T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yargıtay'la başım dertte...

Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin başında, biliyorsunuz, değerli şair-yazar, hukukçu M. Naci Ünver bulunuyor.

Diğer değerli üyeleri tanımıyorum.

Ara sıra mahkeme celplerinde isimlerine rastlıyorum. Ki, son yıllarda fakirden tazminat talep eden kurumların başında Yargıtay 8. Ceza Dairesi geliyor.

Bu dairede görev yapan değerli üyeler, amiyane tabiriyle (hakaret kastım yoktur), burunlarından kıl aldırmıyorlar, asla eleştiri kabul etmiyorlar ve neredeyse eleştiri sadedinde söylenmiş her sözü "hakaret" addedip soluğu mahkemede alıyorlar.

Elimde, Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi'ne sunulmuş bir dava dilekçesi var.

Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyesi Hamdi Yaver Aktan 17 Eylül 2002 tarihinde bu köşede yayımlanan "Yargıtay 8. Ceza Dairesi Suç İşliyor" başlıklı yazımdan dolayı beni mahkemeye vermiş.

4 000 000 000 (yazıyla 4 milyar) TL tazminat istiyor. Hamdi Bey dışındaki diğer beş değerli üye de sıradaymış.

Mahkemeyi kaybedersem, Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyelerine (yazının yayımı tarihinden itibaren işleyen ve işleyecek yasal faiz hariç) 24 000 000 000 (yazıyla 24 milyar) TL ödeyeceğim...

Hay hay...

Hele o gün gelsin bir, bakarız...

Yalnız, vekil Av. M. Oktar Aykut'un iddiaları bir tuhaf... Yazıdan cımbızla seçip aldığı şu satırlarda suç vehmetmiş:

"Değişmez kuraldır: Her türlü belirsizlik ve hukuki uyuşmazlık, her zaman 'sanık' lehine yorumlanır. 8.Daire'nin bunlardan haberdar olmaması düşünülemez."

Ama şu satırları, nedense atlamış:

"Üstelik, ortada TBMM'nin çıkardığı ve özgürlüklerin genişletilmesi, Türk demokrasisinin AB standartlarına uygun hale getirilmesini amaçlayan 4454, 4616, 4709 ve 4744 sayılı yasalar var. Mahkemeler karar verirken, TBMM'den çıkan yasalara, komisyon tutanaklarına, hükümet görüşüne ve yasalara mesnet teşkil eden 'irade'ye bakmak zorundadırlar."

Değerli avukat şu satırlardan da müvekkili aleyhine sonuç çıkarmış:

"Hukuku çok seviyoruz. 'Hukuk devleti' sözünü yazılarımızdan, konuşmalarımızdan, günlük sözlüğümüzden eksik etmiyoruz. 'Hukukun üstünlüğünden, üstünlüğün hukukuna' türünden yinelene yinelene kağşamış ve cılkı çıkmış cümleleri çok sık kullanıyoruz, ama mahkeme kararlarını da çoğu zaman kuşkuyla karşılıyoruz. Neden? Türkiye Cumhuriyeti tarihi, yargıç ve savcılara ilişkin güvenimizi boşa çıkaran kötü 'muhakeme' örnekleriyle dolu da, ondan mı? Eski Yargıtay Başkanlarından Mehmet Uygun, veda konuşmasında, hukukun siyasallaştığını, yargıçların 'vicdanlarıyla cüzdanları arasına sıkıştırıldığını' söylemişti. Elbette hukukun üstünlüğüne inanan, 'hukuk devleti' ilkelerini her türlü ideolojik mülahazanın önüne geçirmiş, kararlarıyla 'Türkiye'de hakimler var' dedirten yargıçlarımız var... Ama, 'hukuk devleti'nin değil, (doğal olarak) 'yargı devleti'nin umdelerine göre hareket ediyor onlar da... Türkiye 'yargı devleti' cenderesinden kurtulmalıdır artık..."

Yanlış mı?

Geçmişte yargıç ve savcılara ilişkin güvenimizi boşa çıkaran kötü 'muhakeme' örnekleri yaşanmadı mı?

İstiklal Mahkemeleri hâlâ tartışılmıyor mu? Yassıada Mahkemesi'nin kararları tartışılmıyor mu? 12 Mart ve 12 Eylül döneminin Sıkıyönetim Mahkemeleri tartışılmıyor mu? Bazı DGM kararları tartışılmıyor mu?

Hamdi Yaver Aktan niçin rahatsız oluyor bunlardan? Hem, bu satırlarla, Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin ne ilgisi var?

Dava dilekçesinde, "eleştiri biçimsel ve siyasal açıdan değil, bilimsel ve hukuki açıdan yapılmalıdır" deniyor.

Demek ki bilimsel açıdan yazsaydım, yazı "suç" olmaktan çıkacaktı.

Değerli avukat, müvekkiliyle ilgili olmayan bazı ifadelerin lastikli anlamlarıyla uğraşarak zorla "suç" yaratmaya çalışıyor.

Tesadüfe bakın ki, aynı tarihli gazetede dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün de bir açıklaması var.

"Yargıtay kararı hatalı" diyen Türk şöyle devam ediyor: "Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin Recep Tayyip Erdoğan'la ilgili kararı hem usûl hem de esas yönünden hatalıdır. Erdoğan, eski 312. maddenin birinci cümlesine göre mahkum olmuştu. O nedenle o fiil suç olmaktan çıkarılmıştır. Dolayısıyla o mahkumiyeti Erdoğan zaten çekti ve 312. maddenin hukuki sonuçları da ortadan kalkmış oldu."

E, biz de bunu söylüyoruz işte.

Kimseye hakaret etmiyoruz.

Üstelik yazıda ne bir "hakaret" sözcüğü, ne de küçük düşürücü bir ifade yer alıyor...

Türkiye Cumhuriyeti "hukuk devleti" olmaya hem mecbur, hem mahkumdur. Yargı adamları, altına imza attıkları kararlarla buna yardımcı olmak zorundadır.


17 Aralık 2002
Salı
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED