|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İnkılabın küllerinden 'edebiyat' tütüyor!..
Harf İnkılabının ardından tozlu raflar arasında kaderlerine terkedilen yaklaşık yüz yıl öncesine damgasını vurmuş önemli edebi eserler, edebiyatçı Ferid Ragıp Tuncor'un titiz çalışmaları sonucunda günümüz okuyucusuyla buluşuyor.
Osmanlıca okuyarak öğretmen okulundan mezun olan ancak yapılan harf inkılabının ardından öğretmenlik mesleğine latin alfabesini öğrenerek başlayan edebiyatçı Ferid Ragıp Tuncor, Türk edebiyatının seçkin örnekleri arasında sayılan ancak yeni harflere çevrilmediği için unutulan Türk romanlarını Osmanlıca'dan günümüz Türkçesi'ne çevirerek yıllardan sonra yeniden okuyucusuyla buluşturuyor. Cumhuriyet'in ilanından sonra gerçekleşen harf inkılabı ile birlikte binlerce tarihi vesikanın yanında, dönemin ünlü yazar ve şairlerine ait roman, şiir ve hikayelerinin de kütüphane raflarında unutulduğunu söyleyen Tuncor, bu eserler arasında Türk Edebiyatı'na damgasını vuran Mehmet Rauf, Fatma Aliye ve Vecihi gibi edebi şahsiyetlerin eserlerini günümüz okuyucusuyla buluşturmak için çalışmalarını sürdürüyor. "Harf inkılabının ardından eserler latin harflerine çevrilerek sonraki kuşaklara aktarılırken, çevrilemeyen çok sayıdaki eser de Osmanlıca'nın unutulmasıyla kütüphanelerde unutulup gitti" diyen Tuncor, ilk iş olarak Osmanlı döneminin önemli yazarlarından Fatma Aliye Hanım'ın başarılı romanlarından olan Udi'yi, ardından da Mehmet Rauf'un Menekşe ve Define adlı romanlarını günümüz Türkçesi'ne çevirmiş. Kitapların ikisi de okuyucuyla, Selis Yayınları'nın aracılığıyla buluşacak. O dönemin beğenilen eserleri bugün unutuldu İlk gençlik yıllarında büyük bir beğeniyle okuduğu ve o döneme damgasını vuran pek çok eserin harf inkılabının ardından unutulup gittiğini ifade eden Tuncor, önümüzdeki günlerde piyasaya çıkacak olan Fatma Aliye'nin Udi adlı eserinin de ne yazık ki yeni harflere çevrilmeyen eserlerden biri olduğunu ve bu yüzden uzun yıllardır okunmadığını dile getiriyor. Bu eserin yayınlandığı yıllarda büyük ses getirdiğini de sözlerine ekleyen Tuncor, "Fatma Aliye'nin bu eseri gibi yine Türk edebiyatının seçkin pek çok eseri yeni Türkçe'ye çevrilmemiş. Oysa bu eser yayınlandığı yıllarda büyük yankı uyandımıştı. Ben de gençlik yıllarımda o kitabı büyük bir beğeniyle okumuştum. Özel kütüphanemde saklıyordum. Günümüz okuyucusunun da beğeniyle karşılayacağını umuyorum" dedi. "Öğrencilerimizle birlikte okuma öğrendik" Türk ve dünya edebiyatını uzun yıllar büyük bir ilgi ile takip ettiğini söyleyen Tuncor, 30 yıl boyunca Defne adlı bir edebiyat dergisi çıkarmış. Faruk Nafiz Çamlıbel'in gözde öğrencisi, Sabahattin Ali'nin de arkadaşı olan Tuncor, ilk yazısının Osmanlıca olarak bir çocuk dergisinde yayınlandığını ifade ediyor. İzmir'de öğretmen okulunda okurken bir yandan da edebiyatla ilgilenen arkadaşlarıyla birlikte yine İzmir'de yayınlanan gazetelerde edebi ürünler yayınladıklarını ifade eden Tuncor o günleri şöyle anlatıyor: "Öğretmen okulunda öğrenciydik. Arkadaşlarla birlikte İzmir'de çıkan gazetelerden "Ahenk"e giderek burada edebi ürünler yayınlamak istediğimizi söyledik. Sahibi kabul etti. Arkadaşımla birlikte büyük bir heyecanla sayfa hazırlamaya başladık. Sayfalar pazartesi günü yayınlanacaktı. Ancak bir süre sonra sayfa düzenli çıkmadı. Bu seferde İzmir'de çıkan Millet gazetesinden teklif geldi ve bu gazetede edebi ürünlerimizi yayınlamaya başladık." 'Türkçe oku, Türkçe yaz' sloganıyla tabela kırdık Gençlik yıllarında Yedi Meşaleciler'in ve Ziya Gökalp'in etkisinde edebiyat çalışmalarını sürdürdüklerini söyleyen Tuncor, o günleri şöyle anlatıyor: "Ziya Gökalp'in etkisiyle 'Türkçe oku Türkçe yaz' sloganıyla yabancı tabelaları kırardık. O dönem çıkan gazetelerde de bu tür eylemler yer almaktaydı. Yabancı dille konuşanları uyarırdık. İzmir'de büyük çoğunlukla Yahudiler yaşardı ve dükkanlarına kendi dillerinde astıkları tabelaları kırarak protesto ederdik. O yıllarda sade lisan devri hüküm sürüyordu ve Osmanlıca'da yer alan Arapça ve Farsça gibi yabancı kökenli kelimeleri bile çıkarıp yerine Türkçe kelimeler kullanılması için halka baskı uygulardık. Daha sonraki yıllarda da Atatürk Türkçe konuşma kampanyasını sürdürürdü. O güne kadar 'hayırlı sabahlar' kelimesi kullanılırken Atatürk'ün önderliğinde okullarda sabahları 'günaydın', akşamları da 'tünaydın' denilmeye başlandı. Böylece okullarda 'günaydın' dönemi başladı."
|
|
|
|
|
|
|
|