T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yaratıcı "okul sistemi" mi, aptallaştırıcı "kul sistemi" mi?

Bugün, 1 milyonu aşkın minik yavru, 15 milyonu aşkın çiçeği burnunda çocuk ve genç okula başlıyor. Ama bu minik yavrular, çocuklar, gençler okulların açılıyor olmasından hiç de heyecan duymuyorlar. Bu gerçeği, okulların sadece bir hafta ertelenme kararı açıklandığında hepimiz bilfiil gördük.

Okullar açılırken çocuklarımız neden sevinemiyor, neden heyecan duyamıyor; neden içleri ışımıyor, gözleri parıldamıyor, yürekleri güm güm diye atmıyor, dersiniz?

Peki nedenine bunun? Ekonomik bunalım mı? Okul masraflarının el yakıyor olması mı? Ailelerin işsizlikten kıvranıyor olmaları mı? Okulların karşı karşıya kaldığı derslik, öğretmen, okul yetersizliği gibi devasa yapısal sorunlar mı? Bir eğitimci olarak, bir üniversite hocası olarak bu nedenlerin çocuklarımızın okullara heyecansız, gönülsüz, sevinçsiz başlamalarının izahı olamayacağını çok iyi biliyorum. Bunların hepsinin çocuklarımızın okullara heyecanla, sevinçle, coşkuyla koşmalarını şu ya da bu şekillerde engellendiğini, zorlaştırdığını söylemeye bile gerek yok. Ama bunların hiçbiri ne teker teker, ne de bir bütün olarak eğitim sistemimizin içinde bulunduğu felç hali izaha yeterli değildir.

Bizim ilk öğretimde de, orta öğretimde de, yüksek öğretimde de temel sorunumuz, eğitim sistemimizin, genç kuşaklara ideal, heyecan ve merak duygusu kazandıracak kapsamlı bir okul sistemi olmayışı, aksine kaskatı, ruhsuz bir kul sistemi oluşudur. Eğitim sistemimizi tasarlayanlar, planlayanlar, yapılandıran ve yürütenler, çocuklarımıza özgürleştirici değil köleleştirici; kişiliğini, kimliğini, yönünü, kabiliyetlerini keşfettirici değil bastırıcı, düzleştirici, yok edici çarpık, çapılmış ve çarpıtılmış bir sistem yaratmakta son derece mâhir görünüyorlar! Türkiye'deki eğitim sistemi, dünyada eşi benzeri bulunmayan, bu toplumda hiçbir karşılığı olmayan sadece bizim elitlerimizin icadı olan ana/kronik laiklik dinine çocuklarımız kul yapmaktan başka bir şeyi beceremiyor.

Oysa başarılı bir eğitim sistemi, bir toplumun geleceğinin teminatı demektir. Başarılı bir eğitim sisteminin dayanması gereken üç temel direk olmalıdır: İdeal, heyecan ve merak duygusu. Çocuklarına, genç kuşaklarına ideal, heyecan ve merak duygusu kazandıramayan toplumların geleceği karanlıktır.

Eğitim sistemimiz, çocuklarımıza, genç kuşaklarımıza hangi ideali veriyor, hangi heyecanı armağan ediyor, hangi merak duygusunu kazandırıyor? Bu sorunun cevabı yok Türkiye'de. Çünkü biz çocuklarımıza kendi kültürel değerlerimizi, dinamiklerimizi, anlam haritalarımızı, zengin tarihsel birikimimizi, tecrübemizi, kollektif hafızamızı aktarmak, öğretmek yerine, bize ait ne varsa her şeyi kötülüyor, küçümsüyor, yok sayıyor ve hatta dinamitleme aptallığına soyunuyoruz. Çocuklarına, genç kuşaklarına kendi kültürlerini, değerlerini, tarihlerini öğretmeyen, aksine bunları eğitim sisteminden medya rejimine kadar hemen her yerde ve her fırsatta dinamitleyen, aşağılayan, hakir gören bir toplumun çocuklarının özgürleştirici, kendileştirici, asâlet, ahlâk ve şahsiyet sahibi olabilmelerini mümkün kılacak bir ideal, heyecan ve merak duygusu kazanabilmesi imkânsız bir şeydir.

Bir toplumun çocuklarının, genç kuşaklarının güçlü bir kimlik duygusuna; esaslı, çok yönlü ve öz-güven verici bir kültür ve tarih bilincine sahip olmaksızın büyük idealler, kanatlandırıcı rüyalar, kabına sığmayan hayaller görebilmeleri, gönendirici heyecanlara ve zihin açıcı merak duygularına sahip olabilmeleri ham hayalden ibarettir.

Bugün çocuklarımızın, genç kuşaklarımızın idealden, heyecandan ve merak duygusundan yoksun olmalarının nedeni, güçlü bir kimlik duygusuna; esaslı, çok yönlü ve öz-güven verici bir kültür ve tarih bilincine sahip olamayışlardır. Bir topluma yapılabilecek en büyük kötülük budur. Bir toplumun kökünü kurutmak, geleceğini karatmak ve dünyada olup bitenleri eleştirel, analitik ve yaratıcı şekillerde izleyebilmesini önlemek istiyorsanız, o toplumun genç kuşaklarının kimlik duygularını, kültür ve tarih bilinçlerini ve öz-güven duygularını yok etmeniz yeterlidir. Kimlik duyguları, kültür ve tarih bilinçleri yok edilen toplumların çocuklarının öz-güven sahibi olabilmeleri de, güçlü ideallere, heyecanlara sahip olabilmeleri de, dünyayla hiçbir komplekse kapılmaksızın yaratıcı ilişkiler içine girebilmeleri de mümkün değildir. Böylesi toplumlar zorluklara göğüs germe güçlerini yitirirler; esen rüzgârlar karşısında tutunamazlar ve kolayca aptallaşabilirler.

Bu nedenledir ki, şu an bizim eğitim sistemimiz, bizim çocuklarımız aptallaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bana inanmakta zorlanıyorsanız eğer, Türk modernleşmesi hakkında önemli çalışmalar yapmış büyük bir sosyal bilimci olan Rustow'un şu silkeleyici gözlemlerine kulak kabartmanızı öneririm. En verimli çağında kaybettiğimiz ve Türk sosyal biliminin en yaratıcı, en büyük isimlerinden, kurucu babalarından Sabri Ülgener'in ne yazık ki, tek esaslı "öğrenci"si olan Erol Güngör, asistanlığını yaptığı Rustow'un –sanırım 1960'lı yıllar olmalı- Türk eğitim sisteminin hâl-i pür melâli konusunda –bir gün Beyazıt Meydanı'nda birlikte yürürlerken- kendisine şu gözlemleri yaptığını anlatıyor: "Erol, etrafta 6-8 yaşları arasında, gözlerinden zekâ fışkıran çocuklar görüyorum. Bu zeki çocukları okullarınıza alıp nasıl aptal hale getirdiğinizin sırrını bir türlü çözemiyorum. Sahi, bu çocukları okullarınızda nasıl aptal hale getiriyorusunuz?" (Aktaran: Zaman gazetesinin Pazar günü yayımlanan Turkuaz ekindeki "Zorunlu Eğitim Sorunlu Başlıyor" başlıklı yazısında Tuncer Çetinkaya).

Sosyal bilimin "kurucu"larından Rustow'un rahmetli Erol Güngör'e yaptığı bu gözlemler, her şeyi kendiliğinden açıklamaya yetiyor olsa gerek. Eğitim sistemimizi, kul sisteminden, çocuklarımıza, genç kuşaklarımıza önce esaslı bir öz-güven duygusu kazandıracak güçlü bir kimlik, kültür ve tarih bilinci verecek, ardından da genç kuşaklarımızın buradan devşirecekleri donanım, heyecan, ideal ve merak duygusuyla dünyada olup bitenleri anında izlemelerini mümkün kılacak yaratıcı, analitik, eleştirel ve çağdaş bir okul sistemine dönüştürmeyi başaramadığımız sürece, çocuklarımız okulların açıldığı her mevsimde okullara gönülsüz gidecekler, okuldan kaçmanın yollarını araştıracaklar ve her türlü zararlı akımların pençesine her an yakalanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktan kurtulamayacaklardır.

Görüldüğü gibi, sistem sadece sâdık kullar istiyor. O halde anne-babalar olarak alternatif "okul"lar icat ve inşâ etmek için tez elden kollarımızı sıvamak zorundayız. Çünkü bu kul sistemi, geleceğimizi karartmaktan, çocuklarımızın kişiliklerini, özgürlüklerini, ideallerini, heyecanlarını, merak duygularını, kısacası öz-güvenlerini yok etmekten ve onları aptallaştırmaktan başka bir işe yaramıyor.


16 Eylül 2002
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED