|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ecevit, 20 Şubat 2001 günü yapması gerekeni şimdi yapmaya niyetlenerek siyasete veda etme kararı almış bulunuyor. Bu veda, siyaset pazarında hareket doğuracak bir karar değildir. Ayrıca Ecevit'in, artık siyasi kariyerine son noktayı hangi saatte koyacağının da fazla bir önemi kalmamıştır. Çünkü, karar doğru da olsa, ortada tam 20 aylık bir zamanlama hatası bulunuyor. Ayrıca şimdi, zaten yolun sonu olan 3 Kasım görünmüşken çekilmek kolaydır. Yine de bu veda, bir siyasi fedakarlık olduğuna kimse inanmasa da, onurlu bir karar sayılabilir. Ecevit'in bir talih öyküsünden başka bir şey olmayan siyasi kariyeri için mümkün olabilecek en iyi son budur. Gönderilirken çekilmek! Madem veda yoluna çıkıldı o zaman Başbakan'ın bir durum muhasebesi yapmasında büyük fayda vardır. Ama, objektif ve dürüst... Başbakanlık icraatları gibi hesapsız ve gerçeklere bigane kalarak değil. Ecevit, 1998'te başbakanlığa "merhaba" dediği ülke ile şimdi "elveda" demekte olduğu ülke arasındaki farkı açık yüreklilikle ortaya koymalıdır. İki Türkiye arasındaki fark, sadece kendisinin siyaset notu değil, siyaset dışı güç odaklarının kağıt-kalemle çizdikleri Türkiye'nin gerçeğidir de... Çünkü, onu değerlendirirken sadece kendi dünyasında yaşayan bir politikacı portresini konuşmak yeterli olamaz. Kabul etmek lazım ki "Başbakan Ecevit figürü", tek başına Bülent Ecevit'ten ibaret değildir. "Rekabetsiz siyasetin başbakanı" olarak siyasal tarihimizde eşi benzeri olmayan bir iktidar süren Ecevit, bugün ülkeyi içine düşürdüğü dramatik buhran tablosunun tek sorumlusu değildir. Ecevit, bir çeşit yarı-demokratik sistem denemesinin modellerinden en önemlisi; yasaklı, daraltılmış ve güç dengeleri içinde payı küçültülen siyaset tarzının örnek vak'asıdır. 1998'in ikinci yarısından başlayarak bugüne kadar geçen süre içerisinde Ecevit'le birlikte denenen siyasal sistem, bu ilişkiyi açıkça ortaya koymaktadır. Siyasetin gerçek güçleri yasaklı ve kelepçeliyken Ecevit ve yardımcı siyasal unsurlar teşvik görmüş; Türkiye hak etmediği bir değişime zorlanmıştı. Bu tasarıma imza atanlar, yarattıkları haksız rekabet şartlarının siyaseti bastıracağı sözgelimi; "dine hürmetkar, demokrat-muhafazakar" siyasetin diskalifiye olacağı ummuşlardı. Böyle olmadı... Siyasetin o bölümü, küçülmek bir yana büyüdükçe büyüdü, Türkiye'nin ekonomik ve siyasal varlığı ise küçüldükçe küçüldü. Türkiye, rant hortumları, hırsızlığı sistemleşmesi, kamu kaynaklarının yanlış kullanımı nedeniyle baş edemeyeceği bir ekonomik krize duçar olmuş ve diz çökmüştür. Bu diz çöküş sonucundadır ki, AB ve Kıbrıs dahil bütün uluslararası krizlerde pazarlık gücünü yitirmiş; bugün Irak'a müdahale sürecinde apaçık yürütülen pazarlıklardan da anlaşılacağı gibi dış politika tercihlerini paraya tahvil etmekten başka ekonomik varlığı kalmamıştır. Oysa, meş'um irade Ecevit'i, bir azınlık hükümetinin başkanı olarak 1998'te Başbakanlık binasından içeri sokarken Türkiye, son dönemin en iyi ekonomik göstergelerine sahipti; dış politika ufku herşeye rağmen Adriyatik'ten Çin Seddi'ne uzanıyordu. 1997 ile 2001 göstergeleri yani Ecevit'li dönemde yaşanan ekonomik gerileme ise artık bütün ayrıntılarına kadar herkesin ezberinde... Büyüme yüzde 8.3'ten, -9.4'e, GSMH, 194 milyar Dolar'dan 148 milyara ve dolayısıyla da kişi başına milli gelir 3 bin 100 Dolar'dan 2 bin 160 Dolar'a geriledi. Bunun temel nedeni olan borç stoku da, 110 milyar Dolar'dan tam iki misline çıktı. Geriye büyük bir kriz ve ülke insanlarının gelirine artış olarak yansımayan 100 milyar Dolar'ı aşkın yeni bir borç yükü kaldı. Bütün bunlar sadece, şimdi hiç birşey yokmuş gibi siyasete veda etmeye hazırlanan Ecevit'in suçu değildir. Suçun büyüğü, halkın iradesine cebren istikamet değişdirtip, ülkeyi sınırlı bir demokrasiye mecbur eden güçtedir. Aynı güç, bugün de Erdoğan'ı, Erbakan'ı, Bozlak'ı yasaklayarak, geleceğin sandık iradesiyle tasarlanmasına mani olmaya çalışmakta, faturasının ne olacağını bugünden asla kestiremeyeceğimiz bir buhranın fitilini ateşlemektedir. Rekabetsiz siyaset sayesinde, siyasi kariyerinin son deminde başbakanlığa oturan Ecevit; siyaset yine eksik rekabet şartlarında deruhte edilirken, veda ediyor. Suç kimde, fatura kime çıkacak ve gelecekten kim sorumlu?.. Bu sorular cevaplanamıyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |