T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
YSK yazılı basına yasak koyamaz...

Bugün, YSK'nın "kafasına göre" koyduğu seçim yasaklarının ikinci günü... Bir hafta boyunca bu köşede, "siyasi bir partinin veya adayın lehinde veya aleyhinde veya vatandaşın oyunu etkileyecek" bir değerlendirme okuyamayacaksınız.

(Yukarıdaki Türkçe ve dilbilgisi harikası "yasa koyucu"nun marifetidir; ben hiçbir zaman bu kadar kötü cümle kurmayı başaramadım, affedin...)

Örneğin, içimden geldiği halde, "Türk demokrasisinin kurumsal mayasında TSK'nın bulunması gerektiğini" savunan Kemal Derviş'i eleştiremeyeceğim.

Yine, Ahmet İnsel'in de altını çizdiği gibi, "çağdaş, laikçi, altı okçu ve bir o kadar da siyaseten idare-i maslahatçı, hakiki CHP'li" Derviş'in, "seçmenlere bırakılmayacak kadar önemli demokrasimiz" açısından ne büyük tehlike olduğunu yazıp seçmenleri uyaramayacağım.

Yasak...

Bu yasağı Yüksek Seçim Kurulu koyuyor.

Yasak koyma yetkisini de 4756 sayılı RTÜK Yasası'ndan alıyor.

Oktay Ekşi dün "tafsilatıyla" yazdı, bu nedenle kısa kesiyorum:

Ancak, 4756 sayılı yasaya göre, Yüksek seçim Kurulu'na yazılı basına yasak koyma yetkisi yok. Çünkü, yazılı basınla ilgili, "yaptırım" ve "yükümlülük" getiren, yasayla belirlenmiş bir "yayın ilkeleri" yok.

Yüksek Seçim Kurulu, koyduğu "mesnetsiz" yasağı, RTÜK Yasası'nın "Seçim döneminde yayınlar" başlıklı 32. maddesinin şu fıkrasına dayandırıyor:

"Seçimlerde oy verme gününden önceki yedinci günden itibaren her türlü haber, röportaj gibi programlar veya reklamlar yoluyla vatandaşın oyunu etkileyecek yayınlarda bulunulmasına izin verilmez. Bu yasaklara uymayanlar yayın ilkelerini ihlal etmiş sayılırlar."

İyi de, ben anchorman ya da televizyon yorumcusu değil, yazarım.

Program yapmıyorum, yazı yazıyorum.

Adım Reha Muhtar ya da Defne Samyeli değil, Mehmet Yavuz.

RTÜK benim ne yazdığıma, hangi adayı desteklediğime, yaptığım yorumlarla hangi partinin lehine, hangi partinin aleyhine bir "durum" yarattığıma karışamaz.

Ayrıca, uymak zorunda olduğum yasalarla belirlenmiş bir "yayın ilkeleri" yok.

Ne "seçim döneminde yayınlar" başlıklı 32. madde, ne bu maddenin 3. fıkrası, ne de YSK'nın kendi kendine gelin güvey olup koyduğu yasak ve kurallar beni bağlar.

Beni bağlayan yasalar farklı.

Onlara uymadığım zaman para veya hapis cezası alıyorum, köşem kapatılmıyor.

Yüksek Seçim Kurulu bu yasağın mesnedini açıklamalıdır.

Tıpkı, Doğu Perinçek ve Murat Bozlak'la ilgili kararın mesnedini açıklaması gerektiği gibi.

Biliyorsunuz, HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak Terörle Mücadele Yasası'nın 8/1 maddesine muhalefetten yargılanmış, mahkum olmuş, cezasını tamamlayıp çıkmıştı.

İşçi Partisi Genel başkanı Doğu Perinçek de, aynı şekilde, Terörle Mücadele Yasası'nın 8/1 maddesine muhalefetten yargılanmış, mahkum olmuş, cezasını tamamlayıp çıkmıştı.

Ama YSK, Bozlak'a seçimlere katılma izin vermedi. Perinçek'e ise herhangi bir yaptırım uygulamadı.

YSK'ya göre Perinçek 4616 sayılı "erteleme kanunu"ndan yararlanıyordu, ama Bozlak yararlanamıyordu.

4616 sayılı yasada, "TMY 8/1'den hüküm giyenlerden adı Doğu olanlar ertelemeden yararlanır, adı Murat, Necmettin ve Tayyip olanlar yararlanamaz" diye özel bir şerh bulunmadığına göre, YSK bu kararları neye dayanarak aldığını açıklamalıdır.

Yazılı basınla ilgili yasak ha keza...

Türkiye bir "hukuk devleti"dir, "yargıçlar cumhuriyeti" değil...


28 Ekim 2002
Pazartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED