|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Nesrin Ünal'ın milletvekili adaylığından bu yana konumunu merak ettim. Askeri erkanın, onun yemin edeceği saate kadar mecliste bulunup, daha sonra Kavakçı'nın aksine başı açık olarak yemin etmesinin ardından kendisini alkışlayıp (aferin çocuğum alkışları), salonu terk edişlerinin Nesrin Ünal'ın manevi dünyasındaki etkisini merak ettim mesela. "Gerektiği yerde gerektiği kadar başını açmış aydın kadın" olarak tarihe geçecek olan Nesrin Ünal okullarına gidemeyen başörtülü öğrencilerin hikayesine ne kadar yakın merak ettim. Başörtülü üniversite mezunu kadınların, kamusal alandaki başarılarının, başörtüsünün özgürleşmesine olumlu katkısı olacağına canı gönülden inandığım için; Nesrin Ünal'ın hiç ortalıkta görünmediği dönemleri, ya da bir televizyon programına başı açık olarak katıldıktan sonra, parti kongresinde tekrar başörtülü olarak kitlelerin önüne çıkışındaki tercih sıralamasını merak ettim. Yanlış hatırlamıyorsam CNN'de birkaç milletvekili ile birlikte bir programa başı açık olarak katılmıştı. Ve ben o görüntüden sonra Nesrin Ünal'ın başını tamamen açtığını düşünmüştüm. Hatta bu durumu "olay" haline getirmemiş olan medyanın suskunluğunu hayretle karşılamıştım. Kongre dolayısıyla tekrar başı örtülü olarak görünce Tv programına niçin başı açık katıldığını merak ettim. İnsanın kendi çağdaşı hakkındaki merakının en kötü tarafı, bu merakı kişinin doğrudan kendisinden edinilen bilgiler dışında sağlıklı bir şekilde çözme imkanının olmadığını bilmesidir. Ne var ki çoğu zaman söz konusu kişi, yapıp ettikleriyle kendi arasına bir mesafe koyamadığı ve yaşananlar henüz dün olmadığı için her türlü düşünce iyi karışmamış bir çözelti görünümündedir. Üç buçuk yıl aradan sonra Antalya Teşkilatı tarafından 13. sıraya yerleştirilen Nesrin Ünal'ı, Ahmet Hakan'ın karşısında (16.9.2002) canlı yayında gördük. Bunca yıl aradan sonra canlı yayına neden çıktı merak ettim. Bir işçi çocuğunun milletvekilliğine yükselişinin sembolik değeri üzerinde duran Nesrin Ünal, başörtülü bir kadının başını açmadan mecliste yer alması gerektiğinin sembolik değerini atlamayı uygun görüyordu. Kendi konumunu Anadolu kadını olarak belirlemeye çalışan Ünal, mütehassıs doktor olarak eğitimli ve aydın kadın kategorisine girdiğinin farkında değil miydi? O istediği kadar kendisini Anadolu kadını olarak görsün, 21. Yüzyılın bireyin yılı olacağını vurgulayıp markalaşmanın önemine deyinsin korsan miting mahiyetinde. Devletin istediği yerde, devletin istediği kadar anlayışı ile ne marka olunabilir ne birey. Nesrin Ünal bir milletvekili olarak hizmet ettiğini söylüyor. Ama o zaten bir doktor olarak hizmet ediyordu. Doktor olarak hizmet etmek milletvekili olarak hizmet etmekten daha az değerli değildi ki! Ben Nesrin Ünal'ın milletvekilliği ile Merve Kavakçı'nın milletvekilliği arasında doğrudan göbek bağı olduğunu düşünüyorum. Daha açık söylemek gerekirse üç buçuk yıl önce Nesrin Ünal'ın başı örtülü olarak meclise gelip, "devletin bölünmez bütünlüğü" için devletin isteği üzere başını açmasının sembolik değeri büyüktü. Böylelikle başı örtülülerin, laikçi kesimin söylediği gibi başını gerektiği yerde açan "temiz niyetliler", başını asla açmayan "başını siyasi olarak örten" kötü niyetliler ayırımı meclisteki iki başörtülü milletvekilinin şahsında müşahhaslık kazanmış oldu. Nitekim Ahmet Hakan'ın karşısında Nesrin Ünal beni çok şaşırtan bir şekilde, laikçi söylemi tamamen içselleştirmiş olarak "başını temiz niyetlerle" örtenler gibi bir ayırıma gidebildi. Başörtüsünü layıkıyla taşıyanlardan ya da taşıyamayanlardan bahsedilebilir. Fakat bir başörtülünün başını kötü niyetle örtenlere göndermede bulunması çok şaşırtıcı. Refah söyleminin "bize oy verenler dindar/oy vermeyenler dinsiz ayrımının başka bir versiyonu: Bizim partideki başı örtülülerin niyeti temiz, öteki partiye oy verenlerin baş örtme niyeti siyasi anlayışı. Nesrin Ünal kendisini "düz bir milletvekili" olarak tanımladı. Keşke toplumsal olaylar hakkında bu kadar düz bir konumda kalmayıp daha derinlere inebilecek birikime sahip olabilseydi. Hayatındaki öncelikler sıralaması karma karışık. Nerede neyi tercih edeceğini bilemiyor. Başını açma sebebini "gerilimi azaltmak için" diye savunmaya çalışırken; tam tersine başı örtülü birinin başını "devlet emriyle açması gerektiği"ni vücut diliyle ispatlayarak gerilime katkıda bulunduğunu fark edemiyor. Gerilimin azalması kamusal alandaki başörtü yasağının kalkmasıyla mümkün. Başörtülülerin köle hükmünde kalmaları, başlarını bir açıp bir kapamak zorunda bırakılmaları gerilimi azaltmıyor, arttırıyor çünkü.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |