T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Atatürkçü terörü...

Bu başlığı, Orhan Bursalı'nın Cumhuriyet'teki yazısını okuduktan sonra atmaya karar verdim; sözüm kemalizmin sahih müntesiplerine değil, "Atatürk"ü referans almış görünen bazı kişi ve kuruluşlara...

Bursalı, Ahmet Altan'a İstanbul Üniversitesi'nde yapılan saldırıyı kınıyor.

"Örgütlü, kovalamacalı bir saldırıydı izlediğim" diyor, "Saldırılan, üzerine gelen şiddet dalgası karşısında doğal olarak şaşırıyor; bir yandan kaçmaya ve öte yandan da kolları ve elleriyle kafasını korumaya çalışıyor. (...) Kanal D 'amatör kamera' çekimlerini müthiş montajlamış; hız var, 'korkak' bir Ahmet Altan var, saldırganın vahşi eylemi var, aptal ve gerizekalılar için filmin üstelik üç kez üst üste tekrarı var. 'Etki' yaratıyor yayıncı..."

Ama saldırganlar yok.

Çünkü film montajlanmış.

Yani makaslanmış.

Yüreksiz Ahmet Altan kaçıyor, görünmeyen planda delikanlı protestocular kovalıyor.

Haber, neredeyse "ders olsun" mantığıyla verilmiş.

Belki de Kanal D Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, gıcık olduğu Ahmet Altan'dan intikamını bu şekilde aldığını düşünüyordur; olur a...

Bursalı değinmiyor ama, olayın bir de "hazırlık" boyutu var.

Saldırganlar, "Fransız Ahmet" diye bağırmışlar.

Bu sloganı, biliyorsunuz, Mehmet Yakup Yılmaz'ın yönettiği Milliyet gazetesi kamuoyuna hediye etmişti.

"Allahsız Altan"ın yaratıcısını bilmiyorum.

Bu da varlığını muhtemelen bir başka yayın organına borçludur.

Ne farkeder...

Sonuçta, bir yazar, davetli olduğu üniversitede saldırıya uğruyor ve "şiddet" konusunda hassas olması gereken yayın kuruluşu, saldırganların kimliğiyle ilgili en ufak bir rahatsızlığı dile getirmiyor.

Tuhaf...

Altan'ın saldırıya uğramasına yol açan süreç, Ömer Çelik'in de altını çizdiği gibi, birden çok şeyi ortaya çıkardı:

Birincisi, bu ülkede medyanın nasıl bir "şiddet enstrümanı" haline geldiği, getirildiği...

İkincisi medyadan atılan bir iftiranın, bir yazarın hayatını nasıl kararttığı...

Fakat, asıl, "Atatürkçü terörü"nden sözetmek istiyordum.

Cumhuriyet yazarından istihbar ettiğime göre, ertesi gün gazetelerde "Atatürkçü Düşünce Kulüpleri Federasyonu"na ait olduğu belirtilen açıklamada, "Eylemin (saldırının) tüm ikinci cumhuriyetçilere ders olması" isteniyormuş.

Bu da tuhaf...

Davetli olarak gelmiş bir insana yapılan saldırı, "Atatürk" ve "düşünce" kavramlarıyla ilişkilendirilebiliyor.

Bursalı da rahatsız olmuş bundan.

Bu davranışların toplumda "Atatürk düşmanlığını körüklediğini" belirtiyor.

Bir de önerisi var:

"Milletvekilleri, dernek veya kurumlarda Atatürk ve Mustafa Kemal adının kullanılmasını yasaklayan bir yasa çıkarabilirler: Böylece Mustafa Kemal'in ölümünden bugüne, onun adına yapılan kepazeliklerin önüne geçilmiş olur..."

Bursalı haklı...

Ama bu konuda yeni bir yasaya gerek var mı?

Sanmıyorum.

5816 sayılı "Atatürk'ü Koruma Kanunu", istenirse pekala Atatürk istismarcıları ve Mustafa Kemal ismiyle "şiddeti" özdeşleştirenler için de kullanılabilir.

Tabii istenirse...


29 Ekim 2002
Salı
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED