|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Daha çok entegrasyon" düşüncesini, kısa süre önce Kuzey Irak'la ilgili bir yazımda "Kürt Devleti" ihtimaline karşı dile getirdim. Bölgede yeni parçalanmaların, ancak emperyalist politikalara hizmet edeceği, bir Kürt Devleti'nin de, bölgedeki gerçekten bağımsız oldukları kuşkulu devletçiklerden birisi olacağı kanaatini ifade ettim. Bölge ülkelerine karşı "bağımsızlık" gibi görünen adımlar, gerçekte, bölge dışı güç odaklarının emperyalist politikalarına hizmet anlamına gelmekteydi. Bugün "daha çok entegrasyon" düşüncesini, Türkiye başta olmak üzere bölgenin etkin ülkelerine karşı dile getirmek istiyorum. Ortada "Kürtler ne olsun yani?" diye bir soru var. Bu soru, bölgede önemli nüfus yoğunluğuna sahip ve dört devletin sınırları içinde yer alan Kürtler'in insan haklarından yeterli ölçüde yararlanıp yararlanmadıkları, kendi kültürlerini geliştirme imkanına sahip olup olmadıkları sorunundan kaynaklanıyordu. Ve Kürtler, "dış" bir "müdahale" olmadan bölgedeki zorba sistem ve liderlerin baskısından kurtulamayacakları kanaatine ulaştıkları için, bölgeye dış güçlerin zoru ile yeni bir yapılanma taşımak istiyorlardı. Ya da dış güçler, Kürtler'in bu sıkıntısını kullanıp, bölgeyi yeniden tanzim etmek istiyorlardı. Hangisi olursa olsun, "Kürtler'in sıkıntısı" bir vakıaydı. Global güç odaklarının etkisiyle bölgeyi tanzim etme noktasına gelen başka etnik ve dini grupların sıkıntısından da söz edilebilirdi. Türkiye'de farklı toplum kesimlerinin AB'ye girişe derin bir misyon yüklemesinde de böyle bir, "dış güç"le "içeriyi tanzim" arayışının etkisi yok muydu? Öyleyse, bölge sistemlerinde - yapılanmalarında bizzat bölge halklarını rahatsız eden bir şey vardı. Öyle ki gidecek yeri olmayanlar en mantıklısından en saçmasına uzanan "tepki"lere sığınıyor, çalabilecek kapısı olanlar da her tür kapıyı çalıyorlardı. Her halükarda ortaya çıkan "sancı"dan başka bir şey değildi. Tüm bu coğrafya sancılıydı. Oysa Osmanlı deneyimi de bu coğrafyada yaşanmıştı. Coğrafyanın, hem müsbet hem menfi anlamda geniş bir deneyimi vardı. Ve bu deneyimi en geniş ölçüde yaşayan ülke Türkiye idi. Evet, Türkiye Osmanlı'nın son döneminde yaşadıklarından dolayı tedirgindi. Evet Türkiye, bu coğrafyada "İslâm eksenli" bir entegrasyona öncülük etmenin güvenliğine büyük risk getirdiğini düşünüyordu. Bölgeye yönelik çıkarları bulunan büyük güçlerin hesapları ile çelişme riski vardı ve Türkiye böyle bir riski üstlenemezdi. Ama Türkiye, bu coğrafyadan kopamazdı da... Bu coğrafyanın sancılarından etkilenmemesi mümkün değildi. Bu coğrafyanın sulh içinde olması gerekirdi Türkiye için, artı, bu coğrafya ile ilişki sadece kültürel bağlardan beslenmiyor, coğrafyanın jeopolitik bütünlüğü, ekonomik varlığı da Türkiye için hayati değer taşıyordu. Kaldı ki kültür ve tarih bağının da, sağlıklı zemine oturması halinde, Türkiye'nin uluslararası problemlerinde hayati artılar oluşturduğu açıkça gözlenmişti. Türkiye, bölgede yaşanan Birinci Dünya Savaşı savruluşunun etkilerinden uzaklaştıktan sonra bu gerçeği yeniden farketti ve önüne yeniden "İslâm dünyası" vakıasını koydu. Dünyanın etkin güç odaklarına bir "Pan İslâm harekat" izlenimi vermemeye itina edilerek, ekonomik, kültürel, bilimsel alanlarda kimi entegrasyon adımları atıldı. İslâm Konferansı, ECO, D-8'ler gibi... Sonra Türkiye'nin gündemine "İslâm ülkelerine model olmak" tema'sı girdi... Bu da belki içten içe bir entegrasyon arayışi idi. Ama tüm bu girişimlerde çözülemeyen bir ukde vardı. Hep işler bir adım ileri iki adım geri gidiyordu. Türkiye kendi içinde İslâm'la sorununu halledememiş, bu yüzden de içerde sistem - toplum ilişkisinde bir durulma gerçekleştirememiş, dış ilişkilerde de "İslâm ülkeleri ile ilişkiyi nereye koyacağı" noktasında bir düşünce berraklığına ulaşamamıştı. Sistem sancısı, toplum - devlet ilişkisinin her alanına yansıyor, ülkenin tüm iç ve dış politikalarını etkiliyordu. . Türkiye'nin "model ülke" tezi gündeme her geldiğinde İslâm coğrafyasından "sen önce kendi içinde sağlıklı bir düzen kur" karşılığı geliyordu. Osmanlı'nın yıkılış sürecinden ve Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana dünyanın en sancılı bölgelerinden biri olan bu coğrafyada, tüm bölge ülkelerine iyilik getirecek statünün "daha atomize bir bölünmüşlük"ten değil "daha geniş bir entegrasyon"dan geçtiği açık. "Madem bölünmüş bir yapı var, bir de biz bölelim" yollu politikalar hiç kimseye hayır getirmeyecek. Ancak "daha geniş bir entegrasyon"un da kolay olmadığı, bunun, bu coğrafyada "merkezi bir güç"ün rehberliğini gerektirdiği, bunun da öncelikle "Türkiye sorunu"nda odaklaştığı düşüncesi, bana göre ciddi bir düşüncedir. "Türkiye sorunu" ise, belki bir "sistem restorasyonu" diye ifade edilebilecek noktada odaklaşıyor. Bir sistem inşası, içerde tüm toplum kesimlerine "özgürlük doyumu" sağlayacak, bölgedeki tüm halklar için de "gıpta ve cazibe merkezi" olacak bir sistem yapılanmasıdır. Bölgeye yönelik bir tür "Osmanlı moral şemsiyesi" oluşturmaktır. Yani diyelim Kuzey Irak'ın Kürtlerinin "Keşke biz de Türkiye'deki gibi bir düzen içinde yaşasak" diyebilecekleri bir iç huzur iklimi... Diyelim Mısır'daki insanların "Biz de Türkiye'dekine benzer bir inanç özgürlüğü istiyoruz" diyebilecekleri bir özgürlük çerçevesi... Tüm bunlar, ülkeler ve yönetimler arasında herhangi bir gerilime yol açmadan sağlanabilir. Türkiye nasıl, AB ile uyum ve entagrasyon için gayret sarfediyorsa, bölgesel bir entegrasyon için de, müşterek süreçler belirlenebilir. Ankara, gündemine sadece Irak'taki Türkmenler'i değil, (Kosova'da sadece Türkleri değil Arnavutları ve Boşnakları da önemsediği gibi) en küçük akrabalıkları da önemseyip, Kürtleri de, hatta Arapları da aldığı, Ankara'da, Türkiye'nin etrafını bir barış çemberi ile kuşatmak gibi bir misyon coşkusu oluştuğu zaman bir çok şeyin önü açılacaktır. Bunun için ilk adım "İslâm'ı bir sorun olarak görmekten kurtulup, sonsuz bir imkan olarak değerlendirmek"tir. Hiç kuşkusuz bölgede "daha geniş entegrasyon"un ortak moral zemininde İslâm ortak paydası bulunacaktır. Yüreği tüm coğrafyayı içine alabilecek kadar geniş bir Türkiye'nin bölgede yapacağı çok şey vardır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |