T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Aday listelerine ilişkin bazı tespitler

Siyasi parti yönetimlerinin hazırlayıp Yüksek Seçim Kurulu'na teslim ettikleri milletvekili aday listeleri sonunda açıklandı. Bırakın listelerin kompozisyonunu, Sayısal Loto sonucununun açıklanmasını andıran bu işlemin kendisi bile tek başına Türk siyasi hayatının zayıflığının ve tuhaflığının delilidir. Siyasi partilerin olması gerektiği gibi işlediği bir demokraside böyle tuhaflıklar olur mu? Son güne kadar kimin nerede, kaçıncı sırada aday gösterileceği ya da gösterilmeyeceği en başta seçmenler tarafından bilinmiyor. Toplumsal hayatın her alanında (iş dünyası, sendikal hayat, kültür, medya vs.) karşımıza çıkan oligarşik yapılanma en başta siyasi partilerimizin özniteliğini oluşturduğundan, milletvekili adaylarına ve tabii seçmenlere düşen tek rol, piyangonun sonucunu beklemekten ibaret! Ve de sonra tabii ki bir tarafta büyük ikramiyeler ve ona eşlik eden sevinç gösterileri, diğer yanda "amorti" ya da daha kötüsü "boş"la idare etmek zorunda kalanların isyanları oynaması. Dünyada kimin hangi partiden, nereden aday olacağının böyle "büyük gün"e bırakıldığı başka bir demokrasi var mı? Oralarda yaşamasak da pekâla biliyoruz; herhangi bir siyasi partiden kimin nereden aday olacağı, adaylığa niyetli olanların kendi seçim bölgelerinde ara vermeden çok uzun süre sürdürdükleri siyasi çalışmalar sonucunda zaten kendiliğinden ortada değil midir? Her siyasi parti Meclis'e taşıyacağı kadroyu zaten uzun yıllar içinde tabii olarak belirlediği için, Sayısal Loto cambazlıklarına da tabii ki hiç mi hiç yer yoktur. Ne "paraşüt"le inenler söz konusudur, ne de parti yönetimlerinin gönlünü hoş tutanların liste başlarını tutmaları.

Yeri gelmişken, bu çerçevede özellikle son günlerde hakkında çok laf edilen "Partilerde lider hakimiyeti" meselesine de değinelim: Açıklamaların çoğundan anlaşılıyor ki, milletvekili adayı listelerinin hazırlanmasında ortaya çıkan problemin tek sorumlusu olarak "liderler" gösterilmektedir. Ben hiç de bu fikirde değilim. Sayısal Loto meselesinin gülünçlüğü "liderler"in kaprislerini, "paşa gönülleri"ni çok aşan bir biçimde bizzat siyasi partilerimizin yapısından kaynaklanmaktadır. Yani özetle "Böyle partiye, böyle lider!" gibi bir durum... Buna bağlı olarak "Milletvekillerinin belirlenmesinde sözü seçmene bırakmak" ya da "Son sözü dilediği milletvekili adayını işaretlemeye hakkı olan seçmene terketmek" gibi çözüm önerilerinin de bir anlamı yok. Bir siyasi parti adaylarını son anda seçmenin seçimine tâbi kılmadan tabii ki belirleyebilir. (Bakın demokrasilerdeki işleyişe, belirlemiyor mu?) Madem ki seçimlerde birbiriyle yarışanlar tek tek kişiler değil, siyasi parti programlarıdır, niçin belirlemesin? Mühim olan adaylarını belirleyen partinin nasıl bir parti olduğudur.

Buraya kadar dinlediğiniz genellemelerden sonra biraz da açıklanan listelere göz atalım: Listelerde beni en çok sevindiren gelişme, son anda Mehmet Ali Bayar'ın iki arkadaşı ile birlikte DYP'den aday gösterilmesi oldu. Bu tablo karşısında nasıl sevinilmez? ("Ben size dememiş miydim?" diyecektim ama demeyeceğim!) Birkaç aydır kalem sahibi dostlarının himmetiyle ülkede "makul çoğunluk"u arayan Bayar, sonunda Çiller'in "irrasyonel azınlık"ına teslim oldu! Bana sorarsanız, çok da iyi oldu... Çok iyi yetişmiş, çok açık fikirli bir sağcı olduğu pekçok "köşe"den Allah'ın her günü kafamıza kazınmaya çalışılan bir eski diplomatın sonunda varıp varabileceği yerin ne olduğunu böylece görmüş olduk, Allah mesut etsin... Sanırım artık bundan böyle günlerini "Merkez de Merkez!" diye boşa çırpınmak yerine yeni genel başkanından bol bol "Faili meçhul" hikayeleri dinleyerek geçirir! Yani bu kadar olur; sen kalk 28 Şubat rüzgârı altında DYP'den ayrılıp bir parti kur, sonra da epeyce düşünüp taşındıktan sonra bu partiyi gidip DYP'ye aşıla! Ve bunun adı da "çağdaş siyaset" olsun...

CHP'nin teslim ettiği listeye gelecek olursak, sonucun böyle olacağını önceden kestirmiş olsak da, insan yine de gülümsemeden edemiyor. Ertuğrul Günay gibi yıllardır sosyal demokrasi üzerine kafa yoran bir siyasetçi hepten liste dışı, ama Yaşar Nuri Öztürk gibi siyasette sağ-sol cepheleşmesini "gaflet" olarak niteleyen (uydurmuyorum, HaberTürk'de kulaklarımla duydum) tamamen siyaset dışı bir aday liste başı! Göreceğiz bakalım, önümüzdeki dönemde CHP'de Baykal'ın mı yoksa "Çıplak Uyarıcı"nın narsisizmi mi galip gelecek? Günay, geçen gün çok yerinde bir tespit yapıyordu. "Parti yönetimleri devşirmelerle işi yürütmek istiyor" derken yerden göğe kadar haklıydı. Düşünün, kendisini sosyal demokrat olarak gören bir siyasi partide siyaseti, siyasette en tabii cepheleşme olan sağ-sol ayrımını ciddiye alan çalışkan bir siyasetçi "out", pekçok konu gibi siyaseti de tamamen "ben merkezci" olarak anlayan ve sağ-sol ayrımını "gaflet" olarak niteleyen birisi "in" ki ne kadar "in"! Onlar da mesut olsunlar....

Yazıyı noktalamadan AKP'nin aday tesbitinde kullandığı şaşırtıcı bir yönteme de değinelim. Bana söylendiğine göre, AKP yönetimi milletvekili aday adaylarını "mülakat"a çağırmış! Şaka değil, basbayağı "mülakat". Üç beş kişiden oluşan bir jüri önüne çıkıyor ve "kim" olduğunuzu, eğer milletvekili olursanız neler yapmak istediğinizi anlatıyorsunuz... Artık şansınıza; ilk soru "ekonomi"den mi gelir, "dış politika" yoksa "kültür-sanat"dan mı orası meçhul. Ben bu "mülakat" faslına yaşayan bir arkadaşıma "sözlü sınav"dan önce az takılmadım. Ona özetle şöyle dedim: "Senin "kültür-sanat"da şansın haddinden fazla yüksek ama ya soruların çoğunluğu "ekonomi"den oluşuyorsa!" Siz söyleyin, bir partinin "mülakat"la aday seçtiği nerede görülmüştür? Hiç şüphesiz AKP'nın adayları hakkında söylenecek başka şeyler de var. Bu konuya önümüzdeki günlerde mutlaka döneriz. Ancak bugün için bu çerçevede tek bir soruyla yetineceğim: ANAP'tan transfer edilen Murat Başesgioğlu'nun liste başı olmasınının gerekçesini biri bana anlatsın lütfen! Eski ANAP'lı ya da daha da eskiden MHP'li olmasından mı? Milliyetçi sağcı olmasından mı? Eski İçişleri Bakanı olmasından mı? Eski İçişleri Bakanı olarak Milli Güvenlik Kurulu'nun nasıl işlediğine vakıf olmasından mı? Yoksa epeydir (ama epeydir) milletin adını bile hatırlamamasından mı?

İşte böyle, eğer hoşunuza gittiyse bu ve benzer konuları önümüzdeki günlerde de gözden geçirmeye devam ederiz...


16 Eylül 2002
Pazartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED