T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kimyasal terör ya da terörün kimyası

Çeçen savaşçıların Moskova'da bir tiyatro binasında giriştikleri eylem ve Rus yönetiminin eylemi bastırmak için başvurduğu yöntem üzerine yapılacak tartışmaları bir kenara bıraksak bile temel bir soru hâlâ cevaplanmayı bekliyor. Eylemcileri birer terörist, eylemlerini de terör olarak niteleyenlerden, haklılığını teslim etmekle birlikte "sivillerin hayatına malolacak rehin" eylemini tasvip etmeyenlere kadar herkesin cevaplaması gereken soru şu: Bu insanları bu eyleme iten gerekçe nedir? Dünyanın en büyük askeri gücüne karşı birkaç milyonu bile bulmayan bir toplumu böylesi direnç göstermeye, savaşmaya iten dinamik ne olabilir? Tarihi ve sosyolojik şartlar ne olursa olsun haklılık ve hak duygusuna sahip olmayan hiçbir toplum bu kadar uzun süreli bir savaşı göze alamaz. Yargılamadan önce anlama yönünde göstereceğimiz küçük bir çaba bile bu direnişin doğası hakkında ipucu verebilir.

80'li yılların başında yabancı bir coğrafya dergisinde karşılaştığım küçük bir not Çeçenler'le ilgili her olayda hep aklıma gelir.. Dergi, (Almanlar'ın GEO dergisi) Kafkas bölgesini ele alan dosya konusu içinde çizilen bölge haritasının üstüne düştüğü notta Çeçenler için şöyle bir ifade kullanmıştı: Çeçenler; yüzyılı aşkın bir süredir Ruslar'la savaş halindeler.

Soğuk savaş döneminin Sovyetler haritasının üstüne serilen barış örtüsünde açılmış küçük bir gedik gibiydi bu ifade. Bir avuç denilecek kadar az bir nüfusa sahip bir milletin bunca yıldır koca bir dünya devine kafa tutuyor olmasının sosyolojiyi aşan bir boyutu olması gerekir. Bu da mutlak bir hak ve haklılık duygusu olabilir.

Güçlü olanın tüm haksızlıklara sünger çekebildiği, dahası her yaptığını meşrulaştırdığı bir dünya sistemi içinde uzun sayılabilcek tarih diliminde bu insanları harekete geçirebilecek başka ne türden bir motive edici unsur olabilir ki. Şeyh Şamil'den bu tarafa yaklaşık yüz elli yıldır kesintisiz bir direnişin sürdürülebilir olmasını sadece Çeçen toplumunun savaşçı özelliğine indirgeyerek açıklanamaz. Bugün Çeçen nüfusun büyük kısmı Çeçenistan'ı terketmek zorunda bırakıldı. Rusya'nın işgaliyle sonuçlanan savaştan sonra Çeçenistan'da bir avuç insan kaldı. Bunca yoksunluk ve acıya rağmen işgalci bir güce karşı sürdürülen direniş karşısında, siyasi görüşünüz ne olursa olsun, insan ancak saygı duyuyor.

Umudun bittiği, hiçbir çıkış yolunun kalmadığı üstelik tüm dünyanın sözbirliği etmişçesine hiçliğe mahkum ettiğini hisseden insanların barışcı çözüm gibi aldatılmışlıktan başka bir çağrışımı olmayan uluslararası hukuk diline inanmalarını kim bekleyebilir? Aynı durum dünyanın pekçok yeri için geçerlidir. Filistin'deki direnişin intihar eylemleri boyutuna kadar taşınmasının arkasında benzer gerekçeleri görmeden ortaya çıkan eylem türünü ne anlamak ne de anlamlandırmak mümkündür. Bu eylemleri, ölümden başka seçeneği kalmamış insanların tüm rasyonalitelerini yitirerek çılgınlık sınırına vardırılması gibi düzeye indirgenemeyişinin altında yatan gerekçe, yüzyıldır sürdürülebilir savaşı doğuran inanmışlıkta aramak gerekir.

Ne Çeçenler ne de Filistinliler; hakkı gasp edilmiş, toprağı ve özgürlüğü elinden alınmış topluluk türünün ilki değiller, muhtemelen sonuncusu da olmayacaklar. Ancak bu iki örneği diğer pekçoğundan ayıran temel çizgi bırakıp gitmek yerine hakkını sonuna kadar savunmada gösterdikleri bitimsiz direniş duygusudur. İsrail'in Filistinliler'e uygulamak istediği yeryüzüne dağıt(ıl)ma stratejisini işlersiz kılan bu hak duygusudur. Çeçenler'i Rus'a kafa tutmaya iten dayanak aynıdır. Yeryüzünün başka coğrafyalarında muhtemelen daha rahat edecekleri yurt/lar aramak yerine imkansızı zorlamaları, hak/lılıktan beslenen düşman karşısında mutlak üstünlük duygusudur. "Terörün" kimyası da budur.

Öte yanda Rusya'nın yüzü aşkın rehineyi öldürme pahasına kimyasal silah kullanarak eylemi bastırmayı seçmesi yüzyıllık tecrübeyle ilintilidir. Rus işgal geleneğinin güç kullanma, ezme yöntemiyle hegemonik pozisyonunu korumasını simgeler. Tiyatro binasına pompalanan gazın işaret ettiği gerçek "kimyasal terör"den başka bir şey değildi.

Özgürlüğün ve hakkın simyasına ermeden "Terörün kimyası"nı anlamak hele hele kimyasal terörü tanımak hiç mümkün değil. Tıpkı intihar eylemlerinin gerçekleştiği coğrafyada insanlık onurunun çoktan intihar etmiş olması gibi.


29 Ekim 2002
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED