T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R
Yatılı okuldan mektup var

Cihan Aktaş, son kitabı, ilk romanı 'Bana Uzun Mektuplar Yaz'da, 70'li yılların bir yatılı okulundan bugüne sesleniyor.

Hikayeleri ve kadın odaklı araştırma-inceleme kitapları ile tanıdığımız Cihan Aktaş, yeni bir çalışmayla çıktı okur karşısına. Bir ilk romanla. Beş yıllık bir emeğin ürünü olarak Pınar Yayınları arasından çıkan "Bana Uzun Mektuplar Yaz" şimdiden büyük ilgiyle karşılanıyor. Kitap, raflardaki yerini henüz almışken, Cihan Aktaş'a kitabın serüvenini sorduk.

Roman yazma fikrinizden ve oluşum sürecinden bahseder misiniz? Romanın adı neden "Bana Uzun Mektuplar Yaz"?

1996'da bir yatılı okul hikayesi yazmıştım. Dergah'ta yayınlanması için Mustafa Kutlu'ya götürdüm. Kutlu o hikayeden yola çıkarak bir roman yazmamı tavsiye etti. Ben de aslında ilk olarak bir yatılı okul romanı olmasa bile, roman yazmayı düşünüyordum. Böylece çalışmaya başladım. Aşağı yukarı dört beş yıl çalıştım bu roman üzerinde. İsmini seçerken yatılı okul hayatını çağrıştırmasını istedim. Ayrıca mektup almak, yazmak romanımda ağırlığı olan bir unsur.

Roman yazmak için neden bu kadar beklediniz? Sizin için romanın diğer yazın türlerinden farkı ya da özel bir yeri var mı?

Şu kadar sene hikaye yazdım, bir de roman yazayım diye düşünmedim özellikle, yani roman yazmak benim için hikayeden sonraki adım değil ama, roman yazmayı hep istedim. Çünkü yazarken anlatmak istediğiniz bazı şeyleri ancak bir romanın taşıyabileceğini anlarsınız.. Hikayeye göre romanın imkanları daha geniş. Roman yazdığınızda hikaye yazarken olduğu gibi kısıtlı hareket etmiyorsunuz. Deleuze -Guattari'nin romanın anlatı türü olarak farkını irdelerken tanımladıkları gibi: Romanda hikayenin ve masalın ögeleri yaşanmakta olan şimdiki zamanın sürekli değişimi ile bütünleşse bile, daima bir şeyler olmaktadır. Roman yazarlığını ve okurluğunu çekici kılan da belki bu özelliği.

Kitabınız bir dönem romanı olma özelliği taşıyor. 1970'li yılların bir panaroması gibi, geçmişi yazmak keyifli mi?

Sırf geçmişi yazmış olmak değil, bir roman dünyası kurmak, o dünyanın içine girmek başlangıçta zor olsa bile çekici. İnsan kendi açısından geçmişi bir parça olsun kurtardığı hissine kapılıyor ama sonuçta, geçmişi konu alsak bile tam olarak geçmişi yazmış olmuyoruz hiç bir zaman. İçinde 'mektup' gibi bir kelime kullanıldığına göre, yaşadığımız şu dönemde ismine bakarak bir dönem romanı diyebiliriz Bana Uzun Mektuplar Yaz'a, ama dönemin fiziki şartlarının romanımın ana akışını bastırmamasına çalıştım. Sonuçta bir dönemin sosyolojik analizini yapmak, tarihçesini yazmak ya da fotoğrafını çekmek gibi bir amacım yoktu.

Daha önce bir çok inceleme kitapları ve hikaye yayımladınız bir çok kez ödül aldınız. Kitaplarınızda kadın yoğunluktaydı. İslamcı feminist söylemleri bağlamında eleştirilere maruz kaldınız, son kitabınızda yine kadınları konu alıyorsunuz, bu bir misyon mu?

Özellikle seçilmiş bir şey değil, sadece içimden geleni yazıyorum. Edebiyatta tabii ve gerçekçi olana yakın olduğum için de daha iyi tanıdığım alanları ve kişileri seçiyorum, başka türlü yapmayı da istemiyorum, ne de olsa yazmak istediklerimin henüz pek az kısmını yazabildim bugüne kadar. Kahramanlarımın çoğunlukla kadın olması, erkekleri yazmadığım ve yazmayacağım anlamına gelmiyor. Bana Uzun Mektuplar Yaz'ın baş kişisi bir genç kız. Ancak romanın erkek kahramanları da var.

Kitapta parasız yatılı yurdu mükemmel tasvir edilmiş, inceliklerine varana dek. Böyle bir anlatım, o psikolojiyi yaşamış olmakla mümkün. Kendi hayatınızdan kesitler ya da özdeşleştirdiğiniz bir yön var mı?

Yatılı okulda okuduğum için böyle bir roman yazabildim ve böyle bir romanı yazmayı da o tecrübenin bende bıraktığı izler nedeniyle istedim. Köy enstitülerinin süreğinde yer alan parasız yatılı okullarda bir bakıma çileci, puriten bir eğitim vardır. Ben bu eğitim sistemi içinde İslamcı bir bilincin oluşumunu anlatmak istedim. Yazdıklarımın bende birebir karşılığı var diyemem. Yatılı okul hayatına dair tanıklıklarım ve dinlediğim tanıklıklar benim süzgecimden geçirilmiş olduğu için bana ait sayılabilirler. Ama sonuçta bu bir roman, bir kurgu, biyografi ya da hatıra defteri değil.

Bu "ilk roman"ı, yenileri takip edecek mi?

Bunu istiyorum. Kafamdsa zaten bazı konular var. Bunlardan birini seçerek üzerine çalışmaya başlayacağım. Yine de kısmet diyelim.

  • HALE KAPLAN ÖZ

  •  
    Kırklar iki portre çıkarıyor
    Kırklar dergisi son sayısında merkeze yine eleştiriyi alıyor.
    Atıf Yılmaz Hollywood'u eleştirdi
    Türk Sinemasının ünlü yönetmenlerinden Atıf Yılmaz, "Amerikan filmleri kültürümüzü etkiliyor. Yaşam tarzımızı değiştiriyor" dedi. Uluslararası Müzik Festivali için gittiği Mersin'de, imza ve söyleşi günü düzenleyen Yılmaz, romanın sinemaya göre daha kalıcı bir sanat olduğunu söylerken gençlere yerli sinema filmlerini izlemelerini tavsiye etti. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası'nda düzenlenen söyleşi gününde konuşan Atıf Yılmaz, romanın sinemaya göre daha kalıcı bir sanat olduğunu söyledi. Gençlere yerli sinema filmlerini izlemelerini tavsiye eden Yılmaz, şöyle konuştu: "Amerikan filmleri kültürümüzü etkiliyor. Yaşam tarzımızı değiştiriyor. Amerika, ürününü sinema sayesinde satıyor. Maalesef Türkiye kültürlü bir toplum değil. Film baskı altında. Ben dahi kendimin RTÜK'üyüm. Bunun nedeni Türkiye sinemasının uzun yıllar baskı altında olmasıdır. Sanatlar kendi kültüründen yararlanmalı. Ama, şu an sinemada batılaşma var. Artık iyi filmler yapılmıyor. Ünlü sanatçıların oynadığı filmler iyi film olarak değerlendiriliyor."
    Orhan Boran'ın onur gecesi
    Ünlü sunucu Orhan Boran'ın meslekte 55. yılı dolayısıyla Kültür Bakanı Suat Çağlayan ile çok sayıda sanatçının katıldığı bir gece düzenlendi. Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen gecede, sanatçılar Erol Büyükburç, Alpay, Timur Selçuk, Nilüfer, Kayahan, Sezen Aksu ve Fatih Kısaparmak ile Moğollar Grubu ve Grup Gündoğarken sevilen şarkılarını seslendirdi. Can Kıraç, İzzet Öz, Oğuz Aral, Yılmaz Erdoğan, Beyazıt Öztürk, Cem Yılmaz ve Şakir Eczacıbaşı'nın Boran ile ilgili anılarını paylaştığı gecenin sonunda sahneye gelen Orhan Boran, adına düzenlenen gece dolayısıyla çok heyecan duyduğunu belirterek, herkese teşekkür etti.
    Sanata genç destek
    İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. bünyesinde 8 yıldır faaliyet gösteren Gösteri Sanatları Müdürlüğü, yeni sezonunu açtı. Oyunculuk, yönetmenlik, yazarlık, çocuk ve gençlik tiyatrosu aslanlarında sanatçı yetiştiren Gösteri Sanatları, genç yetenekler yetiştirmeye bu yıl da devam edecek. Başta Büyükşehir Tiyatroları başta olmak üzere özel tiyatrolar ile devlet tiyatrolarına oyuncular yetiştiren Gösteri Sanatları, eğitimine Mecidiyeköy'de bulunan binasında devam ediyor.
    8 Ekim 2002
    Salı
     
    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED