|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İstanbul'da geçtiğimiz hafta dünyada bugüne kadar en fazla katılımcının (tam 2000 bilimadamının ve bilimkadının) katıldığı bir kongre olarak tarihe geçen dev bir kongre yapıldı. Bir mikrobiyoloji kongresiydi bu ve tesadüfen İstanbul'da yapılmıştı. Tesadüfen diyorum; çünkü Avrupa Biyokimya Dernekleri Federasyonu (kısa adıyla FEBS) tarafından düzenlenen bu yılki 28. Kongre'nin organizatörü İsrail Biyokimya ve Moleküler Biyoloji Derneği'ydi ve bu dev kongre aslında bu yıl İsrail'de yapılacaktı. Ancak böyle bir kongreyi düzenleyebilecek iç güvenlikten yoksun olduğu gerekçesiyle İsrail, bu kongre'nin Türkiye'de yapılmasını teklif etmiş ve Türkiye de bu teklifin üzerine "balıklamasına atlamıştı". Bu kongreye dünyanın ilgisi büyüktü: Dünyanın handiyse hemen her ülkesinden katılımcı ve izleyici bir hafta boyunca kongrenin düzenlendiği Ceylan ve Hilton hotelleri arasında mekik dokuyup durdular. (İslâm dünyasından sadece Türkiyeli ve İranlı bilimadamları katıldı bu kongreye!). Seküler ve neo-pagan küresel sistemin geleceğini garantiye almak ve küresel ölçekte sıkıyönetim yöntemleri geliştirerek dünya sisteminin ömrünü daha fazla uzatmak için sözümona "terörizmle savaş"ı birincil strateji olarak belirleyen Amerika'nın ve İsrail'in, insanlığın geleceğini büyük ölçüde tehlikeye sokacak mikrobiyoloji, biyokimya ve moleküler biyoloji alanında ne denli hummalı çalışmalar yaptıklarını sadece İstanbul'da tesadüfen düzenlenen bu mikrobiyoloji kongresinde bile öğrenmek mümkündü. Ayrıca kongreyi düzenleyen FEBS'in merkezinin Almanya'da (Almanya'nın taa Ortaçağlardan günümüze kadar hayatiyetini sürdürmeyi başaran dünyanın en "baba" üniversitelerinden Heidelberg Üniversitesi) olduğunu hatırlatmam; Almanya'nın neden Avrupa'nın geleceğini belirleyecek yegâne güç olduğunu, aynı medeniyete ait olmalarına rağmen geleceğin en büyük "çatışma"larından birinin neden Almanya ile ABD arasında yaşanacağını ve ABD'nin neden Almanya'yı sıkı takibe aldığını kanıtlamak için yeter sanırım. Ama Türkiye'yi sahte gündemlerle meşgul eden ve yoran Türk medyasının da, enver-usta'ya dönüşen Türkiye'deki üniversitenin de bu kongreye ilgisi neredeyse sıfırdı! Yalan ve sanal dünyalarla, sahte, baştançıkarıcı, sapkın, neo-pagan televole programlarıyla, üçüncü sınıf televizyon seriyalleriyle bu kriz ortamında kitleleri esir ve teslim alan, uyuşturan, uyuzlaştıran Türk medyası böylesine önemli ve büyük bir kongreye hiç yer vermedi! Akıl mantık alacak gibi değil! Sadece bu olay bile, Türk medyasının Türkiye'de kitleleri sağaltan, insanlığın ve dünyanın sorunlarına duyarsızlaştıran ve yabancılaştıran a/salaklaştırıcı, yıkıcı, u/"yutucu" bir işlev gördüğünün en önemli göstergelerinden biri olarak görülmesi için yeterlidir!
İsrail'de insan kopyalama çalışmaları serbestmiş!
Oysa, kongrede sadece Türkiye'de değil tüm dünyada da konuşulacak, son derece önemli ve hayâtî şeyler konuşuldu. Örneğin, kongreye katılan İsrailli bir bilimadamı, İsrail'de insan kopyalama (klonlama) çalışmalarına başlandığını, bu çalışmaların yasak olmadığını ve "insan embriyonik hücrelerinin kullanımı için yasal engellerin kaldırıldığını" itiraf etti. Amerika'da ve bazı Avrupa ülkelerinde bile insan kopyalama çalışmaları en azından resmen yasak olmasına rağmen, İsrail'de bu çalışmaların serbest olması ne anlam ifade ediyor? İsrailliler insan kopyalama çalışmalarını niçin yasaklamıyorlar? İnsanı kopyalayıp de ne yapacaklar? Dünyanın gözü önünde çoluk çocuk, kadın erken, genç yaşlı demeden binlerce masum insanı katleden İsrail'in bu araştırmalarının yarın insanlığın ve dünyanın geleceğini tehdit etmeyeceğinin garantisi var mıdır? ABD, sadece bu çalışmalarından ötürü İsrail'e saldırmayı neden düşünmez acaba? İsrail'in insan kopyalama çalışmalarını alenen sürdürmesi, tüm dünyayı ayağa kaldıracak bir haber değil mi? Türk medyası, milletle topyekûn savaş manşetleri atmaktan, milleti uyuşturmaktan, milletin temel dinamiklerini dinamitlemekten başka ne işe yararsın sen?
Zoru başaran bir başörtülü: Elif Aslan
Kongre'ye İngiltere'den katılan başörtülü genç bir kızımız vardı: Elif Sibel Aslan. Elif, hem İngiltere'yi, hem de doktora yaptığı ve ders verdiği Londra Metropolitan Üniversitesi'ni temsilen kongreye katılmış ve araştırmalarını anlatmıştı. Elif'in hikâyesini yakından izliyorum. O yüzden O'nun zorlu ama başarılı bilim ve hayat hikâyesini sizinle paylaşmak istiyorum. Elif, Kayseri Anadolu İmam-Hatip Lisesi mezunu. Erciyes Üniversitesi'nde biyoloji öğrenimi gördü. Eşi yılmak, yorulmak nedir bilmeyen Hüseyin Aslan, dünyanın en saygın ekonomi politik eğitimi veren Londra'ki LSE'de master ve doktora yapmayı "kafaya takmış" biriydi. Hüseyin, sonunda, dişiyle tırnağıyla soluğu LSE'de almayı başarmıştı. Elif de, yine dişiyle tırnağıyla Londra'da Westminister Üniversitesi'nde master, ardından da Metropolitan'da doktora yapmaya başladı. Yeteneği, çalışkanlığı, kişiliği ile üniversite yönetiminin dikkatini çekmeyi ve üniversiteden hem burs kazanmayı, hem de doktora çalışmasını sürdürürken hocalık yapmayı başardı. Nobel fizik ödülü sahibi ilk Müslüman bilimadamı Abdüsselam'ın görev yaptığı Londra'daki King's College'da geçen yıl düzenlenen mikrobiyoloji kongresinde sunduğu araştırması ilgi toplayınca üniversitesi onu İstanbul'daki kongreye göndermeye karar verdi. Elif, kendi ülkesi Türkiye'de düzenlenen bu kongreye başörtülü olduğu için kongre kapısından içeri bile alınmayabilir diye endişeleniyordum. O yüzden İstanbul'daki kongreyi Elif için özellikle izledim. İngiltere'den katıldığı için engel olamadılar Elif'e! Ama kongreye katılan Türkiyeli gerzek, ahmak, şapşal sözümona bilimkadınlarının sözlü tacizine ve sataşmalarına maruz kalkmaktan kendini kurtaramadığını, bu sataşmalara tanık olan yabancı bilim adamlarının gördüklerine anlam veremediklerini anlattı bana. Allah'tan ki benim yanımda bu tür şeyler olmadı. Eğer böyle bir şey benim yanımda vuku bulsaydı, bu gerizekalı, örümcek kafalı, Yaşar Nuri'nin deyişliyle "kitapsız yobaz"ları ne kadar rezil edeceğimi tahmin edebiliyorsunuz herhalde. Düşünebiliyor musunuz? Burası Müslüman bir ülke. Ve Elif gibi genç ve parlak beyinlerin bu Müslüman ülkeyi temsilen bu kongreye katılmaları imkânsız! Olacak iş değil! İnsanın nutku kesiliyor! O yüzden siyasilerin bu vahşîce, ilkelce yasağı seçimden sonra mutlaka ve derhal tarihin çöp sepetine yollamaları zorunlu hale gelmiştir! Eğer burası patagonya değilse, bu ilkellik ve barbar yasağa hemen son verilmelidir! Ben sadece Elif'in hikâyesini anlattım. Yasak bir süre sonra geri tepecek ve yüzlerce başörtülü sürgün hayatı yaşadıkları Avrupa, Amerika, Güney Afrika, Avustralya gibi ülkelerde dünya çapında başarılara imza atacaklar. O gün yakındır! O zaman bizim ilkel, barbar, zorba yasakçılarımız ne yapacaklar, merak ediyorum doğrusu! Kahırlarından çıldıracaklardır, herhalde!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |