması kaçınılmaz. Gerekçe antidemokratik, baskıcı yönetimlerse, dünyada birçok örneği var. Chomsky, küresel çerçevede "devlet terörüne" küresel düzeyde muhalefet geliştirildiğini ve "gerçek bir enternasyonalin tohumlarının" atıldığını söylüyor. AKP iktidarı da, savaş için ABD ile işbirliği yapmışsa karşısında böyle bir muhalefet bulmalıdır. Chomsky tek başına ABD'ye kafa tutarken, Türkiye'de de birkaç aydın adam gibi muhalefet yapabilmelidir...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |