T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R
Hayatın kıyısına düşen

İlk romanıyla ses getiren Naci Bostancı altı yıl aradan sonra "Hayatın Kıyısına Düşen"le okuyucuların karşısında.

1996 yılında "Işığın Gölgesi" isimli romanı Ötüken yayınevince yayınlanan Naci Bostancı, altı yıl aradan sonra bu defa "Hayatın Kıyısına Düşen" romanıyla okuyucuların karşısında. Işığın Gölgesi 12 Eylül döneminde aranan bir kişinin iç sesi üzerine kurulu bir romandı; politik safların oluşumunu, ideolojilerin kişisel hikayelerdeki sürecini kahramanın kişiliğinde takip etmek mümkündü. Hepsinin ötesinde romana mührünü vuran, kimi yerlerde tekrarlandığı gibi "İnsani olan hiçbir şeyin yine insana yabancı olmaması"ydı.

Hayatın Kıyısına Düşen romanı da 12 Eylül ekseninde bir konuya sahip. Bu defa seksenli yıllar kahramanlarının hikayeleri çevresinde dile getiriliyor. Yaşadıkları travma yüzünden ideolojik inançları sarsılmış, her biri kendi hayatına gömülmüş, politik beraberlik kadar geçmişteki bir "eylem" ortaklığının da arkadaş kıldığı üç ülkücü, yer altı ilişkilere bulaşmış olanın planı ile biraraya gelirler. Aralarına bir eski solcu daha katılır. Bürokrat, ümidini yitirmiş bir şair, bir mafya ve reklamcılıkla uğraşan bir solcu... Her birinin hayatı, hatıraları kadar ümitleri, hayal kırıklıkları, içlerinde taşıdıkları yaralarıyla bir yerde kesişir.

Bir kuşağın romanı

Nihai söz ise, kitabın sonundaki bölümde yıllar sonra bir hapishanenin duvarları arkasında hikayeyi bağlayan yazara aittir. "Bu ülkücüler ya da solcular olsun, bunlar başarıdan çok yenilgiye teşne gibiler. Onurlu mağlup duyarlılığı zafer kazanmaktan çok daha fazla çekici geliyor onlara. Bunda arabesk bir yan var elbette. Nasıl o şarkılarda kahramanımız aşktan ters yüz edilmiş birisi olur, duygularının hüznü üzerinden yürekleri büyülemeye çalışırsa, bu arkadaşlar da hasımlarının utanç dolu zaferleri karşısında hala ayakta tuttukları gurur ve onurlarıyla büyümeye çalışıyorlar. Gerçekte zaferin maddiliği karşısında yenilgi daha ruhani bir hava taşır. Zafer üzerine söylenecek pek bir şey yoktur, ama yenilgi kendisine ilişkin müthiş bir söz dağarının önünün açar. Zaferin taraftarlarına vaat ettiği iktidardan pay iken, yenilginin taraftarlarına seslenişi onların insan yanlarınadır; mahrem dünyamızda maddi kazançlar bizim insaniliğimizi gölgelerken, yapılacak fedakarlıklar, katlanılacak çile ve zulümler bize onurlu bir varoluş sunar..."

12 Eylülde yaşananlar ve sonrası genç kuşakların zihninde şematik anlatımlar olarak varoluyor. Hayatın Kıyısına Düşen ise, hiçbir yaşanmışlığın şematik bir söyleme sığmayacağını dile getiriyor.
Hayatın Kıyısına Düşen, M. Naci Bostancı,
Alternatif Yayınları, Ankara 2002 352 sayfa.

 
Altyazı'dan Dijital Sinema dosyası
Portre Muhammed İkbal (1873-1938)
1873 de Pakistan'ın Pencap eyaletine bağlı Seyalkat kentinde doğan Muhammed İkbal şair, filozof ve islam düşünürüdür. Lahor'da felsefe ve İngilizce öğretmenliği eğitimi alan İkbal, bu devrede şiir yazmaya başlar. Londra'daki Chambrich Üniversitesi Felsefe ve İktisat bölümünden üstün bir derece ile mezun olur. Londra'da üç sene Arap Dili ve Edebiyâtı Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yaptığı süre içinde hukuk okuyan İkbal, savcılık diplomasını aldıktan sonra Almanya'ya giderek Münih Üniversitesi'nde felsefe dalında doktora yapar. 1930'da Pakistan devletinin kuruluşu konusunda kendisine has görüşüyle insanların huzuruna çıkan İkbal, Hindistan'ın bölünmesinin din, ırk ve dil esasına göre taksimini öngörüyordu. O zaman bu görüşünü daha sonra Pakistan devlet başkanı olacak olan Muhammed Ali Cinnah'a anlatırken, şiir ve konuşmalarında bu düşüncesine oldukça fazla yer vermiştir. 1938 yılında vefat eden İkbal, çağın mevlanası olarak anılmaktadır.
16 Eylül 2002
Pazartesi
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED