T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
3 Kasım denkleminde Demokrasisiz Cumhuriyet

Cumhuriyet'in bir kuruluş yıldönümü daha resmi ve yaratıcılıktan uzak abartılı törenlerin gölgesi altında geçti. İnsanlara bu günün önemini hatırlatmak için, kuruluş yıllarının havasını estirmekten başka sembol kullanılamazmış gibi Cumhuriyet, bir kez daha "vatanı düşmandan kurtarmak" esprisinin sınırlarına hapsedildi. Sadece ayakta kalmakla, düşmanı topraklarından kovmakla övünen; buna karşılık idealleri, hayalleri ve gelecek umudunu dışlayan anlayış yine hükmünü icra etti. Kurtulmuş olmanın verdiği mutluluk ve doygunluk ile başka herhangi bir hedefi önemsememe hali, bu kez de apaçık ortaya konuldu. Hatta, alttan alta gelişme ve yüksek hedeflere yönelme halinde yeniden bir kurtuluş tehlikesi ile karşılaşma korkusu hissettirilerek...

Oysa, dünya Cumhuriyeti kurduğumuz yılların dünyası değil. Ezeli düşmanlıklar, ebedi hesaplar belki hala dipdiri ayakta ama bunları gerçekleştirme ve bunlardan korunma yöntemleri o günden beri birkaç defa değişti.

Korkanların ayakta kalabileceği bir dünyada yaşamıyoruz artık. Hele hele toplum adına düşünüp karar verenlerin, kendilerini devlet yerine koyanların, endişelerini milyonlarca insanın endişesi gibi ulusal politikaya dönüştürenlerin dünyasında hiç değil...

Elbette dünyada böyle düşünen, böyle davranan, böyle yaşayan ülkeler de var ama onlar; bizim de bir zamanlar, "tek parti" parantezinde geçirdiğimiz yılların esaretinden farklı bir halde değiller. İnsanlarına yaşattıkları despotluk ve karanlığı dünyaya kafa tutmak sloganıyla meşrulaştırmaya çalıştıkça batıyorlar, battıkça da despotlaşıyorlar.

Peki, Cumhuriyet'in mirasıyla övünüp şişinmekten başka bir siyasi varlık gösteremeyen Türkiye insanları nereye gidiyor?

Bütün evrensel yaşam standardı göstergelerinde en gerilere demir atanlar, en az kazananlar, en çok işsizi olanlar, en çok bebeği ölenler liginde yaşamaktan memnun muyuz? En çok düşünce suçlusuna, en çok siyasi yasaklıya sahip olanlar ülkesi olmaktan hoşnut muyuz? Cumhuriyet'in sembolleri bizi ilelebet mutlu etmeye yetecek mi? Fakir, umutsuz, haksız, hukuksuz olarak bu dünyada varlığımızı sürdürebilecek miyiz?

Gerçek ortada. Ne kadar kendini kandırırsa kandırsın, bir ülkenin fakirlikle ve hukuksuzlukla yani demokrasisizlikle varlığını ve bütünlüğünü sürdürebilmesi artık mümkün değildir. 21.yüzyılın dünyasında varolabilmek ancak büyümekle, özgürleşmekle, gelişmekle sağlanabilir.

Bir Cumhuriyet, her görüşten, her ideolojiden, her bakış açısından insanlarına özgürce bir arada eşit muamele yapabildiği ölçüde rahat ve huzur bulabilir. Öcüleri ve korkuları milli politika haline getiren bir ülke ise, giderek kendi yarattığı hayaletlerin esiri olmaya başlar.

Türkiye artık böyle bir ülke olmasın. Korkacaksak, hep beraber nedenini bilerek korkalım. Sevineceksek de, hep birlikte heyecanını duyarak sevinelim. Ne bir başkasının korkusu 70 milyonu esir alsın ne de bir zümreyi sevindiren şeye hepimiz birden alkış tutmak zorunda kalalım.

Endişeye mahal yok. Cumhuriyet, bu ülke insanlarına doğruyla yanlışı ayırt edebilme melekesini kazandırmıştır. Bu nedenle, demokrasiye giden yolda özgürce yürüyenlere karışmak artık gereksizdir.

Hukuk da özgürleşsin artık, sandık da. Cumhuriyet'in 79. yılı son yasaklı seçim yılı olsun, 3 kasım da son yasaklı seçim. Yasaksız Türkiye'nin temeli de Pazar günü sandıktan çıkana saygı duymakla atılsın.

Bu ülke, bir daha kendine "Demokrasisi eksik olan Cumhuriyet'e ne denir?" diye sorup acı acı tebessüm etmesin...


30 Ekim 2002
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED