|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Haftanın ilk günleri Kronik Medya'nın tatil günü olması nedeniyle dün gözattığım gazete sayısı 5'i geçmedi. Bu beş gazetede yer alan köşe yazılarına gelince, bu pazar gününün en anlamlı yazısı hiç kuşkusuz Hürriyet'ten Oktay Ekşi'nin imzasını taşıyan yazıydı. Ekşi, diğer meslektaşlarının iltifat etmediği çok önemli bir konuyu analiz ediyordu. Yazı, daha başlığından itibaren ilginçti: "Olamaz, bu yasak konamaz!" İsterseniz önce Ekşi'nin kaleminden bu "yasak"ın ne olduğunu öğrenelim: "Bize bu sözleri Yüksek Seçim Kurulu'nun sadece radyo ve televizyonlar hakkında değil, aynı zamanda yazılı basın hakkında da aldığı ve bu sabahtan itibaren uygulanacak olan 805 sayılı kararı söyletiyor." Peki bu karara göre, radyo, televizyon kanalları ve de "yazılı basın"ın önümüzdeki pazar gününe kadar ne tür bir yayın yapması memnu? Kararı okuyoruz. Radyo, televizyon ve yazılı basın 3 Kasım gününe kadar "siyasi bir partinin veya adayın lehinde veya aleyhinde veya vatandaşların oyunu etkileyecek yayın yapamayacak, siyasi reklam yayınlayamayacak." Görüyorsunuz, insanı bayağı gülümseten bir "yasak"la karşı karşıyayız. Tamam, "siyasi reklam"lara getirilen yayın yasağını anladık; çünkü bu yasağın nedeni haklı olarak parası çok olanla parası az olan arasında ortaya çıkabilecek muhtemel bir "haksız rekabet"i önlemek. Peki ya "siyasi bir partinin veya adayın lehinde veya aleyhinde veya vatandaşın oyunu etkileyecek yayın"lar üzerine getirilen yasağı nasıl yorumlayacağız? Eğer medya kuruluşları, tam da seçim haftasına girilmişken, bu tür işler de yapamayacaksa ne işe yarar? Demokrasilerin birinci "olmazsa olmaz"ı olan seçimin vatandaşların oyunu etkilemekten sakınılarak gerçekleşebilmesi mümkün mü? Siyasi partiler veya adaylar seçim gününe kadar tabii ki vatandaşları etkilemeye çalışacak ve bu işi de bugünün dünyasında tabii ki medya üzerinden yapacak. Ekşi'nin çok haklı olarak sorduğu gibi "Seçimde de propaganda yasak olacaksa ne zaman serbest olabilir?" Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) gönlünde yatan "son hafta"yı anlayabilmek gerçekten çok zor... Ne yani, radyo ve televizyon kanalları ve de "yazılı basın" seçimden hemen önceki haftayı "çiçek böcek"ten (Yok yok, bu da olmaz; "arı" filan derken yasak yine ihlal edilebilir!) söz ederek mi geçirecek? YSK'nın yine Ekşi'nin sütunundan aktaracağımız şu yasakları da çok tuhaf: "Bu (bir haftalık) dönemde siyasi partilerin propaganda çalışmaları, mitingleri ve her türlü etkinlikleri, yalnızca siyasi bir partinin propagandasına yönelik olmamak, bütün siyasi partilerin katılımına açık olmak koşuluyla yazılı basın, radyo ve televizyonlarda yorum yapılmaksızın haber olarak yayınlanabilir." YSK'nın kaleme aldığı bu yasak (ve "izin") gerçekten çok tuhaf. Siz söyleyin, medya bu zor mu zor işin altından nasıl kalksın? Öyle bir "haber" yapacaksınız ki içinde "yorum"dan eser olmayacak! Ve bu "yorumsuz haber" aynı zamanda "bütün partilerin katılımına açık" (ne demekse?) olacak. Bu durumda "haber" yapılabilmesinin tek yolu, bütün partilerin ve adayların propaganda çalışmalarını ve miting gibi etkinliklerini "bir arada" yapmasıdır! Böylece herkes aynı miting alanında olacağı için bu mitingin haberi de rahatlıkla yasak kapsamının dışında kalacak... Ancak düşünüyorum da, bu bile bir çözüm değil: "Ortak miting" alanını dolduran aday ve partilerin taraftarları hakkında nasıl "haber" yapacaksınız? Haberinize "Alanda 1000 AKP'li 500 ANAP'lı vardı" filan gibi başlar başlamaz yine yasaklısınız çünkü haberiniz "bütün partilerin katılımına açık" nitelikte değil! Ekşi, yine çok haklı olarak, YSK'nın koyduğu yayın yasağı kapsamına "yazılı basın"ın da girmesini yanlış buluyor. YSK'nın aldığı karara temel teşkil ettiği söylenen RTÜK Yasası'nın "yazılı basın"a ilişkin hiçbir hüküm içermediğini ve radyo ve televizyon kanalları için konmuş bir yasağın kapsamının bu şekilde keyfi olarak genişletilemeyeceğini belirtiyor. Pazar günü Ekşi'nin yazısını okumadan önce -mutlaka pek çok meslektaş gibi- keyfim yerindeydi. Bir gün önce CHP'nin gazetelerin içine yerleştirerek dağıttığı "CHP Gazetesi"nin ikinci sayısını epeyce satırın altını çizerek bir kenara koyduğumdan, pazartesi gününün yazısı neredeyse hazırdı! Ayrıca cumartesi akşamı geç saatlerde atv'de yayımlanan "Ceviz Kabuğu" programında Komünist Parti Genel Başkanı ve ÖDP Genel Başkanı'nı da dinlemek fırsatını bulmuştum. Ekranın karşısından kalkarken "işte sana bir yazı konusu daha: ...İnsan bu ülkenin komünistlerinin Besim Tibuk kadar bile demokrat olmadıklarını görünce, bu seyirden de bir yazı çıkmaz mı?" diyerek yazıları çoktan çiftlemiştim bile! Ama ne mümkün... Pazar günü önce Ekşi'yi okuyup ardından gazeteden Mehmet Ocaktan ile "yasağı" gözden geçirdikten sonra, sözünü ettiğim bu iki yazılık notlar da elimde kaldı! Ocaktan, gazetenin bugünkü manşetinin telaşına da düşmüştü. Yasaklı günler çalışmaya başladığına göre, pazar önemli mitingleri nasıl verilecekti? Bunun üzerine, biraz da eğlenelim diye kendisine elinizdeki yazıyla birlikte bir de "Manşet" faksladım. Benim bu yasaklı pazartesi günü için önerdiğim "Manşet"im şöyleydi: "İstanbul'da yazdan kalma bir gün/Kasım ayına birkaç gün kala İstanbul'da dün yazdan kalma bir gün yaşandı. Onbinlerce İstanbullu özellikle Yenikapı'dan Zeytinburnu'na kadar uzanan sahil şeritinde mevsim normallerinin üzerinde bir hava sıcaklığının tadını çıkardı... Güzel şehrimiz yine pırıl pırıldı..." Bakalım Ocaktan önerimi tuttu mu? Ben de sizinle birlikte göreceğim...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |