T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yasaklar dolayısıyla "havadan sudan" konular...

Hangi kanalda karşılaştım şimdi net olarak hatırlayamıyorum; ama yabancı bir kanaldı. Program konuklarının seçimi gerçekten ilginçti. Üç sağcı ve iki solcu şahsiyet bir araya getirilmişti. Avrupa Birliği'ne girmeye çabalayan bir ülkenin 5 küçük partisinin önde gelenleriydi. Ben ekranın başına geçtiğimde program sahibinin ortaya attığı bir "özgürlük sorunu" tartışılıyordu. Bakalım konuklar bu meseleye nasıl yaklaşacaklardı. Programına arada bir göz attığım gazeteci bu akşam bayağı açık seçik sorular yöneltiyor, konuşmacıların "kıvırtmaları"na fırsat vermeyerek net cevaplar peşinde koşuyordu. Bu 5 konuşmacının vatandaşı olduğu ülke aynen Türkiye gibi "soğuk savaş"ı bütün soğukluğuyla yaşamış ve dolayısıyla "komünizm" sözcüğünü telaffuz etmek bile bu ülkede çok ağır biçimde cezalandırılmıştı. Şimdi artık bu dönem arkada kaldığından ülkenin bu sözcüğü adında taşıyan tek partisinin ileri gelenini televizyon ekranında bile rahatça izleyebiliyorduk. (Hatta söz konusu ülkenin son dönemde yıldızı parlayan bir siyasetçisi "komünistler"e tanınan bu hakkı demokrasinin bir göstergesi olarak sunmuştu.) Bakalım, on yıllarca ağızlarına (ve üzerlerine) kilit vurulan"komünistler" özgürlük meselesine bugün nasıl bakıyorlardı? Bütün dikkatimi toplayarak "komünist"i dinlemeye koyuldum. Ah o seksenli yılların sonuna kadar dünyanın sadece politik ve ekonomik değil, entellektüel hayatını da birinci dereceden etkileyen komünizm!.. Doğruları ve yanlışlarıyla, içinde taşıdığı onlarca farklı teori ve pratikle sadece "sosyalist ülkeler"i değil, İtalya'sından Fransa'sına Batı'da üzerine onbinlerce kitap yazılan komünizm!.. Programın bu sıfatı açıkça benimsemiş tek konuğu bakalım bu özgürlük meselesine nasıl yaklaşacaktı? Benim dileğim, konuk "komünist"in, ülkesinin, yüzlerce komünisti yıllar ve yıllarca "dam" altında esir tutan, yüzlercesine hayatı zindan eden "adil olmayan düzen"ine karşı bir özgürlük destanı yazmasıydı. Bu öyle bir "destan" olmalıydı ki, bırakın bir dönemin"sosyalist ülkeler"inin otokrat yöneticilerini, 70'li yıllarda yıldızları parlayan "Avrupa Komünizmi"nin önde gelenlerinin hayal güçlerini bile çoook gerilerde bırakmalıydı. Arkada bıraktığımız hiç değilse on yıl içinde dünya değişmiş ve çok şükür ki "özgürlük" yine tartışmaların merkezine oturduğuna göre, eskilerin çektiği acılara az da olsa deva olacak, yenilerin ufuklarını açacak şöyle dört dörtlük bir özgürlük destanı... Programın konuk "komünist"i böyle konuşmalıydı; hiç değilse ülkesinin 13 yıl bir hiç uğruna en güzel yıllarını hapishanede geçirmiş en büyük şairlerinden birisinin aziz hatırasının yüzü suyu hürmetine... Hadi bakalım işte fırsat, işte senin "sözün" de nihayet ortada...

Bu kadar olur, ama bu kadar olur... Yahu yapmayın bu mu komünizm? Hiç değilse bir yüzyıl Avrupa'yı hür ve eşit kılmak için yeri yerinden oynatan komünizm bundan mı ibaret? Komünizm ne oldu nasıl oldu da, konuşmacının ülkesinde şunun şurasında şu kadarcık mazisi bulunan bir otoriter ideolojinin bu kadar kolaylıkla esiri olabildi? İsterseniz sözünü ettiğim şu "özgürlük sorunu" hakkında da birkaç ipucu vereyim ki mesele dahaiyi anlaşılsın: Bu "özgürlük sorunu", programa katılan konuşmacıların ülkesindeki en büyük tartışma konularından birisi. Bu sorunu aslında bir "vestimanter sorun", yani "giyime ilişkin sorun" olarak tanımlayabiliriz. "Medeni ülkeler" açısından tabii ki çok ilkel, çoook gerilerde kalmış bir sorun. Belki inanmayacaksınız, size anlaşılmaz gelecek ama konuşmacıların ülkesinde devletin "kıyafet kontrolü" gibi bir ödevi bile var! Kim nasıl giyiniyor, başını örtüyor mu gibi mevzular işi gücü kalmamış devletin temel görevleri arasında sayılıyor. İşte konuk "komünist"e yöneltilen soru, "eğer iktidara gelirlerse" (Allah yazdıysa bozsun!) bu sorunu nasıl halledecekleri yönündeydi.

"Komünist" bu açık ve seçik soruyu nasıl cevapladı biliyor musunuz? Biraz vülger kaçacak ama tamı tamına "kıvırtarak"! Öyle şeyler anlatıyorduki, şöyle esaslı bir "samimiyet testi" icat edilmiş olsa daha ilk raunta nakavattı. Komünist bir rejimde "Herkes istediğini giymekte özgür"müş ama asıl mesele din ve devlet ilişkisini radikal bir biçimde ayırmakmış. Bu mesele halledildikten sonra herkesin canının çektiğini giymesinde bir mahzur yokmuş... Yani öyle bir "proje" ki, "Ortadan din kalkarsa din-devlet ilişkisi sorunu diye bir şey kalmaz!" (Laf arasında; madem ki birisi kalkacak o zaman "devlet" ortadan kalksın!) gibisinden radikal bir çözüm öneriyor! Ne acı, ne büyük bir hayal kırıklığı... On yıllarca kendilerinden esirgenen asıl şey "özgürlük"ken "komünistler"in akıllarına gelen ilk öneri özgürlüklerin inkârı mı olmalı? Bravo doğrusu.

Programın ikinci "solcu" konuğu da doğrusu çok ilginç açıklamalarda bulundu. "Aşk"tı "meşk"ti derken ülkesinde pek çok aydının ilgisini çeken bir partinin yetkilisinin aklına da, gele gele "Kamusal alanda hizmet alan ve hizmet veren" ayrımı geldi. Hayret, bu solcu partilinin vokabülerinde de "özgürlük" yok! (Oysa galiba adında var!) Şöyleydi böyleydi diye anlatıyor ama belli ki ülkesindeki rejimin "öznitelikleri"ni henüz ciddi olarak gözden geçirmediği için "birileri iki geri" yerinde sayıyor. Açık ve seçik bir soruya verdiği cevaplar öyle dolambaçlıydı ki, bizim dışımızdaki bir ülkeye ilişkin olmasına rağmen sonunda ben bile dayanamadım ve şöyle mırıldandım: "Yahu yapmayın siz solcusunuz, 'özgürlük' meselesinde yanınızda oturan liberal sağcıdan da geriye düşülür mü?"

İşte böyle... Yüksek Seçim Kurulu'nun koyduğu yasaklara riayet etmek mecburiyetinde olduğumuzdan ben de size bir yabancı televizyon kanalında şahit olduğum bir tartışmayı aktarmış oldum...


30 Ekim 2002
Çarşamba
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED