Yeni Safak Online...
T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Mavi Kuş havalansa da, perdeye konsa...

Kendi kuşağımdan az sayıda insanın yaşadığı, yaşayabildiği bir şeydir; kısa süreli de olsa, bir köye gidip orada anneannelerin, dedelerin korunaklı evlerinde, köyün havası suyuyla, tavuğu sığırıyla, genç-yaşlı insanıyla tanışmak. Dalından koparılmış bir domatesi suyunu akıta akıta yiyip, bir yeşil elmaya diş geçirmek. Dizlerinin birini altına alan, ötekini kırıp göğsüne bastıran, elleri yüzlerinden yaşlı, dilleri bala bulanmış ihtiyarlardan hiç bir kitapta okumadıkları masalları dinlemek...

Mustafa Kutlu, hazinemmiş gibi üzerine titrediğim çocukluğumun sıcak günlerini hatırlatır hep bana. Hayatıma, dimağıma duman gibi süzülüveren o günleri, o günlerden hatırladığım insanları, dilin / edebiyatın imkânlarını kullanarak ebedileştirir. Bir solukta okuduğum hikayelerinde, dipte hep bir hüzün hüküm sürse de, iyimser bakışını hiç eksiltmez.

Yine öyle oldu; o anlattı, ben özledim. Modernleşmeyle kolkola gelen yalnızlaşmayı, yabancılaşmayı, sahici olanla aramızın giderek açıldığını, yitirdiklerimizi hatırlattığı için içim burkuldu ama onları bu kadar güzel anlatıp ölümsüzleştirdiği için bir kez daha müteşekkir kaldım ona.

Köye / kasabaya / taşraya, oraların insanlarına ilişkin, binlerce sayfalık sosyoloji çalışmalarından damıtılalarak ancak elde edilebilecek güçlü gözlemlerini her zaman yaptığı gibi pürüzsüz, yalın bir dille, dolandırmadan ustalıkla anlattıkça, yutar gibi, bir filmi izler gibi okudum Mavi Kuş'u. Öncekiler de olduğu gibi yine tanıdık bir sesin yankısı vardı kitabın sayfalarında. Mustafa Kutlu, yazarlığının yanısıra şiire ünsiyetinin, ressam bakışının ve özellikle sinemaya yakınlığının verimine dayanarak ve yine kalemini kalbine bandırarak yazmış Mavi Kuş'u.

Anlatıcı / dış ses, bir dost meclisinde sanki. Aile büyüklerinin ağzından işitmeye alışkın olduğunuz deyişler, söyleyişlerle anlatıyor hikayeyi. Kâh sesini yükseltiyor, anlatımı hızlanıyor, kâh duraksayıp fısıldıyor. Dinleyicilerinin / izleyicilerinin merakını kabartıp ağzının içine baktırıyor. Hikaye sinamatografik bir anlatımla, kamera devinimleri, flashbackler ve geçişlerle ilerliyor.

Zor ama şenliği bol, lezzetli bir yolculuğun etrafında taşranın ve taşralıların zengin dünyasının işlendiği hikayede kahramanların her biri en küçük ayrıntılarına dek, tek tek resmediliyor. Büyümeyip çocuk kalmış, ikramda ısrarlı şoför deli Kenan, onun saf-salak muavini Seyfi, şişman kedisi "Kedi", baktığı yerde kan gören "Geyrek topalı" yüklü kuyumcu Nazım Efendi, hayallerinin İstanbul'una doğru püfür püfür bir yolculuğa çıkan ergen Erol, idealist öğretmen ve huzursuz, mutsuz eşi Neşe, kilot pantolonu, körüklü çizmesi, yamçısı ve fotörüyle tastamam bir ağa; Beşir Ağa, koynunda taşıdığı kanyak şişesini bir fırsatı bulup bulup kafasına dikiveren kırmızı burunlu, yufka yürekli hükümet tabibi Yahya, yüreği kan dökmeye elvermeyen "felek vurgunu adam" avcı Bilal, ancak ölümüne yetecek kadar dermanı kalan hasta kadın ve onun ölümüne ürperen köylü kocası, hikayenin oralara ait olmayan, kentli, eğitimli iki genci ile tarihi eser kaçakçısı ecnebi karı-koca, iki jandarma bir mahkum, "tilki suratlı" esansçı, temkinli köylü ve "ıssız dağların garip yolcusu" sevgili hurda Mavi Kuş.... Hepsi kanlı canlı, tanıdık.

Onlar yolculuğun sıkıntısını, trene yetişememe korkusunu yaşarken okuyucu bir kitabın sayfalarında film izlemenin hazzını alıyor. Yazar, kahramanları gibi olup bitenleri de öyle bir resmediyor ki, sanki siz de oradasınız, hep oradaydınız. Finale doğru adım adım bir heyecanı canlı tutuyor, okuru bir sonraki sayfanın kimbilir neler anlatığının merakıyla sürüklüyor. Ve hiç beklenmeyen ikili bir finalle sonlandırıyor yolculuğu / hikayeyi.

Uzun Hikaye'de ve Beyhude Ömrüm'de hakim olan anlatım, Mavi Kuş da, daha bir belirginleşiyor ve okura "bu hikaye mutlaka sinema filmi olmalı" dedirtiyor. Ürettiği film sayısı koca bir yıl boyunca yirmiyi bulmayan, öteden beri iyi senaryo yokluğundan bahsedilen Türk Sineması için hazır bir senaryo Mavi Kuş. Yitirilenlere yetişemeyenleri, bize ait olanla, sahici olanla tanıştıran ve bir kez tadını aldıktan sonra özletmeyi vaad eden Mavi Kuş, başarılı bir şekilde filmleştirilmesi halinde ülke sinemasını dünya pazarında temsil etme potansiyeline de sahip.

Keşke bir yapımcı, yönetmen Mavi Kuş'u peliküllerle uçurup sinema perdesine konduruverse...


19 Ekim 2002
Cumartesi
 
FADİME ÖZKAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED