|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Sayın Alkan'ın yazısını değerlendirdiğimiz bundan önceki yazımızda, yürürlükte olan ek 17. madde ile, Anayasa Mahkemesi'nin 16. maddeyi iptal etme ve 17. maddeyi ise iptal etmeme gerekçelerinden yola çıkarak şöyle bir çözüm teklif etmiştik: Dini ve inancı söz konusu etmeden "Üniversitelerde başı açma ve kapama dahil kılık kıyafet serbesttir" şeklinde bir yönetmelik maddesi çıkarmak. Sayın Alkan, sözü geçen yazısının devamında şunları söylüyordu: "Yargı organları türbanı şeriatın simgesi olarak görmekte haklı mıdır? Sorun burada düğümleniyor. Bu sorunun yanıtını yargıda değil, uzun yıllardır türbanı şeriatın simgesi olarak selamlayanlarda aramalıyız. Ben 1960'ların başlarında üniversite öğrencisiydim. Okulumuzda çok sayıda kız öğrenci vardı. O zamanlar henüz türban icat edilmemişti. Eski usul başörtüsü vardı. O başörtüsü de pek çok şeyi simgelerdi kuşkusuz: Dindarlığı, tevazuu, geleneklere bağlılığı, eşine sadakati, muhafazakârlığı... Bir ideolojik ve siyasal silah değildi, kültürel bir tercihti. Ve kadınların güzelliğine pekâlâ bir şeyler katardı. Ve okulumuzda kaç kız başörtüsü takardı, hiç düşünmedik. Belki kimse takmazdı, belki de yarısı takardı. Ama bir ideolojik kavga aracına indirgenmediği için buna dikkat etmek aklımıza bile gelmemişti. Okul yönetiminin de bu konuda belirli bir tavrı yoktu. Ve ne Anayasa Mahkemesi ne de Danıştay bu konuları gündemine alma gereği duymuştu. Kimse seçim meydanlarında türban nutukları atmazdı. Bu nedenle de, o dönemde, kadınların bütün ortamlarda başörtülerini takma özgürlüğü vardı. Sonra Erbakan'ın partiler dizisi çıktı karşımıza. Başörtüsü (özel ve simgesel takılış biçimiyle 'türban') kültürel bir tercih olmaktan çıktı, siyasal bir savaş aracına indirgendi. O andan itibaren 'türban' masumiyetini yitirdi. Şeriatçı siyasetin simgesi oldu. Ve Anayasa Mahkemesi'nin, Danıştay'ın karar vermesi gereken konular arasında yer aldı. Bir eliyle türbanı yüceltenler, öbür eliyle şeriatı, İslami ekonomiyi, 'İslam NATO'su'nu, 'İslam Birleşmiş Milletleri'ni, 'İslam Dinarı'nı savunuyorsa, mahkemelerin nasıl bir yorum yapmasını beklerdiniz? Her şeye karşın, 'türban' sorunu hiç de basit değil. Bir devlet memuruyla üniversite öğrencisini aynı kefeye koyamazsınız. Devlet memuru, devletin yetkisini kullanmaktadır ve tarafsız olmak zorundadır. O bakımdan siyasal ve ideolojik simgeler taşıması uygun olmaz. Ama üniversite öğrencisi, devletin hizmetinden yararlanan bir vatandaştır. Siyasal simge taşımaları, kamusal olanakları kullanarak insanlar üzerinde haksız bir tahakküm kurabilecekleri anlamına gelmez. Bu nedenle, kamu görevlileriyle üniversite öğrencilerinin aynı kefeye konularak değerlendirilmesini yanlış buluyorum. Üniversite öğrencilerinin siyasal simge taşıyabilmeleri, bu çerçevede türban da takabilmeleri gerekir." Bu satırlarda bizim de katıldığımız, 1960'lı yıllarla ilgili önemli tespit ve değerlendirmeler var. Farklı düşündüğümüz noktalara gelince: 1. Başörtüsü ile türban ayrımı gerçekleri yansıtmıyor. Türban adı verilen baş örtme biçimi de bir başörtüsü şekli veya modasından ibarettir. Bunun siyasal İslam'ın simgesi olduğu hususu hiçbir ilmi araştırmaya dayanmıyor, yalnızca bir yakıştırma. 2. Üniversitede okuyan, başını örten, fakat "Erbakan'ın partileri"ne oy vermeyen birçok kız ve kadın vardır. 3. Başını örtenlerin, 1960 ve daha öncesine ait tavır ve talepleri ile sonraki tavır ve taleplerini bir partinin faaliyetlerine bağlamak yerine, hepsini birden bu süre içinde ülkede ve dünyada meydana gelen değişimde, bu değişimin başkalarını olduğu gibi dindar Müslümanları da etkilemiş olmasında aramak daha doğru olur. 4. Siyasetçilerin dini kullanmaları, dindarları cezalandırma ve haklarını ellerinden alma sebebi olamaz. İstismarı asgariye indirmenin yolu, din ve düşünce özgürlüğü alanında hak ve özgürlükleri kısmamak, haksızlık yapmamaktır. 5. "Bir eliyle türbanı yüceltenler, öbür eliyle şeriatı, İslami ekonomiyi, 'İslam NATO'su'nu, 'İslam Birleşmiş Milletleri'ni, 'İslam Dinarı'nı savunuyorsa, mahkemelerin nasıl bir yorum yapmasını beklerdiniz?" sorusuna cevabım şudur: Mahkemeler mevcut kanunlara göre hükmederler. "Herkes başını örtecek" diyen bir kanun da, "herkes başını açacak" diyen bir kanun da laikliğe aykırıdır. Bunlardan birine "evet" diğerine "hayır" diyen mahkemeler hukuk devletinin mahkemeleri olmaz. İslam ekonomisini, dinarını, natosunu... savunmayı suç saymak, demokrasiye ve insan haklarına aykırıdır. Demokrasiyi ortadan kaldırmak dışında savunulan bu düşüncelerin halk oyu ile hayata geçirilmesi demokrasinin gereğidir. Demokrasilerde geçit verilmeyen eşik/sınır, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin ortadan kaldırılması teşebbüsüdür. 6. Başını örten bir memurun zorla başını açtığınız zaman onun inancını ve düşüncesini değiştirmiş olmazsınız. Eğer devlet otoritesini kullanırken ayrımcılık yapacaksa, simgesi olmadığı zaman bunu daha kolay yapar.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |