|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Artık bu sohbeti yazmak zorundayım" demiş Fatih Çekirge; yazısının başlığındaki 'zorundayım' sözcüğüne bilgisayar programım duyarlı. Bir yazar, içinden geldiği için yazabilir, ilginç bulduğu için de; ama "Bunu yazmak zorundayım" pek 'yazarca' bir cümle değil... Yazmak zorunda olduğu 'sohbet' üç kişi arasında geçiyor. Öyle bir 'üç kişi' ki bu, sohbeti yazmak zorunda olan yazar adlarını veremiyor; ama özelliklerini kayda geçiriyor: "Bu üç isim de devletin ve milletin güvenliğiyle birinci dereceden ilgilidir." Bundan sonrası biraz karışık. Kendi dışındaki 'üç kişi' arasında geçtiğini bildirdiği sohbeti aktarırken, bizi hiç hazırlamadan, birdenbire kendisi devreye giriveriyor Fatih Çekirge... Kendisi 'devletin ve milletin güvenliğiyle ilgili' olduğunu öğrendiğimiz o 'üç kişi'den biri midir; değilse, o sıfatlara sahip diğerlerinin yanına 'dördüncü biri' olarak mı katılmıştır? Bunu bilemiyoruz. Yazarın, "Aynı zamanda dostum" diye tanıttığı, 'devletin güvenliğiyle doğrudan ilgili kişi'ye şu soruyu yönelttiğini öğreniyoruz: "AKP tek başına iktidara gelir, Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı söz konusu olursa bu nasıl bir sonuç yaratır?" "Artık yazmak zorundayım" dediği cevap şu: "Ortada çok ciddi bir güven sorunu var. Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının faaliyetleri, niyetleri ve hedefleri bizce sabittir. Bu yüzden, kendisinin başbakanlığını nasıl kabul edebiliriz?" Yazar sohbeti böyle bağlıyor. Sohbeti bizlerle paylaşmasını 'zorlayan' bir durum yok ortada. Çünkü, bu seçimde milletvekili adaylığı engellenen Tayyip Erdoğan'ın başbakan olması mümkün değil; dolayısıyla "Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığını nasıl kabullenebilirim?" cevabı havada kalıyor... Fatih Çekirge'nin bu sohbeti yazmak 'zorunda olduğu' gün (25 Ekim), yönettiği star gazetesinde 'ilginç' bir manşet haber yayımlandı. Haberde, "Ankara şimdi, Çankaya Köşkü'nde yapılan mesaj yüklü sohbete kilitlendi" deniliyor, fakat Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile birkaç yakın arkadaşı arasında geçtiğini öğrendiğimiz 'sohbeti', daha önce ve haber çıktıktan sonra bir başka yerde görmediğimize göre, Ankara'da kimseler bilmiyor... Bilinmiyor, ama gazetenin iddiasına göre, "Ankara'yı kilitiliyor" bu sohbet... Gazetenin Cumhurbaşkanı Sezer'in ağzına yakıştırdığı sözler şu: "Rejimle çatışan bir partinin iktidara gelmesinden endişe duyuyorum." Bu sözler, kast edilenin AKP olduğu özellikle belirtilmese, bana dünya sistemiyle çatıştığını alenen ilân eden son zamanların yükselen yıldızı olan başka bir partiyi hatırlatabilirdi... Ancak, haberi veren gazete ile o partinin akrabalığı benzerliği imkânsız kılıyor... Buna karşılık, Cumhurbaşkanı Sezer'e yakıştırılan cümle, aynı günlerde, kendisiyle konuşan bir gazeteciye, "Ekonomik krizi çözemezsek şeriat gelir" diyen Kemal Derviş'i aklıma getirdi. Neşe Düzel'in bir sorusuna şu cevabı vermişti Derviş: "Türkiye'de bazı siyasi partiler, bazı siyasiler demokrasiyi seçim kazanıp veya seçimle bir güç elde edip kendi yandaşlarını devletin kilit noktalarına taşıma ve devleti ele geçirme aracı olarak görüyor. Bu demokrasi değildir. Şimdi sivil kurumlar kendi başına bunu önleyemiyorsa, işte o zaman geçmişte olduğu gibi TSK'nın güçlü bir şekilde temsil edildiği MGK, Cumhurbaşkanlığı gibi anayasal görevleri olan bazı kurumlar bu duruma müdahale etmiştir. TSK'nın, hiçbir zaman durup dururken, ortada hiçbir sorun, çözümsüzlük, bir anayasa ihlâli yokken demokrasiyi zedeleyecek bir tutumunu ben şahsen hatırlamıyorum." (Radikal, 21 Ekim). Mülâkatı yapan Neşe Düzel şaşırmış bu sözlere ve araya girip "Darbeler Anayasa'yı ihlâl etmek değil midir zaten?" diye sormuş. Bu soruya Derviş'ten gelen cevabı da okuyunuz: "Keşke Alman ordusu 1933'te Hitler başbakan olduğu zaman Hitler'e karşı darbe yapsaydı. O kadar açık söyleyeyim. Belki kırk milyon insan ölmezdi." Nasıl buldunuz? Son bir hafta içerisinde gazetelerde okuduğum ve nedense sanki aralarında 'irtibat' varmış gibi gelen bir dizi haber, mülâkat ve yorum arasında, durduk yerde Hitler'den söz eden bir başka yazıya daha dikkatinizi çekmek isterim. Bu son yazının sahibi, Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi. O da, Fatih Çekirge'nin "Artık bu sohbeti yazmak zorundayım" üslubuyla girmiş "Anlayana sivrisinek..." başlıklı yazısına: "Mersin Üniversitesi Alman Kültürü ve Tarihi hocası Prof. Dr. Vural Ülkü'nün bir makalesi bu sırada elden ele dolaşıyor." Hürriyet başyazarı makaleyi okurları için özetliyor. Üslup Çekirge'yi andırsa bile, Ekşi'nin yazısı Derviş'le ortak bir kahramana sahip: Hitler... Bir yerinde "Kamuoyu Nazilerin iktidarını normal karşılayacak biçimde hazırlanmıştı" dedikten sonra 'yaygın inanç' şöyle özetleniyor: "Madem demokrasi var, seçmen iradesine saygı göstermek gerekir. Bir kere de bu partiye şans verelim. Hem bu ülkede yasalar var, kurumlar var, hele hele ordu var. Hem zaten üç ay içinde bunlar da başarısız olur ve çekilirler. O zaman yeni seçimlere gidilir. Halk da bunları görmüş olur ve bu iş biter." Makalenin gerisini Oktay Ekşi tamamlıyor: "Makalenin gerisini biz tamamlayalım... Hitler faşizmi... İkinci Dünya Savaşı... Ve sadece Almanların verdiği 3.5 milyon ölü, 8.5 milyon yaralı." (Hürriyet, 26 Ekim). Esin kaynağını görmek isterdim doğrusu...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |