|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye yeni bir seçime giriyor; parlamento yenilenecek, yeni yüzler Meclis'te boy gösterecek ve siyaset "küllerinden" yeniden doğacak. Boş...
Elimde, "parti kapatma" davalarıyla şöhret bulmuş emekli savcının Anayasa Mahkemesi'ne sunduğu bir "mütalaa" örneği var... Adam özetle, "kanun benim" diyor... Hukuku ben tayin ederim, yasama da benden sorulur, yürütme de, yargı da... İnsanların nasıl yaşayacaklarına, nasıl giyineceklerine, neye hangi ölçüde inanacaklarına, hangi partiyi iktidara getireceklerine ben karar veririm. Herkes benim gibi düşünmelidir... Herkes benim kutsalıma tapınmalı, benim kutsalıma biat etmelidir. Herkes benim değer tercihlerime göre hayatını düzenlemelidir. İyi de kardeşim, sen kimsin, norm koyma, standart belirleme hakkını nereden alıyorsun? Cevap: Ben bu ülkede biricik yasa koyucuyum, devletin tek sahibiyim; gücümü ise "Anayasa" ve "laik cumhuriyet" ilkesinden alıyorum. Hani Anayasa'ya göre "laiklik" kamu alanını pozitif akla göre yeniden tanzim etmek, farklı ve karşıt olanın hukukunu korumaktı? Hani, yasalar öncelikle "meşruiyet" çizgisini gözetmek zorundaydı? "Hayır, laiklik aynı zamanda sosyal hayatın eğitim, aile, ekonomi, hukuk, görgü kuralları, kıyafet vb. gibi cephelerinin zamana ve yaşamın zorunluluklarına, gereklerine göre saptanmasıdır." Evet, aynen böyle diyor mütalaasında... Laiklik aynı zamanda insanlara görgü dikte etmektir. Daha doğrusu, insanların hayatına norm koymak, zamanın şartlarına göre nasıl yaşayacakları konusunda "standart" geliştirmektir. Peki hukuk devleti, demokrasi, insan hakları, çoğulculuk? Cevap: Bütün bunlar tamam da, Türkiye'nin "özel koşulları" var, bunları ne yapacağız? Sınırsız özgürlük ve seçme hakkı, son tahlilde irticai-bölücü cereyanları palazlandırır ki, Türk halkı, gerektiğinde, özgürlüğünden vazgeçecek kadar "olgun" ve "sabırlı"dır... O zaman her türlü hukuksuzluk meşru. Öyle mi? Türkiye, mezkur mütalaada da öngörüldüğü gibi, kendisinde "norm koyma" hakkı gören bürokratların izni çerçevesinde bir seçime giriyor... Bu seçimin tepeden tırnağa birçok şeyi değiştireceğini, en azından "siyasetin dönüşüne imkan vereceğini" söyleyen refikimiz yanılıyor. Öncekilerde olduğu gibi, bu seçimde de hiçbir şey değişmeyecek. Çünkü artık parlamentonun işlevi kalmadı. Yasama yok, bürokrasi var... Yürütme yok, üst kurullar var... Hukuk yok, yargıçlar var... Geçerli olan artık siyaset değil, "tehdit" konsepti. "Birarada yaşama kültürü"nü savunuyorsanız, "hukunun üstünlüğü"nü hayata geçirmek istiyorsanız, saygın bir ülkenin onurlu, başı dik, güvenli vatandaşları olmaya çabalıyorsanız "suçlu" ve imha edilmesi gereken birer hedefsiniz...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |