T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Demirel'in rakamlarla oyunu

Tv 8'de geçen akşamın konuğu Süleyman Demirel'di. Türkiye Aynası programında P. Türenç ve F. Güllaptan sordu, Demirel cevapladı.

Güzel konuşuyordu demek, Demirel'e haksızlık olur.

Çok güzel konuşuyordu.

Program sabaha kadar sürse, kimsenin aklına uyku gelmezdi.

Demirel'in Doğru Yol sevdası, her cümlesinde hissediliyor.

Bunu hissedemeyenler içinse açıkça ifade ediyor zaten.

3 Kasım seçiminde yüzde 9 küsur (9,2 miydi?) alıp barajın altında kalan DYP'nin oyunu, Demirel kelimelerle oynayarak yüzde 46'ya çıkardı.

"Barajın altında kalmıştır ama, Türkiye'nin üçüncü büyük partisidir."

He valla.

Yüzde 35 alarak birinci parti çıkan Ak Parti'nin oyları da yine aynı yöntemle yüzde 26'ya düştü Demirel'in dilinde.

Diyor ki önceki Cumhurbaşkanımız:

(Mealen söylüyorum.)

"Yüzde 35 oy aldıysan, geriye kalan yüzde 65 sana karşı demektir."

Bu doğru yahu!

Yalnız, aynı hesapla DYP'yi istemeyenlerin, karşı olanların yahut en hafif ifadeyle oy vermeyenlerin oranı yüzde 91 demektir.

Buna ne buyrulur?

Dünya İnsan Hakları gününe uygun bir istem

Bizler 1983-1992 yılları arasında yurtdışında farklı ülkelerde üniversite bitirip Türkiye'ye dönerek YÖK'ten diplomamıza denklik belgesi alarak 1992 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'nda öğretmenliğe başlamış bir grup mağduruz.

Sorunumuz kısaca şu:

Milli Eğitim Bakanlığı'nın bilgisi dahilinde yurt dışında üniversite okumaya gittik ve mezun olduktan sonra ülkemize döndük. Daha sonra yönetmelik gereği YÖK'ten diplomamızın Türkiye'de Lisans Seviyesinde Geçerli Olacağına dair Diploma Denklik Belgesi aldık. Daha sonra bu belge ile 1992 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'nın açmış olduğu öğretmen alımlarına müracaat ettik ve atamamız yapıldı. Bu belgelere dayanarak kısa dönem askerlik veya yedek subay olarak askerlik yaptık. Herbirimizin en az bir ya da iki yabancı dili var. 8 yıllık öğretmenlik görevimiz boyunca farklı hizmet belgeleri aldık ve taltif edildik.

2000 Yılı Ağustos Ayında MEB Personel Genel Müdürlüğü tarafından adımıza gönderilen gizli bir yazı ile öğretmenlik görevimizden alınarak genel idari hizmetler sınıfına atıldık. Yani; vasıfsız bir memur olarak şu an çalışmaktayız.

Gerekçesi ise şu şekilde izah edilmekte:

YÖK Denklik Komisyonunun 1997 yılında aldığı bir kararla; bundan böyle yurt dışında üniversite mezunu olanlara hiçbir surette denklik belgesi verilmeyecek. Yeni bir kararla da; daha önceki yıllarda mezun olanların diplomaları da iptal edilip iki yıllık ön lisansa çevrilecek. 2000 yılı öğretmeni atama ve yer değiştirme yönetmeliğine göre iki yıllık diploma ile öğretmenlik yapılamadığına göre bizim öğretmenlikten alınmamız gerekiyormuş.

Bu saçma ve siyasi davranış karşısında bizi hiç kimse sahiplenmedi. Hatta emekçinin yanında olduğunu söyleyen sendikalar bile... Onlar bile olayın siyasi ve keyfi davranışı karşısında siyasi tavır takınıp bizi dışladılar. Yani; bizi sahiplenen kimse yok...

Tarafımıza yapılan uygulama karşısında şu sorulara cevap arıyoruz:

a) 8-10 yıllık öğretmenlik görevimiz bizim için bir kazanılmış hak sayılmaz mı?

b) 10-15 yıl önce mezun olunmuş ve diploması kabul edilmiş bir denklik belgesinin 15 yıl sonra geçmişe dönük olarak iptal edilmesi hukuka uygun mudur?

c) Öğretmenliğe ilk atamamız 1992 yılında yapılmıştı. 1992 yılı Talim ve Terbiye Kurulu kararlarına göre iki yıllık ön lisans diploması ile öğretmenliğe atama yapılabilmekte idi. Buna rağmen diplomamız geçmişe dönük olarak ön lisansa çevrildi bahanesiyle görevden alınmamız adil midir?

d) Aynı durumda olan bazı arkadaşlarımız halen görevine devam etmekte iken böl-parçala-yut anlayışıyla 100 civarında kişinin öğretmenlikten atılmasının izahı nasıl yapılabilir..

ÇOK ÜZÜLDÜM

Henüz 4,5 aylık bir bebeğin lösemiye yakalandığını bildirdi bir arkadaşım. Kan ihtiyacı varmış. Bir şey yapabilir miyiz diye konuştuk. İnternet üzerinden herkes birbirine gönderiyordu üzücü haberi. Ailesinin telefonları ve açık adresleri yazılıydı iletilen metinde.

Doktorlar, pek umutlu olmamasına rağmen, tedaviye cevap vermesini sevindirici bulmuşlar.

Arkadaşım, akşam bebeğin ailesiyle durumu görüşecek ve sabahına biz de ne yapabileceğimizi kararlaştıracaktık. Sabah acı haber geldi. Minik yavru, hayata gözlerini yummuş. Hiç tanımadığım o bebek için gözlerim doldu.

Ancak hastaneler dolup taşıyor.

Kan ihtiyacı olanlara yardımcı olmak için sağlıklıyken bağışta bulunmak lazım arkadaşlar. Bir gün bize de lazım olabilir.

GÜNÜN SÖZÜ

Her insan, içinde gencecik yaşta ölen bir şairin ruhunu taşır.
Charles A. Sainte-Beuve, (1804-1869)


12 Aralık 2002
Perşembe
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED