T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K R O N İ K  M E D Y A
"Günün en dikkat çeken mitingi" ve gazeteler...

Hemen söyleyelim, başlığımızı, Milliyet'in (28 Ekim) birinci sayfa haberlerinden birinden türettik... Gazete, "meydanlar coştu" başlıklı haberinin birinci sayfa spotunda aynen şöyle diyor: "Partiler dün İstanbul'da gövde gösterisi yaptı. Ecevit ile Yılmaz Kartal meydanında arka arkaya kürsüye çıktı. Tayyip Erdoğan Zeytinburnu'ndaydı. Günün en dikkat çeken mitingini ise DEHAP gerçekleştirdi. Alibeyköy'deki DEHAP mitingine onbinlerce kişi katıldı...."

Haber içerde "DEHAP'tan gövde gösterisi" başlığıyla sürüyor. Mitingde bir konser veren Moğollar'ın solistinin arkasından çekilen ve meydanı gösteren bir fotoğraf, gerçekten de Pazar gününün en önemli mitinginin HADEP'inki olduğunu kanıtlamaya yetiyor.

Milliyet'ten Cumhuriyet'e geçince mesele daha iyi anlaşılıyor. "İstanbul'da alana sığmayan yaklaşık iki yüz bin partili, mitingi görsel şölene dönüştürdü... DEHAP'TAN GÖVDE GÖSTERİSİ" üst başlığı ve başlığıyla verilen haberden birkaç satır:

"DEHAP'ın Eyüp Veysel Karani Parkı'nda düzenlediği İstanbul Mitingi, son yılların en kitlesel gösterisine dönüştü. Miting nedeniyle sabah saatlerinden itibaren binlerce partili konvoylar oluşturarak alana gelmeye çalışırken, kilitlenen kent trafiği nedeniyle DEHAP'lılar çevre ilçelerden kilometrelerce yürüyerek katılım sağladılar."

Son olarak Radikal'in haberine göz attıktan sonra, günün "en dikkat çeken mitingi"ni epeyce dikkat çeken bir tavırla yansıtan gazetelere geçeceğiz... Radikal'in haberi, herhangi bir mitinge katılanların sayısını metre kare ölçüsünden kalkarak en doğru biçimde hesaplama konusunda haklı bir şöhreti olan Celal Başlangıç tarafından kaleme alınmış. Başlangıç, Cumhuriyet'ten bile yüksek bir rakam veriyor. Zaten gerek Radikal'deki gerek Cumhuriyet'teki fotoğraflar, gerçekten de "son yılların en kitlesel mitingi"yle karşı karşıya olduğumuzu apaçık gösteriyor.

İncelediğimiz haber açısından "günün en dikkat çeken gazetesi" Vatan... Bu gazetemiz, burnunun dibinde olan biten "günün en dikkat çeken mitingi"nin farkına varamamış. Bırakın "büyük"lüğünü, DEHAP'ın bir gün önce İstanbul'da bir miting düzenlediğini bile duyurmamış bu gazetemiz. Buna karşılık, 15 ya da 20 bin kişinin katıldığı söylenen (Vatan rakam vermiyor, fotoğrafaltında "Vatandaşlar alana sığmadı" diyor) ANAP mitingi birinci sayfa haberi. (Yeri gelmişken söyleyelim: Vatan gibi Sabah ve Hürriyet de, "miting pazarı" haberlerini ANAP'ın mitingini birinci sayfada öne çıkararak sunuyor.)

Hürriyet, "Yılmaz Kartal mitinginde moral buldu... 20 bin kişiye hitap etti" haberini birinci sayfadan, "İstanbul'da DEHAP sürprizi... 50 bini aşkın kişi katıldı" haberini yirminci sayfadan veriyor.

Sabah, birinci sayfadan "Meydanlarda güç gösterisi" başlığıyla toparlıyor mitingleri... Haberin fotoğrafı, Yılmaz'ın Kartal mitinginden... Birinci sayfa spotunda DEHAP'a ait olan "meydanlardaki en büyük güç gösterisi" vurgulanmıyor... İçerde, 22. ve 23. sayfalarda "İstanbul'da son Pazar" başlığı altında DEHAP'ın mitingi de ÖDP, İP, BBP gibi partilerin mitingleri gibi ayrıca ele alınıyor. Fakat nedense, mitingin (haberin) en önemli unsuru ne başlıkta ne de haberin içinde bir kez bile yer almıyor. Sabah, başlıkta "DEHAP'lıların güvercin uçurup, türkülerle coştuğunu" vurgulamış. Haberde mitingin "kitleselliğine, büyüklüğüne" ilişkin hiçbir bilgi yok. "DEHAP'ın İstanbul Eyüp'te düzenlediği miting..." hepsi bu. Buna karşılık mesela, aynı gün Mersin'de düzenlenen mitingle ilgili olarak "Miting alanına kurulan ses düzeninin, alanın hemen yanı başından geçen yüksek gerilim hattına bağlanan bir kabloyla sağlandığı" ayrıntısını "Mitingde 'kaçak'" arabaşlığının altında okumak mümkün. Sabah'ın fotoğraf tercihi de "dikkat çekiyor." Altında, "Moğollar konser verdi" satırları okunan fotoğrafta, Moğollar'ın solisti Cahit Berkay'ı cepheden çekilmiş olarak "yalnız başına" görüyoruz. Arkada balonlar ve bir kameraman. Hepsi bu. Biz, "politik kadraj ustalığı" diye işte buna deriz!

Nevzuhur "Anti-emperyalist, anti-IMF, anti-küreselleşmeci" iki gazetemizin tavırları da ilginç... Star, İstanbul'daki mitingten hiç söz etmiyor, buna karşılık öbür gazeteleri "atlatarak" İzmir mitingine atlayıveriyor: "DEHAP'lılar polisi taşladı... İzmir'de 'trafiği engelledikleri' gerekçesiyle durdurulan DEHAP konvoyundaki bazı kişiler polise taşla saldırdı. 5 polis yaralandı, bir ekip otosunun camları kırıldı."

Akşam da "kaçak elektrik" tarafından görmüş DEHAP mitinglerini... "MİTİNGE KAÇAK ELEKTRİK BASKINI... " başlığı, bu gazetemiz için Mersin mitingini bir anda İstan-bul mitinginden daha önemli hale getirivermiş. Dev İstanbul mitingi, Mersin mitingi haberinin bir yerinden "bu arada" kalıbının himmetiyle sunuluyor okurlara... (A.G.)

Basın 'yasaklı' mı değil mi?

Türkiye'de siyaset-hukuk ilişkisi gerçekten içinden çıkılmaz bir durum aldı. Bırakın öncesini şu son bir ay içinde önümüze gelen dosyalara bir bakın: Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) milletvekili adayların tespitinde temel aldığı kriterlerin yarattığı tartışma; Cumhuriyet Başsavcısı'nın AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın genel başkanlıktan vazgeçmemesi üzerine açtığı dava; ve nihayet ülke medyasını seçime bir hafta kala siyaset dışında durmaya mecbur eden yine YSK çıkışlı bir karar...

Seçimin bir hafta öncesinden itibaren basının elini kolunu bağlayan son kararın çok "keyfi" bir karar olduğu son iki gündür basında yer alan birkaç köşeyazısının ışığında artık epeyce ortaya çıktı. Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi'nin "yasak" kararını YSK'nın atıfta bulunduğu yasaların ilgili maddelerini tek tek gözden geçirerek ağır biçimde eleştirdiği bilgi verici yazısı bu faydalı yayınların ilkiydi. YSK'nin getirdiği yasakları Ekşi'nin yaptığı gibi herşeyden önce "teknik" olarak inceleyen ikinci girişim ise Orhan Erinç'in dünkü Cumhuriyet'te yer alan yazısı oldu. Erinç de tıpkı Ekşi gibi, "Yasak yasal mı?" başlıklı epeyce emek verilmiş yazısında "Gazete, dergi, ajans bülteni tanımları"nın yasağın dayandırılmaya çalışıldığı yasa kapsamında sayılmadığını söylüyordu. Bu şartlar altında Erinç'in önerisi (bir haftalık yasaklı sürenin iki günü şimdiden gitmiş olmasına rağmen) şöyleydi: "Yüksek Seçim Kurulu'nun 805 sayılı kararını gözden geçirmesini ya da yazılı iletişim organları konusunu açıklığa kavuşturmasını diliyoruz."

Yeri gelmişken, gazetelerin dünkü sayılarını gözden geçirirken bizim sadece Radikal'de karşılaştığımız Adnan Keskin imzalı bir haberi de kısaca aktaralım: Keskin'in verdiği bilgiye göre, YSK Başkanvekili Ahmet Hamdi Ünlü, yasağa ilişkin endişelerin "yersiz" olduğunu belirterek şu açıklamayı yapmış: "Kararımız açık. Burada yazılı basınla ilgili haber ve yoruma bir sınırlama yok. Gazeteler bugüne kadar olduğu gibi yine haberlerini, yorumlarını yayımlarlar. Bizim yasakları içeren kararımızda yazılı basın için iki yasak vardır. Bunlar da siyasi reklam ve anket yasağıdır. Yoksa basının haber, yorum, eleştiri yazamaması diye bir karar yoktur."

Görüyorsunuz, işler tahminimizden de öte karışık! Başbanvekili Ünlü doğru söylemesine doğru söylüyor ama ortada da YSK çıkışlı 805 sayılı kapı gibi bir karar var... Yazılı basın bu durumda ne yapsın; kararı mı (biliyorsunuz karar açık seçik olarak yazılı basını da yasak kapsamına sokuyor) uygulasın, yoksa Ünlü'nün izinden giderek kararını kendisi mi versin?

Yazılı basını da yasaklı kılan 805 sayılı kararın, bu birkaç haklı karşı çıkış dışında gazetelerce "makul" karşılandığını da (hayretle!) gözlemliyoruz. Dünkü gazeteleri şöyle bir tarayınca, bir ikisi dışında gazetelerin yazıişleri ve yazarlarının büyük ölçüde yasağa "saygılı" davrandıklarını tespit ettik. Basına getirilen yasağa karşı tavır alanlar şunlardı: Güngör Mengi (Vatan), Orhan Erinç (Cumhuriyet), Osman Ulugay (Milliyet), Şakir Süter (Akşam), Ekrem Kızıltaş (Milli Gazete), Abdülkadir Özkan (Milli Gazete), Fehmi Koru (Yeni Şafak), Mehmet Yavuz (Yeni Şafak) ve "yasak"tan doğrudan söz etmese de "Dikkat! Hasan Cemal intihar edebilir" başlıklı yazısıyla siyasetsiz kalan köşeyazarlarının geçireceği buhrandan söz eden Hürriyet'ten Serdar Turgut!

Görüyorsunuz, "Basına yasaklı seçim" (F. Koru) -birkaç imzayı atlamış bile olsak- ne kadar az sayıda köşeye malzeme olmuş.... Oysa hiçbir demokraside yeri olmayan bu önemli yasağın çok daha fazla sayıda köşeyazarını ayağa kaldırması gerekmez miydi? Şimdi de isterseniz kısaca gazetelerdeki haber-yasak ilişkisini gözden geçirelim:

YSK'nın getirdiği yasağa en saygılı seçim sayfasını Cumhuriyet yapmış. Gazetenin en geniş "miting" haberi (haklı olarak, çünkü 200 bin kişiden fazla insanın bir araya gelmesinden söz ediliyor) DEHAP'ın İstanbul mitingiyle ilgili. Sonra kapladıkları alan itibariyle birbirine yok yakın olan CHP'nin Yozgat, AKP'nin İstanbul mitingleri geliyor. YTP, ANAP, İP, TKP, DSP, MHP, ve DYP mitingleri de (burada biraz haksızlık var ama neyse...) eşite yakın uzunlukta haberlerle verilmiş.

Yasak-Haber ilişkisinde Cumhuriyet bir uçtaysa, diğer uçtaki gazete hiç şüphesiz Star gazetesi. Anlaşılan o ki, Star'ın yasak masak dinlediği yok! Gazete Genç Parti'ye tamı tamına üç tam sayfaya yakın yer ayırmış. Peki ya diğerleri mi? Diğerlerinin ise bir sayfayla idare etmelerine karar verilmiş. Besbelli ki gazetenin (ve partisinin) gönlünde "Yasaksız bir Türkiye" var!

Haa unutmadan; bu uçların dışında bir de "fırsatçı" olarak tanımlanabilecek gazeteler var. Bu gazetelerin (en iyi örneği hiç şüphesiz Milliyet) "Madem ki yasakla birlikte haberlerde tarafsızlık şart oldu, o zaman ben de epeydir unutulan derin konuları manşete taşırım" gayreti içinde oldukları gözleniyor. (Okumak isterseniz O'nun hikayesi de yan sütunda.)

Mahrum kalmayın: Doğan'dan Selçuk'a; Selçuk'tan Doğan'a

Asıl işimiz olmasa da, gözünüzden kaçabilecek kimi ilginç gelişmeleri size iletmeyi bir borç biliyoruz; herkes her gün bütün gazeteleri okumak zorunda değil.

24 Ekim tarihli Cumhuriyet'te, İlhan Selçuk'un sütununda, herhalde önümüzdeki günlerde çok tartışılacak olan bir mektup yer aldı. Selçuk'un sütununun tamamını kaplayan ve devam sayfasına taşan mektubu Aydın Doğan göndermişti. Mektup dışında sütunda yer alan yegâne ibare şuydu: "Sayın Aydın Doğan bu köşede 13 Ekim'de yayımlanan medyaya ilişkin köşe yazımıza bir açıklama yollamış; ilgisine teşekkür ediyor, mektubu olduğu gibi yayımlıyorum. Yarın Aydın Bey'in sorduğu soruları yanıtlamaya çalışacağım."

Dediğimiz gibi, bu önemli mektuplaşmadan mahrum kalmayın istedik; her iki mektubu özetlemeye çalışalım...

Aydın Doğan'ın en çok, Sabah grubunu satın almak için yaptığı teklife İlhan Selçuk'un karşı çıkmasına alındığı anlaşılıyor. Özellikle de "bunu yapmamasını tavsiye etmesine..."

Doğan, Selçuk'un, kendisinin verdiği teklifin "ruhunu ve aslını yansıtmadığı" kanısında. "Zira" deyip devam ediyor Aydın Doğan:

"Ben o teklifte altını çizerek iki güvence verdim: Birincisi, ben bu teklifi bir konsorsiyum adına yaptım. Doğan Grubu, kesinlikle Sabah Grubu'nun yüzde 20'sinden fazlasına doğrudan ve dolaylı yoldan sahip olmayacak. İkinci güvence ise şuydu: Gazetelerin ve televizyonun çalışanlarına kesinlikle editoryal bağımsızlık verilecek, ayrıca çalışanlar da güvence altına alınacak."

Doğan, Selçuk'un, "sektör adına kendisinden ateşkes ilan etmesini" istemesine de çok sinirlenmiş. "Kimlerle ateşkes yapacağım?" diye sorduktan sonra şu çarpıcı tespiti yapıyor: "Maalesef dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar kirlenmiş bir medya yok."

Biraz ilerde Doğan'ın kendi grubunu bu kirlilikten tenzih ettiğini anlıyoruz: "Bir tekelleşme kâbusu hepsinin gözlerini kör etmiş."

Selçuk'un cevabına geçmeden önce, Doğan'ın "teklif"te belirttiği iki "güvence"yle ilgili olarak dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyoruz: Hatırlayacaksınız, teklif ilk kez Akşam gazetesinde açıklandıktan sonra Ertuğrul Özkök, "Evet, var böyle bir teklif" mealinde bir yazı yazmış, tıpkı Doğan'ın Selçuk'u eleştirdiği gibi gibi o da Akşam'ı, "metnin iki önemli maddesine yer vermemekle" suçlamıştı. Aynı gün Hürriyet, haber sayfalarında "Teklifin tam metni"ni de yayımlamıştı.

Kronik Medya'da, Özkök'ün yazısını ele alırken, gazetedeki "tam metin"le Özkök'ün yazısı (daha doğrusu yazının birinci sayfadaki anonsu) arasında önemli bir fark olduğunu belirtmiştik: Özkök, Doğan'ın hissesinin yüzde 20'den fazla olmayacağı maddesine ilave olarak teklifte "istenirse ondan da vazgeçilebileceği" yönünde bir maddenin daha bulunduğunu belirtiyordu. Oysa Hürriyet'teki tam metinde hiç böyle bir şey yoktu. Mesele, Özkök'ün yazısının tümünü okuyunca anlaşılıyordu: "İstenirse vazgeçilebileceği", teklifin verildiği BDDK'ya "söylenmişti."

Fark etmişsinizdir: Aydın Doğan'ın İlhan Selçuk'a gönderdiği mektupta "İcabında Aydın Doğan'ın hiç hisse almayabileceği" vaadine ilişkin hiçbir şey yok. Doğan, böyle bir şeyin BDDK Başkanı'na "söylendiği" konusunda da hiçbir şey söylemiyor. Böylece "gerekirse yüzde 20'den de vazgaçebiliriz" maddesinin ya da sözünün aslında üzerinde durulacak bir nokta olmadığı anlaşılmış oluyor.

Gelelim İlhan Selçuk'un cevabına...

Selçuk, Aydın Doğan'ın Sabah'ı satın almasına bir kez daha ve kesin bir biçimde karşı çıkıyor. Şöyle diyor: "Bu süreçte 'Sabah' korunmalıdır; çünkü yerleşik bir kuruma dönüşmüştür; içinde çalışan binlerce gazeteci, Sabah batırılırsa boşluğa düşecektir."

İlhan Selçuk, Doğan'ın "Bunlar satın alma girişimleri değil, yardım ve destek girişimleri" sözleri için de şöyle diyor: "Ama kimseyi inandıramıyor... İşin özü de bu ya: İnandıramamak!.."

İlhan Selçuk'un son sözü, Doğan Grubu'nun Sabah'ı satın almak için girişimde bulunmaya devam edeceğini ima eder gibi. Selçuk, bu noktada "devlet kurumları"na da sesleniyor: "Devlet kurumları olaya ilişkin kararlar verirken durum fikir, basın, medya özgürlüklyeri açısından değerlendirilmelidir." (A.G.)

Bunun adı da 'fırsatçı' manşetçilik

  • YSK'nın 503 sayılı kararıyla yazılı basına da siyaset yasağı getirilince, gazeteler bir taraftan köşeyazarlarının "Oyum şunundur!" gibi yazılarını geri cevirmeye diğer taraftan da birinci sayfalarındaki siyasi tansiyonu düşürmeye koyuldu.

  • Olsun, gazetelerimiz "manşet" yokluğu çekmiyor ki... Bugüne kadar hiçbir zaman çekmedikleri gibi bu gidişle bundan böyle de böyle bir sorunları olmayacak. Evet, artık öyle manşetler bulmalı ki, seçim heyecanını aratmasın. 28 Ekim tarihli Milliyet işte bu arayışın iyi bir örneğini sunuyor okurlarına. Öyle bir manşet bulmuş ki, okurlarının seçimi meçimi akıllarına getirmeleri söz konusu bile olamaz.

  • Yani o derece "derin" bir manşet...

    Gazete "Yine aynı film" diyor. Spotu da olduğu gibi alalım: "Ermeni krizi Londra'da hortladı. Emperyal Savaş Müzesi'nde açılacak 'şiddet' konulu sergide, soykırım iddialarını içeren film gösterilecek." Gazetenin kullandığı şu arabaşlıklar da ilginç: "Şimdi de İngiltere çıktı"; "Bir kriz yaratabilir"; Düşünmeye itecekmiş".

  • Peki Milliyet'in bu manşeti atarkenki derdi ne olabilir? İngiltere'deki Emperyal Savaş Müzesi'nde "soykırım" ve "şiddet" konulu bir serginin açılmasının, bu çerçevede Nazi, Bosna, Ruanda, Kamboçya'da yaşanmış olan katliamların kaydedildiği filmlerin yanı sıra "Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili görüntüler"in de gösterilmesinin Milliyet açısından ne gibi mahzuru var? Milliyet gazetesi bu gelişme karşısında gürültü çıkaracağına "Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili görüntüler"in gerçek mi yoksa sahte mi olduğunu araştırıp eğer gerçekse kendine bu görüntüleri dert edinse daha iyi olmaz mı? Gazete ne istiyor yani? Söz konusu görüntüler var da gösterilmesin mi diyor, yoksa bu görüntülerin de "sözde" olduğunu mu iddia ediyor?

  • Basına getirilen seçim yasağından istifade iyi kotarılmış bir manşet doğrusu.... Girmek için can attığımız AB ülkelerinde bu tür filmlerle hemen her yerde karşılaşıldığını da mı hatırlamıyor gazete?

    'Yasak' dinleyenler:

    "Bu gelişmeden sonra 3 Kasım gerçekten de bir kader seçimi haline geldi. 'Avrupalı olmak, ya da olamamak...' 3 kasım'da işte buna karar vereceğiz. Lütfen hepimiz sandık başına gitmeden bin kere düşünelim." Tufan Türenç, Hürriyet, 28 Ekim


  • 29 Ekim 2002
    Salı
     
    YÖNETENLER: Kürşat Bumin
    Alper Görmüş


    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED